‘Emperyalistlerin ipi’ ya da siyasetin vicdan yarası…
Önceki gün Aydın’da konuşan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın, muhalefeti eleştirirken kullandığı “Bunların ipleri emperyalistlerin elinde” şeklindeki sözlerini dinlerken gayri ihtiyar “Aklıma mukayyet ol Allah’ım” cümlesini kurdum. Açıkçası siyasi vicdanı yaralayan karşısında kaygılanmamak mümkün değil.
Ne yazık ki AK Parti iktidarı 20 yıldır şu ‘dış güçler’ ya da bir başka deyişle Batılı emperyalistler konusunda bir türlü karar veremedi. Bu yirmi yıllık sürenin her aşamasında öylesine farlı bir Batı ve ‘dış güç’ tanımıyla karşılaştık ki doğrusu aklımız karıştı.
AK Parti için iktidarının ilk on yılında Avrupa, demokratik değerleri ve ‘hukukun üstünlüğü’nü temsil eden ve de ulaşılması gereken bir hedefi temsil ediyordu.
Sonra AK Parti başka sevdalara kapıldı, otokrat liderlerle flörtleşmeye başladı. O günden bu yana hukuk, özgürlük, şeffaflık, liyakat gibi demokratik kavramları adeta öcü gibi görmeye başladı.
Özellikle iktidarın son beş yılını izlerken sanki bir korku filmi izliyormuşuz gibi bir hisse kapılıyoruz. Kuşkusuz bu sadece bizim hissettiklerimizle ilgili bir durum değil, bizzat iktidar söylemleriyle böyle hissetmemizi isteyen bir tavır sergiliyor sanki…
Hatırlayalım, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan son yıllardaki pek çok konuşmasında ‘dış güçler’in Türk ekonomisini yok etmeye çalıştıklarına işaret ederek, “Kurtuluş savaşı veriyoruz” ifadelerini kullanmıştır.
Erdoğan daha geçtiğimiz hafta Millet İttifakı’nı eleştirirken “Emperyalistlere kadar herkese göz kırpanlar hep olduğu gibi yine karşımızda kol kola girdiler. Ne diyor? Batı ne diyecekmiş? Vay, vay, vay. Yazıklar olsun. Avrupa'nın aferin demesine bunlar muhtaç” diyerek benzer bir korku söylemini dillendirmeye devam etti.
Kuşkusuz AK Parti sadece bu söylemleri dillendiren bir parti değil, bir de geçmişteki AK Parti var. Her ne kadar geçmişini hatırlamayı pek sevmese de arşivler gerçekleri hiç unutmuyor…
Mesela bugün her vesileyle emperyalist güçlerin, yani Batılıların Türkiye’yi yok etmeye çalıştıklarını dillendiren, hatta muhalefeti Batı ile işbirliği yapmakla suçlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dış güçler sebebiyle kalkınamıyoruz görüşüne asla katılmıyorum” ifadelerini kullanarak Batı ile işbirliği yapmanın korkulacak bir durum olmadığının altını çizmişti.
Şimdi AK Parti pek hatırlamak istemiyor ama 2004 yılında AB’ye tam üyelik müzakere süreci Avrupa Parlamentosu’nda onaylandığında Kızılay’da müthiş bir ‘AB şöleni’ düzenlenmişti. Meydana dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’le birlikte giren Erdoğan büyük sevgi gösterileriyle karşılanmış, balonlar uçurulmuş, havai fişek gösterisi yapılmıştı. Her iki isim de yaptıkları konuşmalarda Türkiye’de artık her şeyin farklı olacağını söylemişlerdi. O gün Başbakan olan Erdoğan’ın şu sözlerini dün gibi hatırlıyorum:
“Aydınlık yarınların çağdaş Türkiye'si için çıktığımız yolda hamdolsun, dün müzakere süreciyle ilgili tarihi 3 Ekim olarak almış bulunuyoruz. Hayırlı olsun.”
Erdoğan’ın o günlerde öylesine net ifadeleri var ki herhalde onları burada yazmaya kalksak sayfalar tutar:
-Halkımız AB üyeliğini hasretle beklemektedir…
-Türkiye’yi yıllardan bu yana içte ve dışta meşgul eden insan hakları konusunu artık gündemden çıkarmakta kararlıyız.
Maalesef “Aydınlık Avrupa” söylemi, bugün itibariyle “Dış güçler bizi yok etmeye çalışıyor” benzeri bir hamaset seviyesine gelmiş bulunuyor. Bu konuda Erdoğan’ın, Millet İttifakı’nın Ortak Politikalar metnini eleştirirken kullandığı şu ifadeler AK Parti’nin bugün nasıl dramatik bir görüntü arz ettiğini net olarak ortaya koyuyor:
"Açıkladıkları programı, millete hizmet etmek için değil, Batılı efendilerinden aferin almak için hazırladıklarını açıkça ikrar etmekten çekinmiyorlar.” Nitekim DEVA lideri Ali Babacan, "Sayın Erdoğan 2003’te, 2004’te AB müzakereleri sırasında, ‘Avrupa’dan aferin aldım’ diye çok övünüyordu. Ne oldu?” şeklinde şık bir cevap verdi.
Aslında bütün bu söylenenlerin bugün itibariyle hiçbir kıymeti harbiyesi yok, çünkü artık AK Parti, Avrupa standartlarında bir demokrasinin gerekliliğine inanmıyor. İnanmadığı içindir ki Türkiye bugün ‘hukukun üstünlüğü’ ve özgürlükler endeksinde adlarını bile söylemekte sıkıntı çektiğimiz bir takım Afrika ülkeleri, Çin ve Rusya gibi otokrat ülkelerle aynı safta yer alıyor.
Mesela şu günlerde Economist dergisinin araştırma ve analiz birimi “Economist Intelligence Unit”, 2022 yılının en demokratik ve antidemokratik ülkelerini sıraladı. 167 ülkenin yer aldığı listede ‘hibrit’ rejim olarak tanımlanan Türkiye 103’üncü sırada yer alıyor. Yani ‘otoriter rejim’e bir adım var…