Herkes sussun
Bir konuşmadan alıntıyı veriyorum:
“ABD’de, Avrupa’da, bazı yükselen ekonomilerde sağ popülist liderler güç kazandı. Ancak bu ülkelerde iktidar olan sağ popülist liderler şaşırtıcı olmayan bir şekilde seçmenlerin beklentilerini karşılayamadılar ve bu dalga kısmen geri çekilmeye başladı. Bu süreç hızlanır ve küresel çaptaki otoriterleşme eğilimi son bulursa yeni dönemde siyasetin kodları da değişir. Otoriterleşme tartışmasının bir boyutu ekonomik hayatın düzenlenmesinde piyasanın ve devletlerin rolüne ilişkin. Çin gibi ülkelerin yüksek büyüme performansı, devletin ekonomiye yoğun olarak müdahale ettiği otoriter yönetim modellerini yeniden cazip kılmıştı. Ekonomik hayatın düzenlenmesinde piyasanın mı yoksa devletlerin mi belirleyici olması gerektiği sorusunun cevabı farklı dönemlerde farklı şekillerde veriliyor. Piyasa mekanizmasının üstünlüğü adeta sorgulama dışı tutulur olmuştu. Ancak bu model de uygulamada aksaklıklarla karşılaştı. Önce 2008 krizi, ardından pandemi, şimdi de Ukrayna’nın işgali, devlet ve piyasa arasındaki dengenin yeniden düşünülmesi gerektiğini gösterdi. Piyasa mekanizmasının çözemediği gelir adaletsizliği sorunu dünyada sağ popülist dalganın yükselmesi, mülteci akını, yetersiz refah artışı, orta sınıfın erimesi gibi sorunlarla iç içe geçti. Küresel sorunlara ilaveten bir de ülke olarak bizim karşı karşıya olduğumuz belirsizlikler ve geleceğe ilişkin tahmin yapmayı, öngörüde bulunmayı zorlaştıran sorunlar var. Enflasyon halkın satın alma gücünü eritiyor. Ücretlerin toplam gelir içindeki payı geriliyor. Bizden kaynaklanan belirsizlikler ile yenidünya düzenine ilişkin belirsizlikler iç içe geçiyor. İktidardan ve muhalefetten yeni dönem için net ve somut yol haritaları bekliyoruz. İktidardan ve muhalefetten beklentimiz bu somut tartışma başlıklarına ilişkin perspektiflerini ortaya koymaları."
***
TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi Başkanı Tuncay Özilhan’ın önceki gün yapmış olduğu konuşmadan.
Evet, küresel krize karşı ekonomik çözüm modeli konusunda yeni bir arayış var. Bu arayış Özilhan’ın dediği gibi “ Beklentimiz eski ezberlerin tekrar edilmesi değil”. (Bunu özellikle eski SOL ile gelir dağılımı düzelmez şeklinde söylüyorum.)
Evet, yeni şeyler söylemek lazımdır. Arayış ve yeni şeyler ise bugün ekonomi yönetiminin uyguladığı saçma-sapan, iktisat biliminden kopuk şeyler de olmamalıdır.
***
TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan’ın şu cümlelerine de bakalım:
“Dünyanın eski düzeni, bu düzenin kurum ve kuralları acil bir yenilenmeye ihtiyaç duyuyor. Yakın geçmişe damgasını vuran para politikalarının sürdürülemeyeceği belirginleşiyor. Daha net ifade etmem gerekirse; geride bıraktığımız 14 yılın genişlemeci para politikası dönemi kapanıyor. Küresel koşullar artık lehimize değil. Rekabetçi kur, yüksek ihracat ve cari fazla mantığıyla kurgulanan ama günümüz kalkınma anlayışı ve pratiğiyle yeterince örtüşmeyen politikalar kalkınma açısından istenilen sonuçları vermiyor. Büyüme kalkınma için tek başına yeterli olmuyor, hatta maalesef fakirleşerek büyüyorsunuz.”
Farkında mısınız bilemiyorum ama bu konuşmalarda gizli olan bir formül var. Ben o formülü ifşa edeyim: “
“Zenginler fakirliği ve fakirlerin sorunlarını dile getiriyor; ama o dar gelirli kesim de kendisini buna mahkûm eden yönetimin peşinden koşuyor.” İlginç bir paradoks...
***
Bütün dünyanın adeta beyinleri çatlatırcasına yeni bir yol haritası bulması gerekiyor. Hele hele ülkemiz küresel ekonomik sıkıntının adeta merkezine oturmuş ama olanları da seyredip duruyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “FARKINDAYIZ” mesajından başka bir şey olmuyor. Mesela akaryakıt fiyatlarının yüksekliğinin farkına varmışlar... İyi ama ya çözüm nerede?
Kim çözecek bu sorunları?
Net olarak görüyor ve biliyoruz ki, şu an ülke yönetimi SORUMLULUK almıyor, üstlenmiyor. Her cümlelerinde sorunları “dış güçlere” bağlayıp kenara çekiliyorlar.
Ve en ilginç olanı da sorunları ve çözüm yollarını dile getirenleri çok sert uyarıp “haddinizi bilin” diyerek susmaları isteniyor.
***
Bugün yaşadığımı temel sorunların nerede ise tamamı Ülke Yönetiminin yanlış kararları sonucu oluşmuştur. Ama meselemiz artık yönetim değildir.
Özlihan’ın dediği gibi artık MUHALEFET ne söylüyor diye bakmak lazım.
Mesela TÜSİAD “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa Et” raporuna bakıyorum: Orada diyor ki; gelişmiş ülkelerde kalkınmanın olmazsa olmaz üç temel unsuru: 1-İnsani gelişme ve yetkinleşme; 2-Bilim, teknoloji ve inovasyon; 3-Siyasi, ekonomik, toplumsal kurumlar ve kurallardır.
TÜSİAD en büyük varlığın insan olduğunu, beşeri sermayeden daha büyük varlık olmadığını anlatıyor.
İyi ama bu konularda şu anda muhalefet tarafında çok ama çok önemli bir çalışma topluma sunulmuş durumda. İYİ Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Ümit Özlale adeta uzun yıllar sonra ilk kez çok kapsamlı bir kalkınma programı hazırladı ve toplumun görüşüne sundu.
Aslında bu rapor 80 sonrası ilk kez ülkenin çehresini değiştirecek bir çerçeve içeriyor. Hatta TÜSİAD raporunun çok ötesinde bir kapsayıcılık da içeriyor.
Şimdilik şu notla bitirelim: Tuncay Özilhan ve Orhan Turan arayış ve çözümler noktasında muhalefetin çalışmalarını daha yakından izlemek durumunda olmalılar. Hatta ben şahsen fikrimi söyleyeyim: Muhalefetin belki de en iyi olduğu kadrolar EKONOMİ alanında.
Haksızlık etmeyelim. Susmayalım konuşalım ama biraz da dinleyelim...