Sokaklar ve düşler
Herkesin bir günlüğü var. Kimi kendisi tutar, kimi başkasının günlüğüne, gündemine tutunur. Çocukların, yoksul çocukların benim için yazdıkları şeylerin anlamını kelimelerle anlatmam zor.
Başta çocuk olmak zor. Sokaklarda, caddelerde binlerce çocuk. Ekmek parası için koşturuyor. Okuluna gitmesi, oynaması gereken çocuklar küçük, olgunlaşmış bedenleriyle hayatın en gerçek tarafıyla, tam ortasındalar.
Bir Kızılderili atasözü var, bilirsiniz: “Biz dünyayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık” diyordu.
Ödünç aldığımız yaşamı getirdiğimiz yerden kesitler var aşağıdaki satırlarda. Defterimde sokaklar ve düşler var.
***
“Ben cennete gitmek istiyorum. orda kuşlar, kelebekler, güzel renkli çiçekler mis gibi kokuyor. orda elma, Portakal, muz, kivi, her türlü meyve yemek istiyorum. Benim bisikletim olmasını istiyorum. Güzel masallar okumak isterim... Ve boyacılık işini artık hiç yapmak istemiyorum. Oturup dinlenmek istiyorum orda güzelcene yatıp uyumak istiyorum. Kitaplar okumak istiyorum. Okulumu bitirecem, doktor olmak istiyorum. Hastaları iyi yapmak istiyorum. Dışarıda kar yağıyor üşüyorum.”
A.G. 9 yaşında, ayakkabı boyacısı.
“Babam günah diye eve televizyon almıyor. bende dükanların kahvelerin önünde penecerede kendime televizyon izliyorum. param olduğu zaman kendime televizyon alacam, temel reyisi, heri potırı seyredecem kardeşlerimede seyrettirecem. o zaman bende keyfime bakarım.”
E.D. 13 yaşında, sakızcı
“Ben babamı hiç tanımıyorum. Biz daha küçükken ölmüş. Ben şimdi sokakta ayakkabı boyacılığı yapıyorum. Evde kardeşlerime yemek götürmek için bazen diğer çocuklara bakıyorum. Onlar geziyorlar babalarının onlara para verdiklerini anlatıyorlar. Ama benim babam bana hiç para vermedi. Okulumu bitirince mafya babası olacağım. Fakir çocuklara hep para dağıtacağım. Kötü mafya babası değil iyi mafya olacağım. Bütün fakir çocukların babası olacağım.”
B. K. 13 yaşında,
ayakkabı boyacısı
“Savaş istemiyoruz. eğer savaş olursa bir çok çocuklar yoksul kalır. çocuklar anasız babasız kalırlar. yiyecek bir ekmek bir de peynir olmaz. Askere giden gençler ölürler. Analar ağlarlar. barış istiyoruz. sıcak bir yuvaları olmazlar. eğer savaş olmasa sıcak yuvaları olurlar. Bana aferim.
F.T. 11 yaşında, ayakkabı boyacısı
“Ben 13 yaşındayım. Pazarda taşımacılık yapıyorum. Okulu 1. sınıfta terkettim. Kız kardeşimi zaten hiç okula göndermediler. Ne olacak sonumuz bilemiyorum. Bu zamanda insan okul olmadımı iş bulamaz aç kalır.”
Y.Y. 13 yaşında, su satıcısı
“Gününü gün ediyolar. Şimarıyolarda. Zenginner. Bali tiner yok bende. Bana barıyolar. Şimarana ne ki. Kimse demez onlara.”
B.G. 11 yaşında, selpak satıcısı
“Ben milli eğitim bakanlığından bize yeni öğretmen istiyom. Bütün öğretmenlerimiz ayrı ayrı olursa aklımız daha iyi çalışır. Bide kötü davranıyor zenginler bize. Mendil alıyor vermiyor para. İş sahibi olmak istiyorum. İş sahibi olup dövecem onları.
G.D.10 yaşında, selpak satıcısı
“Baharı beklerken ömrüm kış oldu.”
H.N. İ 12 yaşında, ışıklarda
araba camları siliyor
***
Gizli bir güç tarafından çocuklara doğru çekildiğimi hissederim hep. Onlar benim de görmem gereken bir şeye bakıyorlar.
Bir de, su tabancasıyla kuyumcuyu soymaya kalkan bir Duran vardı ki aklıma geldikçe “Nerdesin be Duran?” der dururum.
Gönlünü yoksullara kaptıran okura bin sevgi.