Mustafa Yeneroğlu’nun tuttuğu vicdan aynası

Tek parti döneminin yanlışlarını açıkça söyleyen ve yazan Ahmet Ağaoğlu, Takrir-i Sükun Kanunu’a açıkça itiraz ederek başbakanlıktan çekilen Fethi Okyar, Demokrat Parti iktidarının hatalarını açıkça söyleyen ve itiraz eden Sıtkı Yırcalı, Osman Turan gibi isimler bugün nasıl takdirle yad ediliyorsa..

Hiç kuşkusuz ki bugün ortaya koyduğu ahlaki ve vicdani tavırlar nedeniyle Mustafa Yeneroğlu da takdirle anılacaktır.

Mustafa Yeneroğlu AK Parti’nin tüzük ve programının herhangi bir ilkesini ihlal etmekten değil, parti disiplinini ihlal etmekten istifaya zorlandı. O kadar ki sadece partisinden de değil milletin oylarıyla seçildiği milletvekilliğinden bile istifa etmesi istendi.

***

Mustafa Yeneroğlu parti disiplinini nasıl ihlal etti?

Toplumdaki mağduriyetleri, hukuksuz yargı kararlarını, KHK ve FETÖ davalarında oluşan haksızlıkları, hukuksuzlukları, işkence yapan polisleri, temel hak ve özgürlük alanlarındaki sıkışmaları dile getirerek, insan haklarını savunarak!

Yani AK Parti’nin tüzüğüne, parti programına uygun davrandığı için parti disiplinini ihlal etmiş sayıldı!

Peki Yeneroğlu’nu istifaya davet edenler ne kadar AK Parti’nin tüzüğüne ve programına uyuyorlar? Maalesef bu çelişki hiç sorgulanmadı…

Mustafa Yeneroğlu partisinden istifa ettikten sonra da vicdani ve ahlaki duruşunu devam ettiriyor. Söylemleriyle ve eleştirileriyle muhafazakar dindar kesimin içinde bulunduğu çelişkili duruma ayna tutuyor, vicdanlarını hatırlatıyor.

***

Sayın Yeneroğlu geçen gün Medyascope Tv’de Ruşen Çakır’a konuk oldu. Programda söylediklerini dikkatle dinledim. Dinlerken yer yer muhafazakar dindar kesimin içinde bulunduğu çelişkili duruma içim acıdı, yer yer hüzünlendim, yer yer öfkelendim.

Sayın Yeneroğlu’nun şu sözleri dindar muhafazakar kesimin artık ciddi bir şekilde bir muhasebe yapması gerektiğini ortaya koymuyor mu?

“Bu ülkede işkence var. Bu ülkede insanlar kaçırılıyor. 550 bin insan terör örgütü üyeliği ile yargılanıyor. Bunun asgari cezası 5 yıldır. Düşünebiliyor musunuz? Çekirdek aile olarak neredeyse 4 milyon insan ediyor bu. Amnesty International’ın anketi Türkiye’de insan hakları ihlallerinin ciddi boyutlarda olduğuna inanan yüzde 82’lik bir kitlenin olduğunu söylüyor. Bu noktada maalesef kendi adıma söylüyorum- suç ortağıyız. Çünkü sesimizi yeterince çıkaramadık. Bunlar benim ağabeyimin, kardeşimin başına da gelebilirdi. Benim gibi düşünmeyen, inanmayan insanların başına geldi bunlar. İslami hareketin içinden bir tane Ahmet Altan çıkmadı. Cezaevinden çıktığı zaman ‘Ben içeriyi biliyorum, içeriyi gördüm. Hukuksuzluk yaptığınız sürece aynı şeyleri tekrar edeceğim. Hukuksuzluğunuza karşı çıkacağım, sizinle mücadele edeceğim’ diyen bir tane Müslüman kanaat önderi çıkmadı. Benim için bu büyük bir acıdır. Türkiye’de Müslümanca siyaset yapma iddiasıyla yola çıkan insanlar, bunu samimi bir biçimde sorgulayıp, bu noktada çok kararlı, net, aktif bir duruş sergilemedikleri sürece yol almanın çok zor olacağı kanaatindeyim.”

