Bekçi düdüğüne özlemden, silah kullanma yetkisine…

Bekçi düdüğüne özlemden, silah kullanma yetkisine…

Bekçilere polislerin kullanabileceği yetkileri veren “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanun Teklifi” TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edildi.

Söz konusu kanun teklifine göre artık bekçiler:

Zor ve silah kullanma yetkisine sahip olacak.

Makul bir gerekçeyle ‘durdurma’ yetkisini kullanabilecek, kimlik ve diğer belgeleri isteyebilecek.

Kişinin şüphe uyandırması durumunda üst araması ve araç araması yapabilecek.

Suç işlenirken veya işlendikten sonra suç delillerinin kaybolmaması veya bozulmaması için tedbir alabilecek.

Görüldüğü üzere yıllar sonra mahalleye geri dönen bekçiler sadece ağızlarında düdükleriyle değil ellerinde silahları ve hatta daha başka ilave yetkilerle geliyorlar!.

Yani mahalle bekçileri artık polislerin bu yetkilerini kullanabilecek!

***

Peki, masum bir isteğin yerine getirilmesiyle başlayan süreç bu aşamaya nasıl geldi?

Evet aslında masum bir istekti…

Şöyle ki…

20 Temmuz 2018 tarihinde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Arnavutköy Polis Akademisi’nde yaptığı konuşmada şöyle demişti:

“Cumhurbaşkanımızın ‘Ben gece yatarken bekçi düdüğü duymak istiyorum’ isteği ve talimatı üzerine bekçi alımlarına başladık. 2016 yılından bugüne kadar yaklaşık 9 bin 500 bekçi göreve başladı. 7 bin bekçi alımı için planlamaları yaptık, 10 bin kişilik daha kadro ihdas edeceğiz.”

Kamuoyu bir anda gündeme giren bekçilik sisteminin hayata geçirilmesinin “asıl nedenini” duyduğunda 2016 yılından bu yana on bine yakın bekçinin göreve alındığını da öğrenmiş oldu.

Ne yalan söyleyeyim bekçilerin mahalleye geri gelmelerinin “gerekçesini” ilk duyduğumda bayağı bir garipsemiştim, ancak ülkenin ağır sorunları arasında çok da kafa yormaya gerek duymamıştım.

***

Bekçi düdüğü duyulmak istenen, arzulanan, özlenen bir ses midir?

Değildir bence; sonuçta duyulmak istenen, bozacının değil, bekçi düdüğünün sesi…

Ancak ben yine de kimin hangi sesi duymak istediği meselesini “zevkler ve renkler” kategorisine dahildir, kişiye göre değişebilir dedim. Mahalle bekçilerinin ağızlarında düdükleriyle dönmelerini de atla deve olarak görmedim.

Hatta sayın Erdoğan’ın duymak istediği bekçi düdüğü sesi, aklıma Aziz Nesin’in bekçilerin ağzından kaleme aldığı mahalle bekçilerinin komik ve bir o kadar da hüzünlü hikayesini getirdi. Nesin “Altı Bekçi Atlıkarıncada” adlı hikayesinde gece bekçisi Arif’in diğer bekçi arkadaşlarıyla birlikte ortam asayiş berkemal olunca mahallenin lunaparkındaki atlı karıncalara, dönme dolaplara binmelerini ve gece bekçilerini teftişe çıkan emniyet müdürünün bekçileri görev yerinde göremeyince küplere binme halini anlatır.

Sonra Müjdat Gezen’in canlandırdığı Bekçi Murtaza filmini hatırladım. Üzerine vazife olmayan her şeye burnunu sokan, mahallenin kedilerine bile savaş açan bir bekçi karakteridir bekçi Murtaza… Hele bekçi Murtaza’nın akıllara kazınan şu repliğinin unutulması mümkün müdür? “Yukarıda Allah, Ankara’da devlet hem de hükümet, burada da ben! Almışım disiplin görmüşüm terbiye!”

Sonra Şekerpare filmindeki rüşvet yemez bekçi Cumali, Kemal Sunal’ın unutulmaz filmlerinden olan Bekçiler Kralı’ndaki bekçi Şaban karakteri…

Şeyh-ül Muharririn unvanına sahip Burhan Felek yazılarında, bir İstanbul aşığı olan, İstanbul hayatını kaleme alan ve adı “İstanbul vesikacısı”na çıkan edebiyatçı Osman Cemal Kaygılı hikayelerinde mahalle bekçilerini anlatır.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Gece yatarken bekçi düdüğü duymak” isteği aklıma bütün bunları getirince, bunun nostaljik bir istek olduğunu düşünmüştüm…

Ancak bugün bekçiler meselesinde gelinen noktayı oldukça ürkütücü bulduğumu söylemeliyim.

En nihayetinde bekçiler çaldıkları düdüklerle nostaljik bir duygu olmanın boyutunu aşmış durumda; çünkü polis yetkileriyle donanmış olarak geri gelecekler.

H H H

Şu soru bütün ciddiyetiyle önümüzde duruyor: Mesele nostaljik bir duygunun ötesine geçtiğine göre, mahalle bekçilerine ihtiyaç var mı? Varsa neden vardır?

Şöyle mi yorumlamalıyız? Aslında Türkiye’nin değil milli güvenliği iç asayişi bile bozulmuş durumda. Polis sayısı fazlasıyla arttırıldığı halde sokakların, mahallelerin ve caddelerin güvenliğini sağlamaya yetmiyor.

Yani vatandaş için evinin kapısının dışı vahim derecede güvensiz bir durumda, ki bekçilik sistemine geri dönülüyor. Ve durum o kadar vahim ki bekçilere polislerin kullanabileceği, silah kullanma, durdurma, kimlik sorma hakkı, üst ve araç arama, olay yerine müdahale gibi yetkiler veriliyor.

***

Polis kim?
Her biri polis kolejlerinden mezun olmuş, çoğu yüksek tahsil görmüş, hukuk dersleri okumuş profesyonel eğitimli kamu görevlileri.

Gördükleri bu eğitimlere rağmen zaman zaman ağır insan haklarına sebebiyet veriyorken bekçiler bu yetkileri kullanacaklar? Nasıl bir eğitimle ve anlayışla bu yetkileri kullanacaklar? Üstelik bekçilerin nasıl, hangi sınavlarla ne tür mülakatlarla göreve alındıkları da bilinmiyor.

Türkiye nereye doğru gidiyor?

Bekçi düdüğü sesine özlemden, bekçilerin eline silah verilen sürece nasıl gelindi?

Eğer bu bir ihtiyaçsa ise, böylesi bir asayiş sorunu nasıl bu kadar büyüdü?

Yok, böyle değilse neden polis gibi yetkili ve silahlı bekçilik teşkilatı kurulacak?

Böylesi bir kanun teklifi komisyondan nasıl geçti?

YORUMLAR (82)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
82 Yorum