AK Partililerin vicdanları rahat mıdır?
Zaman zaman bu köşede kendi ilkelerinden ve istikametinden saptığı için Ak Partiyi uyarıcı eleştirilerde bulunuyorum. Eleştirilerimizin zaman zaman düşmanlık olarak nitelendiğinin farkındayım. Sadece Ak Parti değil, bu ülkede farklı siyasi ve ideolojik anlayışlara sahip hiçbir gruba ya da kişiye karşı kötücül bir tavır içinde olmayı hakkaniyetli bulmadığım gibi, aynı zamanda vicdansızlık olarak görürüm.
Ama herkesin ve özellikle de Ak Parti’ye gönül verenlerin şu günlerde olup bitenlere dikkatlice bakmasında yarar olduğu kanaatindeyim.
Bilindiği gibi kendi mahallesini terk eden AK Parti’nin yeni yol arkadaşları Devlet Bahçeli ve Doğu Perinçek… Geçtiğimiz hafta TOGG’un banttan indiriliş töreninde Cumhurbaşkanı Erdoğan, Bahçeli, Doğu Perinçek ve Tansu Çiller yan yana dua ettiler. Türkiye’nin ürettiği bir otomobil için birlikte dua etmekte elbette bir sakınca yok, güzel bir görüntü.
Kuşkusuz Perinçek’le yan yana durmanın da yadırganacak bir tarafı yok, tek tek bireyler gibi partilerin de dostlarını seçebilmeleri en doğal haklarıdır. Ancak burada küçük bir ayrıntı var, seçtiğiniz dostlarınızın sizinle uyuşmayan tercihlerine de tahammül etmek zorundasınız.
Mesela Doğu Perinçek geçtiğimiz hafta Mardin’de yaptığı konuşmada Kandil’deki PKK’lı dostlarına seslenerek “Vatan Partisi'nde de tövbe var. Yanlış yapanları da partimize çağırıyoruz. Buradan Kandil'e sesleniyoruz, gelin kucaklaşalım" diyerek aynı zamanda Cumhur İttifakı için de önemli bir açılım ortaya koymuş oldu.
Eğer Cumhur İttifakı Perinçek’in bu girişimine katkı sağlarsa, eminim AK Parti-Bahçeli-Perinçek ittifakı çok enteresan bir merhaleye geçmiş olur…
Bu arada AK Parti'nin anayasa değişikliği kapsamında Türkiye’nin legal siyasi bir partisi olan HDP'yi ziyaret etmesi, Türkiye siyasetinin normalleşmesi açısından son derece önemli bir gelişme. Nitekim AK Parti çevrelerinde de bu adım pozitif bir yankı buldu ve özellikle bazı MKYK üyeleri, “HDP’yi terör örgütünün bir uzantısı olarak görmekten vazgeçelim” benzeri yaklaşımlar ortaya koydular.
Elbette doğru olan da bu, zira terörün elini zayıflatabilmenin en temel yolu siyasi alanın güçlendirilmesidir. Yani halkın özgür iradesiyle seçtiği temsilcilerini ‘terörist’ olarak göstermekle değil, millet iradesine sahip çıkmakla mümkündür.
Ama ne yazık ki bugüne kadar tam aksi yapılmış, HDP’li belediye başkanları hiçbir hukuksal prosödür işletilmeden görevlerinden alınıp yerlerine kayyımlar atanmış, Selahattin Demirtaş dahil vekiller cezaevine gönderilmiştir. Bu arada AİHM’in 2016'da dokunulmazlıkları kaldırılarak tutuklanan, aralarında eski HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu 13 HDP'li milletvekili için hak ihlali kararı verdiğinin altını çizelim. Türkiye 184 bin 600 euro manevi tazminat cezasına mahkum oldu.
En tehlikeli olanı da tüm muhalefet partilerinin bile ‘terör destekçisi’ gibi ithamlarla kıyıcı bir iktidar diline muhatap olmalarıdır.
Hatırlayalım, epey bir süredir AK Parti iktidarı ve küçük ortağı “6’lı masanın altındaki gizli ortak HDP” benzeri söylemlerle muhalefeti itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Cumhur İttifakı’nın muhalefete yönelik kötücül dilini daha iyi anlayabilmek için şu ifadeleri dikkatlice okumakta yarar var: “Bir poster görüyorum, ‘Altılı masa menüsü diyorlar.’ Ne var bu menüde; yalan çorbası, laf salatası, koltuk kebabı, kandil dolması, Selo kahvaltısı var. Ne ararsan var.”
Şimdi anayasa değişikliği vesilesiyle HDP’ye karşı AK Parti’deki dilin en azından şimdilik değişmiş gibi görünmesi bile son derece önemli. Bu çerçevede Bahçeli her ne kadar grup konuşmasında HDP’yi şeytanlaştırmaya devam etmiş olsa da “Görüşmeleri normal buluyorum” şeklindeki değerlendirmesi, umalım ki siyasette farklı bir bakış açısına vesile olsun…
Ancak şunu da biliyoruz ki önümüzdeki günlerde AK Parti yetkilileri ve Bahçeli tarafından HDP şeytanlaştırılmaya devam edilecektir. Aynı şekilde HDP üzerinden muhalefete atış da serbest… Bu arada her vesileyle Demirtaş’a dayak atmaya pek hevesli olanların, İmralı’ya tek laf etmemeleri de ilginç… Malum Bahçeli, Öcalan’ın mektubu TRT’de okutulduğunda aynen şöyle demişti: “HDP’nin istismarına müdahale etmek, hatta önüne geçmek maksadıyla tarafsızlık çağrısı yaptı.”
Muhtemelen seçimler yaklaştıkça iktidar ve ortakları tarafından, hakkaniyetle izah edemeyeceğimiz öylesine absürt hamleler sahneye konulacak ki “artık bu kadarı da olmaz…” desek de hep olduğu gibi yine olmaya devam edecektir. Benim esas merak ettiğim, AK Parti’ye gönül verenlerin bu olup bitenleri nasıl değerlendirdikleridir. Mesela vicdanları gerçekten rahat mıdır?