Türkiye İslam dünyası için yine umut olabilirdi

2011 yılında bir yabancının yazdığı şu satırlara ne dersiniz?

“Türkiye 21. Yüzyılın ilk on yılını, dünya siyasetinde merkezi bir rol oynayan ülke olarak geçirdi. Sürekli olarak övgüyle söz edilen ve yeni BRIC ülkesi olmayı hak eden Türkiye, hem bölgesel hem de küresel arenada örnek alınacak bir tutum sergiliyor.”

Gördünüz mü?

Bugün nasıl, Yeni Zelanda Başbakanı Jajinda Ardern’in menfur katliamın ardından ortaya koyduğu kuşatıcı politikalar, yaptığı sağduyulu konuşmalar ve bütün dünya liderlerine örnek olan tavırları nedeniyle dünyanın dört bir yanında takdir topluyorsa...

Bizim ülkemizden de “bir dönem” övgüyle bahsedilmiş. Hakkı teslim edilmiş.

“Türkiye’nin yeni BRIC ülkesi olmayı hak ettiğini” düşünen kişi Prof. Richard Falk. California Üniversitesi öğretim üyesi. Bu satırları 2011 yılında Al Jazeera’ye Birleşmiş Milletler Filistin İnsan Hakları Raportörü sıfatıyla yazdığını da belirtelim.

Okumaya devam edelim. Küresel liderlik açığı olduğu tespitini yapan Falk şöyle diyor:

“Türkiye, küresel liderlik açığını kapatmakta tek başına etkili olmayabilir; fakat son on yılda sergilemiş olduğu diplomatik tutum giderek kararan dünya siyasetine ışık tutmuştur. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında Türkiye, nasıl uzlaşmacı bir küresel lider olunacağını ve bunun yöntemlerini tüm dünyanın gözleri önüne seriyor.”

Falk, Türkiye’nin sergilediği uzlaşmacı liderliğe, dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu nezdinde Türkiye’nin “arabulucu” olarak Suriye ve İsrail arasında yapıcı çözüm üretmek için ortaya koyduğu çabaları örnek veriyor:

“Davutoğlu Hamas’a ‘terörist’ yakıştırması yapıp dışlayıcı bir tavır takınmaktansa, cüretkar bir biçimde Hamas ile siyasi bir aktör olarak uzlaşma olanaklarını aradı. Ne İsrail ve ne de ABD henüz bu tutuma hazırdı. İsrail’in Golan Tepeleri’nden ne zaman çekileceği, yerleşimlerini ve yerleşimcilerini ne zaman kaldıracağı ve kırk yılı aşkın işgalde evrilen iktisadi altyapıyı nasıl bir kenara bırakacağı net değildi. Anlaşmaya varma umudu ile birazcık da olsa yol kat edildi, fakat 2008 yılında İsrail’in Gazze’ye saldırısı sonucunda barış süreci heba oldu. Bütün bu çabalar denemeye değerdi. Eğer bu işe yarasaydı, Gazze’de Filistin halkının çilesi azalacaktı ve iki taraf arasındaki uzlaşma şansı şu an göründüğü kadar uzak olmayacaktı.” (Aljazeera, “Türkiye’nin diplomatik yükselişi”, ( 7 Temmuz 2011)

***

AK Parti hükümetleri nezdinde Türkiye’nin yıldızının Avrupa’da, ABD’de parıl parıl parladığı yıllar. Bir zamanlar bizim ülkemiz de, küresel aktörlerin masasında küresel aktör olarak yerini almıştı. Vardı böyle yıllarımız.

Türkiye 2008 yılında Golan’a yeni bir umut oldu. İsrail’in önde gelen akademisyenleri ve Golan’da yaşayan Türkiyeli Yahudiler için Türkiye Golan konusunda en ideal arabulucuydu.

ABD, Türkiye’nin çabalarını artırmasını istiyordu. (21 Mayıs 2008, dunyabulteni.net)

Türkiye’nin arabuluculuk ettiği barış görüşmeleri, İsrail’in Gazze’ye saldırması ve dönemin İsrail Başbakanı Ehud Barak’ın yolsuzluk davası nedeniyle istifa etmesinin ardından bitti.

Prof. Falk’ın yazdığı gibi “Türkiye’nin girişimleri dünya çapında takdir gördü. Bu çabalar olumlu sonuçlansaydı, bölgenin faydasına olacaktı. Bu bile denemeye değerdi.”

***

Türkiye’nin, Suriye ve İsrail arasında sürdürülebilir barış adına attığı adımları, çabaları tarihe övgüyle geçti.

