Oğlum deli parayı neylesin oğlum akıllı parayı neylesin
Göz alıcı büyük yapıları, her yerden aranan eşyaları, birçok mezraları, bolluk ve verimliliği, bitimsiz yiyecek, içecek ve ırmaklarıyla burası Şehr-i Ayıntab-ı Cihan’dır.” diyor Evliya Çelebi.
Çelebi’nin izinden gideyim dedim ama Gaziantep’e adımımı atar atmaz duyduğum ilk söz, “Oğlum deli parayı neylesin, oğlum akıllı parayı neylesin!”
Maraş’tan Halep’e, Birecik’ten Akdeniz sahillerine, Diyarbakır’dan İskenderun’a giden kadim yolların sağladığı canlılık ve “Halep Türkmenleri” denilen konar göçerlerin asırlar boyunca oluşturduğu hareketlilik Antep’in ve Anteplinin hayatını tanzim etmiş.
Üzerine kitaplar yazılan, türküler yakılan Uzunçarşı’yı arıyorum. Antep’in cıvıl cıvıl başka çarşılarını gezerken… Buldum, hüzünlendim. Kitaplarda yazanla gördüğüm birbirine benzemiyordu. Türkiye’nin her yerinde görmeye alıştığımız TOKİ tipi konutlar, kooperatif apartmanları ve dev alışveriş merkezleri Gaziantep’i de esir almış. Üzücü. Toplu konutlardan oluşan caddelerde bir uzunçarşı oluşturmak zor elbet.
Oysa hâlâ bir kapalı çarşısı var; hanları, hamamları, kaleleri, attar dükkânları var hâlâ. Şehrin bir ruhu var. Bu ruh yaşamalı, yaşatılmalı.
***
Türkiye’nin hemen her yerinde olduğu gibi Antep’te de politika ve futbol ilk sırada konuşulan mevzular… Türkiye’yi epeyce bir zaman daha uğraştıracak olan FETÖ meselesi günlük konuşmalarda epey bir yekûn tutuyor. FETÖ’yle mücadeleye destek veriyor Antepli.
Çalışmayı, ticareti, yemeği seven insanlar. Söylemeden geçmeyeyim, çok umutlular bir de. Muhabbeti, şık giyinmeyi de seviyorlar. Ayrıntılar önemli: Sokakta şapka takan Antepliye neredeyse hiç rastlamadım ama mesela güneş gözlüğü takmaya bayılıyorlar. Orada öğrendim, Türkiye et tüketiminin yüzde beşi Antep’e aitmiş. Mangal yakmak, pikniğe gitmek kültürün çok önemli bir öğesi. Pazarları, savaş çıksa da Dülükbaba’ya gidecek illaki Antepli, kebabını pişirecek ve pikniğini yapacak! Kadını erkeği yemeğin, baklavanın ortasında bir hayat seçmiş kendine. Adres tarifleri bile lokantalar ve tatlıcılar üzerinden yapılıyor. Sabah kahvaltısında öğlen ne yiyeceklerini konuşuyorlar, öğlen ise akşam yemeğinin hayalini kuruyorlar. İlginç bir not daha, Türk sanat musikisinin en çok dinlendiği illerin başında geliyormuş Antep.
Antep’in adamı sıcak, sevecen ve çok rahat. Konuşurken yayvan bir aksanla konuşuyor. Tartışmayı sevmiyor. PKK’ya geçit vermemişler. Antep’te barınmaya çalışan DAEŞ’e karşı da bir bilinç oluşmuş. Şehrine, ülkesine düşkün tatlıcılar, kebapçılar. Bir de şimdi Suriyeliler var Anteplilerle iç içe yaşayan. Sokaklarda ve her yerde Suriyeli… Dertleri büyük onların. Türkiye’nin derdi Suriye.
Dönüyorum yeniden sokaklara, konuşurken ‘Nediyn yuuurum!’ diyorlar ya da ‘Ağam kahkta cartlak kebabı yiyek’ diyorlar. İnsan sarrafı olmuş hepsi. Adamı önce şöyle bir yoklayıp ona göre konuşup adım atıyorlar. Antep’li sabah erkenden işinin başına geçiyor, işe başlamadan katmerini, fıstıklı böreğini yiyor ve fıstık gibi suyunu içiyor ve bismillah diye başlıyor güne. Sonra bağırıyor, “Ey aleydin aleydin, aş vahtında geleydin!” Bir şey anlamadım tabii. Dostum Ökkeş Demir’e soruyorum hemen, bir fırsatı kaçırma veya bir şeyin zamanını kaçırma durumlarında söylenen bir sözmüş.
***
Nüfus iki milyona yaklaşmış. Bir tarafında zenginlerin, bir tarafında işçilerin yaşadığı Antep, çevre illerden göç alıyor hâlâ. Beş yüz binin üzerinde insan varoşlarda yaşıyor ve bu nüfus İstanbul’dan sonra Türkiye’nin belki de en büyük varoş nüfusunu oluşturuyor. Bir de buna şimdi Suriyelileri ilave edin, çıkın işin içinden nasıl çıkacaksanız!
Antep’in hikâyesi bitmez, türküsü bitmez. “Pınarın gözü” anlamına gelen Ayıntab’ın sorunları büyük ama ufku da büyük. Güneydoğu’nun sıcakkanlı insanlarının yaşadığı Gaziantep bizi sevdi biz de onu.