Bir sonraki ‘yargı reformu strateji belgesinde’ görüşünceye kadar kalın sağlıcakla...
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Beştepe’den yani devletin en tepesinden “Biz bu reformları AB dayattığı için değil, milletimizin ihtiyacı olduğu için hayata geçiriyoruz” sözleriyle açıkladığı ‘Yargı Reformu Strateji Belgesi’nin hukuk devletinin güçlendirilmesi, hak ve özgürlüklerin korunup geliştirilmesi, etkin bir adalet sisteminin oluşturulması gibi olumlu hükümler içermesine rağmen beni heyecanlandırmadığını söyleyebilirim.
Sayın Erdoğan’ın AB’nin birkaç gün önce yayınladığı “Türkiye’de ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı gibi konularda ciddi kötüleşme var” raporunun akabinde açıkladığı yargı reformu konusunda “AB dayattığı için değil” demesini tabanını rahatlatmak amacıyla siyaseten söylenmiş bir söz olarak görmüyorum.
Çünkü, bir ülkenin “adalet”, “hukuk”, “demokrasi”, “temel hak ve özgürlükler” gibi alanlardaki sorunlarını “dışarıdan dayatmalarla” çözüme kavuşturması mümkün değildir.
Bir ülkede demokrasinin geçerli olması, hukukun üstünlüğü ilkesinin hâkim olması, temel hak ve özgürlük alanlarının genişlemesi ve adaletin tesis edilmesi ancak bu kavramların içselleştirilmesiyle, hazmedilmesiyle ve bu kavramlara gerçek anlamda inanılması ve talep edilmesiyle mümkün olabilir. Yoksa dışarıdan dayatmalarla bir adım ileri, üç adım geri gider geliriz. Altmış yıldır devam eden bir demokrasi serüvenini nasıl açıklayabiliriz?
Bir türlü düzelmeyen yargı sorunu başka nasıl izah edilebilir?
Kabul edelim ki bu ülkenin vatandaşları olarak hepimiz; Kürtleri, dindarları, laikleri, Alevileri, milliyetçileri, solcuları olarak rövanş duygularını bir kenara bırakarak “demokrasi”, “adalet”, “hukuk”, “temel hak ve özgürlükler” gibi evrensel ilkeleri içselleştirmemiz gerekiyor. Tarihimizde büyük gerilimlere yol açmış olan “din siyaset asker” ilişkisini sağlam bir yere koyabilmek için “laiklik” kavramını özgürlükçü demokrasi temelinde tanımlayarak bu değerlerin etrafında buluşmamız gerekiyor.
Yoksa bu ülkede demokrasinin rayına oturması ve hukukun üstünlüğünün hakim olması kolay olmayacak...
Değilse bugün AK Parti iktidarı, yarın başka siyasi partiler, geçmiş iktidarlar dönemlerinde olduğu gibi “yargı”, “adalet”, “demokrasi” gibi alanlardaki sorunları çözmeyi hedefleyen şahane hükümlerin yer aldığı şu kadar temel perspektifli, şu kadar maddeli, şu kadar faaliyetin yer aldığı “taslakları, reform paketlerini, strateji belgelerini” açıklamaya devam ederler.
Bu strateji belgeleri, reform paketleri açıklandığı gibi kalır...
Açıklanan “2019 Yargı Reformu Strateji Belgesi”nde yer alan hükümlerin 17 Nisan 2015 tarihinde açıklanan “Yargı Reformu Strateji Belgesi”nde yer alan maddelerin 2009 tarihli “Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan maddelerle neredeyse birebir aynı olduğunu söyleyebilirim.
* AK Parti iktidarı 2015 yılında açıkladıkları yargı reform paketini de “Milletimizin memnuniyetini esas alan bir yargı için” sözüyle açıkladı ve bu adımın yargıya olan katkılarını şöyle sıraladılar:
* Yargı bağımsızlığı ve özellikle tarafsızlığını daha güçlendirecek, yargıdaki hesap verilebilirlik ve şeffaflık artacak,
* Yargının daha etkin çalışmasını sağlayacak, özgürlükleri koruyan ve geliştiren bir yaklaşımı hakim kılacağız, düzenli aralıklarla yargıya güven ve memnuniyet anketleri yapacağız,
* Ceza adaleti sistemimizde yeni yaklaşımımız “mağdur odaklı” olacaktır,
* Makul sürede yargılamayı mümkün kılacağız, ideal yargılama sürelerini aşan davalar için denetim ve uyarı sistemi getiriyoruz,
* Hukuk eğitimdeki sorunların çözümünü ulusal politika haline getirmiş bulunuyoruz, yargı etiği konusundaki uluslararası alanda genel kabul görmüş temel prensipleri “Bangalore Yargı Etiği İlkeleri” HSYK Tarafından 27 Haziran 2006 gün ve 315 sayılı karar ile tavsiye edilmiştir.