On yıllar sonra da, yüz yıl sonra da Golan Tepeleri sorununun tarihi okumaları yapıldığında Türkiye’nin gösterdiği çabalar takdirle okunacak ve yad edilecektir.

Türkiye’nin güçlü bir ülke ve küresel aktörler arasında sözü geçerli bir ülke olması, bütün Orta Doğu ve İslam coğrafyasının makus talihini değiştirebilirdi.

İsrail, 50 yıldır işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’nin kendi hakimiyetinde kabul edilmesini bugün istiyor değil....

Bu İsrail’in 50 yıllık arzusu...

50 yıldır hiçbir ABD Başkanı’na kabul ettiremediği hukuksuz talebini bugün Trump yönetimi sayesinde gerçekleştirmiş durumda.

Ve İsrail, ABD Başkanı Trump yönetimi döneminde ilk kez Bakanlar Kurulu’nu Golan Tepeleri’nde toplama cesaretini bulabildi.

Aralık 2017’de bütün dünyaya “gecikmeli bir karar” olduğunu söyleyerek Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıdığını ilan eden ABD Başkanı Trump, 21 Mart’ta Twitter hesabından yaptığı açıklama ile “52 yılın ardından ABD için İsrail’in Golan Tepeleri üzerindeki egemenliğini tam olarak tanıma zamanı geldi” dedi.

Dedi ve 3 gün sonra da İsrail Başbakanı Natenyahu ile el sıkışarak, Golan Tepeleri üzerinde İsrail’in egemenliğini resmen tanıyan kararnameyi imzaladı.

***

Dünya medyası Trump’ın kararının uluslararası kamuoyunda büyük tepki topladığını yazdı.

Sonra...

Arap medyasında ve bizim medyamızda İslam dünyasının çok sert tepki verdiği yazıldı. Hatta denildi ki, Trump’un bu kararı Orta Doğu’da yeni bir gerilime sebep verecektir. Bu yangının sorumlusu Trump’tır...

Sonra...

Birleşmiş Milletler’in, Avrupa Birliği’nin, Türkiye’nin, İngiltere’nin, Rusya’nın, Kanada’nın, Arap Birliği’nin ve başka başka birçok ülkenin ve uluslararası kurumun ABD yönetiminin tek taraflı kararını tanımadığı haberleri yer aldı. (26 Mart, Haberturk)

Evet adı geçen kurumlar, ülkeler bu minvalde açıklamalar yaptılar.

Ne oldu?

Ya da ne olacak?

ABD Golan Tepeleri kararından vaz geçecek mi? İmzaladığı kararnameyi yırtıp mı atacak?

Ne olacak?

Maleesef hiçbir şey...

***

ABD’nin Golan Tepeleri kararına ülkemiz de oldukça sert tepkiler verdi. Hükümet yetkililerimiz, Cumhurbaşkanlığı sözcülerimiz bu kararın hukuksuz olduğunu ve Türkiye’nin bu kararı asla tanımayacağı yönünde açıklamalar yaptılar.

İslam dünyası, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararına da çok sert tepkiler vermişti. Hakeza ülkemiz de...

Sonuç ortada...

Peki, Trump bu cesareti nereden alıyor? Trump’ın Golan Tepeleri kararına bütün dünya sert tepkiler verirken, İsrail böyle bir süreçte nasıl pervasızca bir de Gazze’yi bombalayabildi?

Nasıl mı?

Nasılın cevabını Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu sorduğu soruyla veriyor:

“ABD Başkanı’nın, Suriye’nin Golan Tepeleri’ni yani topraklarını işgalci İsrail’in toprakları olarak tanıdığını imzaladığı o belge karşısında, bölgedeki Arap ülkelerinden bir ses çıktı mı? Avrupa Birliği bile tepki gösteriyor da Arap ülkeleri Amerika korkusundan sesini çıkaramıyor.” (26 Mart)

Adını daha net koyabiliriz.

Trump’ı da İsraili de bu kadar pervasızlaştıran İslam ülkelerinin içinde bulunduğu zelil durumdur.

Türkiye gerçek anlamda İslam ülkelerinde yaşanan acılara umut olabilirdi.

Türkiye’nin AB müzakereleri sırasındaki diplomatik yükselişi devam etmiş olsaydı...

ABD Başkanı Trump bu kadar kolay bir şekilde Golan Tepeleri’ni de tanıdım diyemezdi?

Haksız mıyım?

YORUMLAR (65)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
65 Yorum