Adalet Bakanı ne düşünüyordur?
Bu dönemin yargı sorunlarından biri de mahkemelerin AYM ve AİHM kararlarını dikkate almamalarıdır.
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, yargının sorunlarının çözümüne yönelik hazırlanan Yeni Eylem Planı’nda AYM ve AİHM kararlarının dikkate alınacağını açıkladı:
“Yeni Eylem Planı’nda Anayasa Mahkemesi ve AİHM kararları dikkate alınacaktır. AYM ve AİHM kararlarında yer verilen ihlal alanlarına ilişkin etkili çözümlerin geliştirilmesi, insan hakları alanında faaliyet gösteren uluslararası koruma mekanizmalarının gözlem ve raporlarının dikkate alınması, yargı mensuplarının insan hakları konusundaki farkındalığı ve duyarlılığının artırılması amacıyla düzenlemeler yapılacaktır.” (25 Aralık)
AİHM ve AYM kararlarını dikkate alacak olan yerler öncelikli olarak mahkemelerdir, kaldı ki bakanlığın böyle eylem planı olmasaydı bile AİHM ve AYM kararları mahkemeler için bağlayıcıdır. Adalet Bakanlığı bu çalışmasıyla ayrıca AİHM ve AYM kararlarının uygulanmasını güçlendirmek için gerekli düzenlemeler yapılacağını söylüyor, bu ayrı bir konu.
O halde şunu söylemek mümkün: Yeni Eylem Planı’nın uygulamaya girmesiyle mahkemelerimiz AİHM ve AYM kararlarını artık dikkate alacaklardır, savsaklamadan uyacaklar.
Kesinlikle sevindirici bir haber, ama Bakan Gül’ün bu açıklaması aynı zamanda mahkemelerin hukuk ihlali yapabildiklerini AK Parti iktidarının kabullendiği anlamını da taşır.
Hakkını teslim etmemiz gerekiyor ki, bir hukuk adamı olan Sayın Gül yargının sorunlarını çözebilmek adına ciddi çabalar sarf ediyor. Ancak Gül’ün bütün bu çabalarına rağmen yargı sorunlarına maalesef bir yenisi daha ekleniyor.
***
Yargının siyasallaşması her güçlü iktidar dönemlerinde yaşanan bir sorundur, ancak şunu kabul etmeliyiz ki yargının en çok siyasallaştığı dönemlerden birini de AK Parti iktidarının bu üçüncü döneminde yaşıyoruz.
Enis Berberoğlu, Ahmet Altan, Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Osman Kavala, İbrahim Okur davaları ülkemizdeki adalet sorunlarını ortaya koyan tipik dosyalar olarak hukuk tarihimize geçti. Aslında var olan her bir dosya ayrı bir adalet sorununu ortaya koyuyor.
Son olarak da siyasi çizgileri belli olan Sözcü yazarları Emin Çölaşan ve Necati Doğru’nun mahkum edilmesi…
***
Yargının sorunlarına dair pek çok başlık vardı ama mesela hukuk tarihimizde mahkemelerin açıktan Anayasa Mahkemesi’nin ve AİHM kararlarına uymadıkları bir dönem olmamıştı.
Hatırlamakta fayda var:
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu 11 Ocak 2018 tarihinde Mehmet Altan ve Şahin Alpay hakkında “kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı ile ifade ve basın özgürlüklerinin ihlal edildiği” kararı vermişti. AYM’nin bu kararından sonra Altan ve Alpay’ın hemen tahliye edilmesi gerekiyordu. Ancak İstanbul 13’üncü ve 26’ıncı Ağır Ceza Mahkemeleri AYM’nin kararları “kesin ve bağlayıcı” olduğu halde “AYM yetki gaspı yaptı” diyerek karara uymadılar, tahliye kararı vermediler.
Her iki mahkeme sonra AYM’nin kararının Resmî Gazetede yayınlanmadığını gerekçe gösterdi.
Yerel mahkemelerin AYM kararına uymamaları hukuk tarihimizde bir ilkti.
