Sahafların duayeni Etem Coşkun
Kitapsever dostlarıma, “Yolunuz bir gün Ankara’ya düşerse mutlaka Etem Abi’ye uğrayın” deyip durdum yıllarca. Etem Coşkun, bir sahaf. Zafer Çarşısı’nın hemen üst tarafında bulunan Adil Han’daki onlarca sahaftan biri. Öyle böyle kitapçı değil ama. Türkiye’nin duayenlerinden. Eski ve yeni kitapların dilini bilen muhabbet ehli bir bilge. Edebiyat dünyasının yakından tanıdığı bir isim. Müşterileri arasında çok sayıda siyasetçi, kültür adamı var.
Etem Coşkun geçtiğimiz hafta vefat etti. Kitapseverler Etem Abi’nin ardından ağladılar ve fâtihalar okudular.
***
Günümüzde gerçek sahaf çok az kaldı. Her şehirde sayıları azaldı. Onlar azaldıkça kültürümüz de azaldı, azalıyor.
Etem Abi, hem kültürün hem de mesleğinin hakkını verirdi. İşinin hakkını veren tüm güzeller gibi o da güzeldi. ‘Abi’ dedim ama gerçekten ağabeylik sıfatı onun üstünde çok şık durdu. Herkesin ama özellikle kitapseverlerin Etem abisi. Benim de Etem Abim oldu hep.
Kitapla ilgili akılınıza gelebilecek her soruyu sorabilirdiniz ona. Hele eski kitaplarsa derdiniz, derde derman belli. Şahsen ben her bir kitabın macerasını merak ederim. Tarihini, yazarını hatta okurunu… Bu başlı başına entelektüel bir heyecan. Bu heyecanımı paylaşan insanların başında gelir Etem Abi. Ankara’da kitapların dünyasına ondan daha güzel sokulan biri varsa da ben tanımadım. Yıllar var ki eski kitaplarla ilgili tüm sorularıma bilgiyle ve büyük titizlikle cevap verdi. Pekçok kıymetli kitabın macerasını da yine Etem Abi’den dinleme şansım oldu.
İleri derecede eski Türkçeye hâkim. Osmanlı Türkçesiyle basılan matbu ya da el yazma metinleri gözü kapalı okuyacak kadar hâkim dile. Üniversitelerin dil hocalarıyla ahbaplığı var.
Yine pek çok hoca, Coşkun’dan yardım talep eder. Kimseden esirgemez desteğini, akademisyenler dahil!
Uzun yıllar Osmanlı Türkçesi dersleri verdi. Dil öğretmekle kalmadı; asıl o dili, o dilin kültürünü sevdirdi.
***
Etem Abi’ye kulak verelim: “Okuduğum okullar sıra ile bitti. Tayin olduğum Kütahya’da sokakta kitap sergisi yapan bir kitapçıdan aldım ilk Osmanlıca kitabımı. Evirdim çevirdim ama ne mümkün okumak. Kur’an kursuna giden benden küçük kardeşimden Arap alfabesini öğrenmiştim harfleri yerlerine koyarak kekeleyerek. İki yıl devam ettiğim Arapça kursu, Osmanlıca okumamda bana çok büyük faydalar sağlamıştı. Sonrası kendimi hep sahaf dükkânlarında buldum. O kitap senin bu sahaf benim koştum durdum. Hayal dünyamın müzeyyen mermer sütunları idi kitaplarım, onlarla inşa ettim küçücük dünyamı. Kitaplarımla yaptığım kanatlarımla nice nice hayal iklimlerine kanat açıp pervaz vurdum. Kitaplarım ötelerden haberler, kokular getirdiler bana. Üzerlerindeki tozlardan çelenk yaptım şimdiki ak saçlarımın üzerine. Ve onlar riyasız vefakâr dostlarımdı her zaman, hep onlara döktüm içimi, onlarla dertleştim geceler boyu.”
***
İyi okur olmak zor. İyi okurun sayısı da az zaten. O sayıları az gerçek kitap okurları, en hakiki sahafı bulur bir şekilde.
Kitapla az çok haşır neşir olan Ankaralıların uğrak yeridir Etem Coşkun’un ‘Aşiyan Sahaf’ı. Fakat bana göre Aşiyan’ın asıl özelliği okur ve yazarların tanışma yeri olması. Yazar ve okur cephesini ayrı ayrı bilen bir adam olarak Etem Bey’in refakatinde tanışır ve sohbet ederler, okurlar yazarlar… Söz Etem Bey’e geldiği zaman her iki taraf da can kulağıyla onu dinler.
Hem yazar hem okur için kıymetli tecrübedir tanışmalar, yapılan sohbetler.
Etem Coşkun ufkunu açar insanların. O, iyi okuyucuyu da hemen tanır. Kitap seven herkese vakit ayırır, bilgisini paylaşmaktan yüksünmez tane tane, muhabbetle anlatır bildiklerini. Onunla sohbet edenler şanlı hisseder kendilerini.
Sorduğun sorulara sabırla, bilgiyle, zarafetle cevaplar veren adam sevilmez mi?
Gençlere tavsiyesi yok mu? Var elbette: “Sevsinler yaptıkları, yapacakları işi. Bir de her çeşit sözlük bulunsun kütüphanelerinde, vakit geçirsin sözlüklerle!”
***
Okuryazarların kitapla maceralarını dinlemek çok tatlı ondan. Sahaf hikâyeleri birbirinden güzel.
Bir kitabın peşine otuz seneden daha çok düşeni mi ararsınız, yazarla kitabın adını karıştıranı mı ararsınız…
Bir kitapsever dostu, yorganı dört bir tarafından yatağa dikmiş, kenarlarına da cep yaptırmış.
Her bir cepte ayrı tür kitaplar oluyormuş. Her gece birini bitirmeden uyuyamıyormuş.
Birinde bir kadın gelmiş, ‘çantasıyla aynı renkte bir kitap’ almak istediğini söylemiş. Almış da.
Adamın biri de “Tayyip Erdoğan’ın yazdığı bir kitap arıyorum, sizde bulunurmuş diye buraya gönderdiler” demiş.
‘Can kardaş’a rahmetle, sevgiyle…