Terör örgütü devlet kuruyor…
İdlib Şam arası 325 kilometre… Meğer bu 325 kilometre nelere kadirmiş…
HTŞ terör örgütü İdlib’den Şam’a doğru kilometreleri geçtikçe, lideri Ahmed el-Şara da önce sarığını çıkardı, sonra sakalını kısalttı. Ardından gömleğini değiştirdi, Emerson Gear marka Çin menşeli olduğu söylenen gömleğini giydi.
Şam düştükten sonra ise gri takım elbiseli hallerini gördük.
“Değiştim” diyor, “değiştik” diyor. 325 Kilometrede değiştiler, esnediler… Sihirli bir 325 kilometre.
HTŞ şu anda Şam’da devlet kurmaya çalışıyor. Daha önceleri yıllardır İdlib’i yönetiyordu.
İdliblilerin anlattıkları ilginç:
“Kafelerde müzik çalınmıyor ama musluklarımızdan su akıyor,
Sadece müzik değil, nargile de alkol alış satışı da yasak,
Kadınların kıyafetleri de sıkı kurallara bağlı,
Protestocular, eleştirenler hapse atılıyor, işkenceye uğruyorlar,
Özetle hayatımızın her alanına müdahale ediyorlardı.”
Özel hayatlara müdahale ediyorlar, öte yandan da kamusal işler üstlenerek gönülleri kazanmaya ve yönetim becerilerini kanıtlamaya çalışıyor, yolları asfaltlıyorlardı… Düzenli akan su ve elektrik sağladılar ve savaş hasarlarını onardılar.
Ve zaman içinde HTŞ’nin daha esnek davranmaya başladığı da kabul görüyor.
Şimdi uluslararası meşruiyet arayışında köklü bir evrimle, Colani’den Ahmed el-Şara’ya ve HTŞ terör örgütünden devlet kurma çabasına maceralı bir süreç izliyoruz.
Ahmed el-Şara, “artık herkes kanuna tabi olacak” diyor ve ekliyor, “tüm silahlı muhalif gruplar dağıtılacak ve isyancı savaşçılar savunma bakanlığı yetkisi altına alınacak.”
Dünya, bir terör örgütünün devlet kurma çabasına tanık oluyor.
Başına 10 milyon dolar ödül konulan lideri Ahmed el-Şara, Suriye’de hukuk düzenini, işleyen bir devlet inşasını başarabilecek mi?
Geçen hafta Ürdün’de Suriye masası kuruldu. Ama Suriye adına bir temsilci masada yoktu.
Çünkü Suriye’deki yeni yönetim, masada oturan ülkelere göre “terör örgütü”ydü.
Masada Suriye temsilcisine terör örgütü gerekçesi ile yer yok ama masadaki ülkelerin tümü hatta daha fazlası HTŞ lideri Ahmed el-Şara ile diplomatik temas kurma peşinde.
Suriye masasına göre Suriye’nin “toprak bütünlüğü” korunacak.
Peki Suriye’nin toprak bütünlüğü ne durumda?
İsrail, Şam’a doğru elini kolunu sallayarak yol alıyor, hiçbir çatışma olmadan hem de.
Hatta Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamaya göre Netanyahu işgal ettiği bölgelerde gezinti dahi yaptı ve İsrail güçlerinin “İsrail’in güvenliğini garanti altına alan başka bir düzenleme bulunana kadar” kalacaklarını da söyledi.
Peki, IŞID kontrol altında mı? Geçen hafta ABD, IŞID bölgesini bombaladı.
Kuzey Doğu Suriye kısmında ise Türkiye destekli Suriye Milli Ordusu ile Suriye Demokratik Güçleri arasında çatışmalar yaşanıyor.
Suriye masasında oturan ABD ile Türkiye arasında, YPG/PYD konusunda tam bir uzlaşma henüz sağlanmış değil ise de Hakan Fidan’ın bölgeye ilişkin Al Jazeera televizyonuna yaptığı açıklama uzlaşıya yönelik önemli bir gelişme olarak okunabilir.
Masada olmayan ve Suriye’yi işgalle meşgul olan İsrail ise Türkiye’yi “işgalci” olmakla suçluyor ve şöyle diyor:
“Türkiye, Suriye Ulusal Ordusu gibi silahlı grupların kendi kontrolü altında faaliyet gösterdiği vekalet bölgeleri kurdu. Şu anda Suriye topraklarının yaklaşık %15’i Türkiye destekli güçlerin kontrolü altında. Bu alanlarda Türk para birimi kullanılıyor ve Türk banka şubeleri ve posta hizmetleri faaliyet gösteriyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri ayrıca Suriye’nin kuzeydoğusundaki özerk bölgedeki tesisleri uçak ve İHA’larla bombalıyor. Türkiye, Suriye’de Kürtlere karşı faaliyet gösteren cihatçı güçleri destekliyor.
Suriye’de işgalden bahsedebilecek son ülke, Suriye topraklarının %15’inin kendi himayesinde faaliyet gösteren vekillerin kontrolünde olduğu Türkiye’dir. Türkiye’nin Suriye’deki Kürtlere yönelik saldırganlığının ve şiddetinin devam etmesinin hiçbir gerekçesi yoktur!”
20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturacak Trump ise “Suriye’de dostane olmayan bir devralma gerçekleştirdi” diyor ve ekliyor, “Suriye’nin anahtarı, Türkiye’de.”
2002 yılı sonrasında, tüm ağır sorunlarını çözmüş, demokratik bir Türkiye yaratmak için eline büyük imkanlar geçen ama hepsini boşa harcayan siyasal iktidar, şimdi Suriye’deki bu belirsiz ve kriz zamanlarında kendine atfedilen bu “anahtar” rolünü sükûnetle, barış ve istikrarın anahtarı olarak kullanabilecek mi?
Yoksa böbürlenme ve hamasetin dayanılmaz hafifliğinde durumu daha da mı karmaşıklaştıracak?
Yaşayarak göreceğiz.