***
İlk dereceli Türk mahkemeleri AİHM kararlarını da dikkate almadılar, uygulamadılar. Bu sorun ilk örneğini Selahattin Demirtaş dosyasında gösterdi. AİHM, 20 Kasım 2018 tarihli kararında HDP eski eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutuklanmasında hak ihlali tespiti yapmış ve Demirtaş’ın serbest bırakılarak tutuksuz yargılanmasına karar vermişti. Mahkeme ise AİHM kararına açıkça uymamıştı.
Hatta Adalet Bakanı Gül de AİHM kararına tepki göstermiş “Nihai kararı Türk yargısı verir” açıklaması yapmış, yaptığı bu açıklama ile AİHM kararına uymayan yerel mahkemeye destek vermişti. (20.11.2018)
Bugün AİHM ve AYM kararlarına uyulmaması yargının ciddi bir sorunudur, Bakan Gül maalesef şimdi bu vahim sorunun çözümü için çaba sarf edeceğini açıklıyor.
Selahattin Demirtaş’ın tutuksuz yargılanması, Demirtaş’ın bireysel özgürlüğü olmaktan öte, içeriye ve dışarıya yönelik Türkiye’nin nasıl bir hukuk devleti olduğu konusunda da bir mesajdır. Bu mesajın olumsuzluğu ise Türkiye aleyhine yapılan propagandalara malzeme oluşturmaktadır.
***
AİHM kararlarını uygulanmamasının son örneği Osman Kavala davasında yaşandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 10 Aralık tarihinde açıkladığı “derhal tahliye edilmeli” kararına rağmen İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi Osman Kavala’yı tahliye etmedi, tutukluluğun devamına karar verdi.
Mahkeme AİHM’in kararına uymadı ama uymuyorum da diyemedi. Mahkeme “AİHM’in kesinleşmiş kararları tarafları bağlar” diyerek ortaya koyduğu gerekçe ile madalyonun bir yüzünde hukuki davrandığını söylerken, madalyonun ikinci asıl yüzüyle Türkiye’de yargı üzerindeki siyasi baskının somut bir örneğini ortaya koydu.
İyi de yargının üzerindeki siyasi baskıyı gösteren somut örnek nerede, sonuçta mahkeme
“AİHM’in kesinleşmiş kararları tarafları bağlar” dedi, diyebilirsiniz.
Ben konuyu çok basitleştirerek anlatayım. Mahkemenin atıfta bulunarak kendisine hukuki sığınak yaptığı AİHS’in “Kesinleşmiş Kararlar” başlıklı 44. Maddesi şöyle:
AİHM’in kararının kesinleşmesi Büyük Daire’nin kararı ile mümkündür… Büyük Daire’nin kararı da taraflar davanın Büyük Daire’ye gönderilmesini istemediklerini beyan ederlerse ya da üç ay içinde davanın Büyük Daire’ye gönderilmesi istenmezse AİHM’in kararı kesinleşmiş olur.
***
Soru şu: AİHM’ni kararını Büyük Daire’ye götürecek olan kimdir?
Adalet Bakanlığı!
Mahkeme diyor ki Adalet Bakanlığı’nın Kavala kararını üç aylık süre içerisinde Büyük Daire’ye götürüp götürmeyeceğini beklemek istiyorum.
Normal süreç böyle mi işler? Hayır.
Mahkeme AİHM’in Osman Kavala hakkındaki “derhal tahliye” kararını uygular. Süreç işlemeye başlar. Adalet Bakanlığı AİHM’nin kararını uygun bulmuyorsa Büyük Daire nezdinde itirazını yapar.
İşte bu yapılmayarak AİHM kararına uyulmadı.
AK Parti iktidarı değil de başka bir siyasi parti iktidarı olsaydı… AİHM bu kararı Kavala için değil de mesela bir AK Partili siyasetçi için verseydi. Mahkeme de “AİHM kararı kesinleşmedi” gerekçesini ortaya koyarak, AİHM kararını uygulamasaydı….
Soralım AK Partili hukukçulara ve hukukçu siyasetçilere, tepkileri ne olurdu?
Abdülhamit Gül’ün AİHM ve AYM kararları dikkate alınacak açıklaması önemlidir, ama hazindir de…
Mahkemelerin AİHM ve AYM kararlarını dikkate almaları için Yeni Eylem Planı’na mı gerek var?