Bir yandan her şehre üniversite açmakla övünüp…
Şehir Üniversitesi’nin başına gelenleri görünce, merhum Adnan Menderes’in Bakanlarından Samet Ağaoğlu’nun yazdıkları aklıma geldi. Samet Ağaoğlu, babası Ahmet Ağaoğlu’nun 1950’de yayınladığı Serbest Cumhuriyet Fırkası kitabının önsözünde şunları söyler:
“Benim de çeşitli yollar ve akıbetlerle katıldığım demokrasi kavgası durmadan devam etti, zafer günleri, kara günleri, kanlı günleri oldu. Bu kavgada bugüne kadar, hürriyete, insan haysiyet ve şerefi prensiplerine, demokrasiye inananlar acı çektiler. Bu hatıralar hür insan yolundaki mücadelenin kolay bir şey olmadığını, insan şeref ve haysiyetini milli hayatın temeli yapacak büyük inkılabın (devrim) ıstıraplar pahasına elde edilebileceğini gösterecektir.”
Samet Ağaoğlu 22 yıl aradan sonra kitabın ikinci baskısı için kaleme aldığı önsözü “İnsan haklarının eksiksiz uygulanacağı günler elbette gelecek” diye bitirir. (İletişim Yay., Sh. 20-22)
Ahmet Ağaoğlu yakın dönem siyaset ve düşünce tarihimizin önemli isimlerindendir. Hatıraları hem bir döneme ışık tutması açısından hem de yüzyıl geçse de demokrasi, temel hak ve özgürlükler gibi alanlarda bir kısırdöngü içinde olduğumuzu göstermesi açısından önemlidir ve acı vericidir.
Kemalist rejim Ağaoğlu’nun zengin deneyim ve birikiminden faydalandı. Ağaoğlu “laiklik ilkelerinin haklılaştırılmasına” önemli katkılarda bulundu ama doğru bildiğini söylemekten de çekinmeyen bir entelektüeldi.
Daha 1926’da Atatürk’e verdiği raporda Halk Fırkası’na ve bürokrasiye ağır eleştirilerde bulundu. Raporda, milletin kalbinde hükümetin itimat ve itibarını kaybetmeye başladığını, yolsuzlukların ve bürokrasideki yozlaşmanın halkta derin yaralar açtığını, Halk Fırkası’nın halktan koptuğunu, halka karşı hükmeden ve kibirli bir vaziyet içinde olduğunu anlattı. (Sh. 142-48)
Kemalist uygulamaların sorunlarını görerek liberalizme yönelmesiyle düşünce ve fikir özgürlüğünü ve demokrasiyi savunan eleştirel yazılar yazmaya başlayınca, dışlandı, ötekileştirildi ve yalnızlığa itildi. Öyle ki 1933 yılındaki üniversite reformuyla birlikte üniversiteden atıldı, kadro dışı bırakıldı.
Rejimin resmi yayın organı olan Hakimiyet-i Milliye’nin başyazarlığından üniversiteden bile atılmaya giden bir süreç…
Görüldüğü gibi hükümete iyi niyetle “şuralarda yanlış yapılıyor” dediğinde makas anında değişiyor…
Aktörler değişiyor ancak hikaye çok değişmiyor.
***
Şehir Üniversitesi’nin başına gelenler farklı mı?
Düşünün ki düne kadar her şehre üniversite açmakla övünen AK Parti iktidarı döneminde bugün bir üniversitenin kapısına kilit vurulmak üzere.
Yıl 2008. Aylardan Temmuz. AK Parti iktidarının beşinci yılı. 2008-2009 Akademik Yılı açılış töreninde konuşan Erdoğan şöyle demişti:
“ABD’de üniversite sayısı 4 bin 182, Türkiye de ise açılan yeni 53 üniversite ile sayı 130. Üniversite sayısı çok dediler, altyapı, öğretim görevlisi yok dediler. Haklı olabilirler fakat bizim süratle mesafe almaya ihtiyacımız var. Her ile bir üniversite kuracağız.”
Sayın Erdoğan başbakanlığı döneminde yaptığı bu konuşmada bütün üniversiteleri dünyayla rekabet edebilir bir aşamaya ulaşması için hükümet olarak çaba sarf edecekleri vaadinde bulunmuştu. Ve üniversitelerin her türlü müdahaleden uzak tutulması gerektiğini söylüyordu:
“Üniversiteler, her türlü siyasi müdahaleden, devletin, hükümetin müdahalesinden kesinlikle uzak tutulmalıdır.”
