Şehir Üniversitesi başına gelenleri hak ediyor, oh olsun mu?
Ülkemizin gerçek bir sorununu “onlar” ve “biz” ayrımı yapmadan, nefret ve rövanş duygularını, ideolojileri, siyasi görüşleri ve inançları bir kenara koyarak tartışmaya başladığımızda bu ülkenin geleceğine dair umutlanmaya da başlayabiliriz.
Bunu ne zaman başarabiliriz?
Bütün bu ideolojik yaklaşımların, siyasi hesaplaşmaların, bu hastalıklı zihniyetin bu ülkeye hiçbir şey kazandırmadığını ve neredeyse bir asırdır çıkmaz bir sokakta kafası kesik tavuklar gibi dolaştığımızı fark ettiğimizde…
İşte o zaman demokrasiyi gerçek anlamda istemeye başlamışız demektir. İşte o zaman hukuku, adaleti gerçek anlamda talep eder hale gelmişiz demektir. Hukuku, demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri sadece kendimiz için değil, bu ülke de yaşayan herkes için talep etmeye başladığımız anda eksiksiz bir demokrasi bu ülkeye gelir, hukukun üstünlüğü ilkesi hâkim olmaya başlar.
Gelişmiş demokrasiyle yönetilen, hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olduğu ülkelerin tarihlerine bakın, demokrasinin, hukukun, adaletin ancak toplumların güçlü talepleriyle gerçekleştiğini göreceksiniz.
Dindarlar, Kemalistler, Kürtler, sağcılar, solcular, Aleviler, milliyetçiler… Ülkemizde bir kesim gösterin ki geçmişte hukuksuzluğa uğramamış olsun. Ülkemizde bir kesim gösterin ki, bir dönem ötekileştirilmemiş, düşmanlaştırılmamış, bu ülkenin üvey evladı muamelesi görmemiş olsun.
Bu ülkede her iktidar döneminde toplumun bir kesimi hukuksuzluğa uğrarken diğer kesimleri güçlü olmanın imtiyazlı sefasını sürdüler. Gelmiş geçmiş bir güçlü iktidar yok ki, hukuku muhaliflerine karşı sopa gibi kullanmamış olsun.
Dün böyleydi bugün de böyle…
Neredeyse bir asırdır bir kısırdöngünün içinde dönüp duruyoruz.
Peki, daha ne kadar devam edecek bu gidişat? Var mı buradan bir çıkış yolu?
***
AK Parti iktidarının Şehir Üniversitesi’ne yaptığı siyasi operasyona muhalif kesim içinden gelen tepkiler, Türkiye’nin hala bu kısırdöngüden çıkamadığını gösteriyor.
Şehir Üniversitesi’nin başına gelenler malum.
AK Parti iktidarı ülkemizin nitelikli ve başarılı bir üniversitesini siyaset meydanında kurban etmeye çalışıyor.
Tam ne güzel CHP’li kimi siyasetçiler “onlar” ve “bizler” ayrımı yapmadan Şehir Üniversitesi’ne sahip çıkabildiler, Şehir Üniversitesi’nin başına gelenlere tepki gösterdiler, Şehir Üniversitesi’ni ziyarete gittiler, bu ülkede bir şeyler galiba değişiyor diye umutlanacakken…
Bir de bakıyorsunuz ki CHP’li bazı siyasetçiler ve gazeteciler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın eski yol arkadaşlarına yönelttiği “dolandırıcılık” suçlamasının üzerinde tepiniyorlar. Bunların hepsi aynı, hepsi malı götürmüş türünde laflar ediyorlar. Şehir Üniversitesi’nin başına gelenlere oh olsun diyorlar, alkış tutuyorlar. Üniversiteye arazi tahsisi konusunun usul bakımından eleştirilmesinin ötesinde, ortada sanki “kriminal bir olay” varmış gibi bir tablo oluşturmaya çalışıyorlar.
Bu siyasetçiler ve gazeteciler için Şehir Üniversitesi tartışmasında iktidarın mı yoksa üniversitesinin mi haklı olduğu önemli değil. Bu ülkenin nitelikli bir üniversitesinin karşılaştığı durum onlar için mesele değil. Önemli olan iktidarla birlikte Abdullah Gül’ü, Ahmet Davutoğlu’nu ve Ali Babacan’ı da “yok bunların bir birinden farkı” diyerek mahkûm etmek.
***
Hal böyle olunca sorulacak pek çok soru, söylenecek pek çok söz hasır altı ediliyor.
Diyelim ki Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Mehmet Şimşek Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dediği gibi “öksüzün yetimin hakkını tapu devri yapmak suretiyle” yediler.
Bu durumda “öksüzün yetimin hakkı tapu devri yapılmak suretiyle yenmesine” kaç yıl boyunca neden sessiz kalınmış?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “oranın tahsisini yapan benim” açıklamasını nereye koyacağız?
Bir üniversiteye bedelsiz arazi tahsis etmekle o arazinin devrinin yapılması arasında nasıl bir fark var?
Dahası Sayın Davutoğlu’nun başkanlığında yapılan devir usulsüz ise Sayın Erdoğan’ın arazi tahsisi yapması da usulsüz değil midir?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yol arkadaşlarına yaptığı ithamları “Başkan Erdoğan’dan ‘Şehir Üniversitesi’ çıkışı: Kimin eli kimin cebinde belli değil” manşetiyle haberleştiren AK Parti’nin birinci derecedeki medya organı biraz düşünmeli değil mi?
Soralım: Bedelsiz arazi tahsis edilen hangi vakıf üniversiteleri var?
Öksüzün yetimin hakkının tapu devri yapmak suretiyle yendiği Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan yeni bir siyasal sürecin içine girince mi ortaya çıktı?
AK Parti iktidarları döneminde açılan iktidara yakın olan vakıf üniversitelerine yapılan arazi tahsislerindeki durumlar nedir?
Halk Bankası’na borcu olan, kredisini ödemekte zorlanan tek vakıf üniversitesi Şehir Üniversitesi mi?
Kaldı ki vakıf üniversitelerinin uhdesinde bulunan bütün gayri menkuller üzerindeki her türlü tasarruf hakkı doğrudan Cumhurbaşkanlığı’nın iznine tabi değil mi? Şehir Üniversitesinin kendisine devredilen araziyi başka bir amaç için kullanamayacağı ortada değil mi?
Bir kamu bankasının amacı alacağını tahsil etmek olmalı değil midir? Masaya neden alacağını tahsil edebilmek için oturmuyor?
Diyelim ki üniversite kötü yönetildi. Bu durumda üniversiteyi mali ve idari yönden denetleyen YÖK bunu şimdiye kadar görmezden mi gelmiş oluyor?
Şehir Üniversitesi’yle aynı derecede borçlu durumda başka vakıf üniversiteleri var mı yok mu?
Bu arada Ahmet Davutoğlu’nun, Ali Babacan’ın ve Mehmet Şimşek’in ‘dolandırıcılıkla’ itham edilmesi AK Parti’nin kendi ayağına da sıkılmış bir kurşun olmadı mı?