Şimdi önceki gün açıklanan ‘Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan hükümlere bakalım:
* Hak ve özgürlüklerin korunmasını ve geliştirilmesini sağlayacak, yargı bağımsızlığını, tarafsızlığını ve şeffaflığını geliştirecek,
* Savunma hakkının etkin olarak kullanılmasını sağlayacak, adalete erişimi kolaylaştıracak, ceza adaleti sisteminin etkinliğini artıracak.
Şu soru sizin de aklınıza geliyordur... 2015 yılında açıklanan yargı reformu strateji belgesinde yazan hükümler uygulanmış olsaydı bugün yeni bir yargı reformu paketinin açıklanmasına gerek kalır mıydı?
Kalmazdı...
Yargı daha etkin çalışmış ve yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı sağlanmış olsaydı, yargılamalar makul sürede yapılmış olsaydı ve ceza adalet sisteminde hukukun üstünlüğü ilkesi geçerli olsaydı...
* Cumhuriyet Gazetesi Davası’ndaki hukuksuzluklar ayrı bir tartışma konusu. Ancak on bir ay delilsiz ve mesnetsiz bir şekilde cezaevinde yatan ve Anayasa Mahkemesi’nin gecikmeli de olsa tutukluluğunu hukuksuz bularak “hak ihlali var” kararı verdiği gazeteci Kadri Gürsel, davet üzerine kendi iradesiyle gittiği Adliye’de kelepçelenir, beş saat sonra da tahliye edilir miydi?
* Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün Kadri Gürsel’le ilgili olarak verdiği “kelepçe takılması kabul edilebilir değil” tepkisine sevinelim mi üzülelim mi bilemedim!
* Bilemedim çünkü, çok değil daha birkaç önce Adalet Bakanı Sayın Gül, Ankara’da yaptığı toplantıda bütün hakim ve savcılara “yargı kurumu pardon demeyecek” uyarısında bulunmuştu. Yargı 11 ay hukuksuz bir şekilde cezaevinde tuttuğu, AYM’nin “hak ihlali kararı var” dediği yargılamanın sonunda da “pardon” diyeceği Kadri Gürsel’e bütün kamuoyunun gözüne baka baka kelepçe taktı. Sayın Gül’ün uyarılarının üzerinden daha altı ay geçmemişken birde...
* Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs suçuyla gözaltına alınan iş adamı Osman Kavala 600’e güne yakın zamandır daha mahkeme, hakim ve savcı bile görmeden içeride yatabilir miydi?
Bizim ülkemizde kanun sorunu yok. Yargının bağımsızlığını tarafsızlığını, mahkemelerde adaletin hakim olmasını sağlayacak yasalarımız, düzenlemelerimiz, mevzuatlarımız AB birliği ülkelerindeki kanunlardan çok da farklı değildir.
Sorun şu ki uygulanmıyor. Mevcut kanunlarımız uygulandığında ülkemizde yargı sorunu diye bir şey kalmaz. Yargımızın bağımsız ve tarafsız olacağını emreden kanunlarımız olmadığı için bu sorunları yaşıyoruz değiliz. Bilakis kanunlarımız yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu da adaletle hükmetmeleri gerektiğini de söylüyor.
AYM Başkanı da Yargıtay Başkanı da HSK başkanı her fırsatta yargıçların adaletle hükmetmelerini tavsiye ediyor... Ama buna rağmen bir şey değişmiyor...
Onun için yazımın başında, yeni strateji belgesi açıklandığında heyecanlanmadığımı söyledim. Dilerim uygulamada evrensel hukuk ve özgürlükçü demokrasi yönünde gerçek ilerlemeler kaydedilir de de hepimiz heyecanlanırız.