***
Katıldığı bir açılış töreninde Başbakan Erdoğan’ın gündeminde yine her ile açılan üniversiteler vardı:
“Biz söz verdik ve yaptık mı? Yaptık. Şu anda 81 ilde üniversite var ve 54 ilde üniversite bizim iktidarımızda oldu.” (9 Mart 2009)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üniversitelerin ülkeler için önemini ise bir yıl önce yaptığı konuşmada şöyle anlatıyordu:
“Üniversite sayısını 76’dan 206’ya çıkarttık. Şu gerçeği hepimiz biliyoruz, üniversitelerin destek olmadığı, öncülük etmediği bir kalkınma hamlesinin başarıya ulaşması mümkün değildir.” (13 Ekim 2018)
***
Evet, ülkelerin gelişmesini, kalkınmasını sağlayacak olan en önemli unsurların başında eğitim gelir, üniversite gelir. Burada uzun uzadıya üniversitelerin demokrasiye, ekonomiye, toplumsal gelişmeye katkılarını anlatacak değilim.
Düne kadar her ile üniversite açmakla övünen, düne kadar üniversiteler her türlü siyasi müdahaleden, devlet ve iktidar baskısından uzak tutulsun diyen AK Parti döneminde, hem de AK Parti hükümetlerinin pırıltılı reformist dönemlerinde katkıları olan “yol arkadaşlarının” yönetimindeki bir üniversitenin kapısına kilit vurulmak üzere…
Şehir Üniversitesi’nin bugün başına gelenler başka bir iktidar döneminde yaşansaydı, AK Parti camiası nasıl büyük tepkiler gösterirdi, değil mi?
Bugün herkes suskun… Çocukları ya da yakınları muhtemelen Şehir Üniversitesi’nden mezun olmuş AK Partili siyasetçiler de suskun… AK Parti’den kurucu ilkelerinden uzaklaştı diyerek ayrılmış olanlar da suskun…
Şehir Üniversitesi’nin Vakıf Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Ömer Dinçer’dir. Ömer Hoca Başbakanlık Müsteşarı olarak AK Parti’nin ilk iktidar döneminde kamu reformlarına öncülük eden bir isim. AK Parti’nin iktidarlarında Milli Eğitim ve Çalışma Bakanlığı görevlerinde bulundu. Dün birlikte böylesine ağır sorumluluklar yüklendiği arkadaşlarından çıt çıkmıyor. Ömer Hoca’nın “sorun siyasi” şeklindeki şu feryadını üstüne alınan da yok:
“Sorunun hukuki değil, siyasi olmasından endişeleniyoruz. Mali zafiyete düştükten sonra muhtemeldir ki eğitim-öğretim aksasın ve YÖK müdahalesine açık hale gelelim diye bekleniyor olabilir. Ama bütün bunlara gerek yok. Eğer böyle bir plan varsa; karar versinler.”
Kendisine bağlı üniversitenin kapısına kilit vurulmak üzere ama YÖK de suskun!
Banka ile yaşanan sorun doğrudan YÖK’ü ilgilendirmiyor olabilir ancak sorunun çözülmesi için inisiyatif alması gerekmez mi?
Halk Bankası Şehir Üniversite’sine neden olağan bir borçlu gibi muamele etmiyor? Şehir Üniversitesi bankaya olan borcunun karşılığında fazlasıyla ipotek gösterdiği halde neden kabul edilmiyor? Ticari hayatta yaygın olan “ödeme planı” yapmak üzere üniversite ile neden masaya oturmuyor? Mahkeme Üniversite’nin 400 milyon TL borcuna karşılık 1. 2 milyar TL gösterdiği teminatı hangi hukuki gerekçe ile kabul etmiyor da banka hesaplarına haciz koyuyor? Üniversite neden maaş ödeyemez duruma düşürülüyor?
Şimdi bütün bunlara bakıldığında Ömer Hoca’nın deyişiyle sorun siyasi olduğu izlenimini vermiyor mu?
Halk Bankası’nın nezdinde Şehir Üniversitesi’nin, borçları yeniden yapılandırılan batmaktan kurtarılan inşaat şirketleri ve spor kulüpleri kadar değeri yok mu?