Yaşanan zulümlere, haksızlıklara, hukuksuzlara İslami sivil toplum kuruluşları sessiz kalmıyor mu? Müslüman camianın otorite isimleri, kanaat önderleri, din adamları bu yaşananlar karşısında sessiz değiller mi?

28 Şubat’ın hak, hukuk ihlallerini yaşayan sembol isimlerin büyük bir bölümü bugün TBMM’de, peki yaşanan hukuksuzluklar, adaletsizlikler karşısında ses çıkarıyorlar mı?

Yeneroğlu diyor ki:
Biz, bu insanların maruz kaldığı zalimliklere karşı mücadele etmek için iktidara geldik. Bundan sonra kimse bize zulmedemeyecek. Ama biz de zulmetmeyeceğiz ve bunu kurumsallaştıracağız…”

Yeneroğlu’nun bu tespitine kim itiraz edebilir? “Hayır öyle değildi”, “Bunları söylemedik, böyle yola çıkmadık” denilebilir, aksi iddia edilebilir mi?

***

AK Parti, bir daha kimsenin zulme, haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe uğramaması için bu ülkede hukukun üstünlüğü ilkesini hakim kılabilirdi. Devletin dinini adalet olarak yazabilirdi. Bu ülkenin bir tek davası var o da “adalet davasıdır”, “hukuk devletinin tesisi davasıdır” diyebilirdi.

Tarihe de onurla geçebilirdi.

Dindar kadroların yönettiği 18 yıllık AK Parti iktidarının ardından maalesef elde kalan ise Sayın Yeneroğlu’nun dile getirdiği şu sorular oldu:
“ AK Parti nereden nereye geldi? Müslümanca siyaset yapma iddiası nereden nereye geldi? Bugün gençler Müslümanca siyaset yapma iddiasına sahip olanları gördükleri zaman ‘bizim de böyle Müslüman olmamız gerekiyor’ diyebiliyor mu?!”

***

Yeneroğlu’nun Ruşen Çakır’a yaptığı açıklamalarda yeni partilerle ilgili yaptığı şu tespite ve eleştiriye ben de sonuna kadar katılıyorum:

“Ülkenin adeta bir korku iklimine hapsolduğu bir dönemde, ülkenin içinde bulunduğu halden çıkması için kendilerini sorumlu hissederek bir çıkış yapılmasını çok değerli buluyorum. Ancak oluşan toplumsal krizin söylemlerle giderilemeyeceğini düşünüyorum. Ortaya çıkan korku ikliminde bizim de payımız var. Ciddi manada hesaplaşmadan, özeleştiri yapmadan, katkımızı ortaya koymadan, bu katkılarımızın sebeplerini kamuoyuna izah etmeden yapılan bir çıkışın inandırıcı olacağına dair endişem var.”

Sonuna kadar katılıyorum. Kurulan yeni partiden kurulacak olan yeni partide ismi geçen bütün siyasetçiler önce bir özeleştiri yapmalıdırlar.

Sayın Yeneroğlu AK Parti içinde birçok siyasetçinin kendisinden farklı düşünmediğini, büyük bir mahcubiyet içerisinde olduklarını söylüyor.

Peki ama neden susuyorlar? Burada etik bir sorun yok mu? Haksızlığı olumsuz gidişatı görüp susmak nasıl izah edilebilir?

AK Parti içinde öyle çok değil, öyle onlarca falan da değil, Mustafa Yeneroğlu gibi on isim daha olsaydı… Bir çok yanlış düzeltilebilirdi…

Hamiş: Yeneroğlu’nun Ruşen Çakır’a yaptığı açıklamaları okumadıysanız mutlaka okuyun, dinlemediyseniz mutlaka dinleyin derim.

YORUMLAR (51)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
51 Yorum