İktidar seçkinleri
dindarlarımıza din
müminlerimize aydınlık
aydınlarımıza iman
Ali Şeriati
Uzun cumhuriyet yılları. Bir burjuvamız yoktu ama bu ülkede burjuva özentili zengin bir kesim vardı ve muhafazakar hassasiyet taşıyan insanlar için onlar adeta bir ‘vampir’ hükmündeydi. Anadolu insanının emeğine/ekmeğine göz diken o insanlar ülkenin kaynaklarını da sömürerek sırça köşklerde yaşıyorlardı.
Ülkenin sahibi gibi görüyorlardı kendilerini. Halkı küçümsüyorlardı.
Ülkenin tüm kaynaklarını kendi menfaatleri için kullanıyorlardı.
İktidarları oldu, holdingleri oldu.
***
Apartmanlarda, kalorifer sıcaklığında yaşayan ‘iktidar seçkinleri,’ ‘gecekondunun değerleri’ni aşağılıyordu.
Türk filmlerindeki ‘zengin kız, fakir oğlan’ dramının yaşandığı günlerden söz ediyorum.
Kimse zengin kızın ya da babasının yerinde olmak istemezdi. Ancak yine de zengin kızın babasından intikam almak için zengin olmayı arzulardı insanlar. Yani zenginliğin el değiştirmesi, adaletin gerçekleşmesi için arzu edilen bir şeydi. Yani zenginlik isteniyorsa, daha onurlu bir yaşam için, hayır ve hasenat için isteniyordu. Gösteriş ve şaşa için değil.
Zalım zamanlardı, çok temel eşitsizlikler yaşanıyordu ülkede ve bizden onları normal karşılamamız isteniyordu.
Elbette öyle bir düzen savunulamazdı. İnsan onuru her şeyin üstünde olmalıydı. Değişmeliydi bu düzen. Adil dağılım, adil bir düzen şarttı. Boynuzu kırık koç, boynuzu sağlam koçtan hakkını almalıydı. Yüreklere su serpilmeliydi.
***
Bir mücadele verildi ve bu ülkenin horlanan çocukları engelleri bir bir aştılar. Demokratik mücadele sonuç getirmişti. Yılmamış, istediklerini elde etmişti muhafazakar mücadele insanları.
N’oldu sonra?
Dünya değişti, memleket değişti.
Dini hassasiyet taşıdığını bildiğimiz insanlar, yeni imkanlara kavuştular. Holdinglere, otomobillere…
Kanaatkar muhafazakarlar zenginleştikçe, çizgisinin/ilkelerinin dışına çıkmaya başladı.
Unuttu bu toprakların türküsünü söylemeyi.
Kurulan yeni holdinglerle de yeni zengin sınıfın ilk örnekleri veriliyordu.
Peşinen söyleyelim, ortaya çıkan bu yeni ‘iktidar seçkinleri’ aslında, geçmişteki ‘laik zengin’ sınıftan pek de farklı değildi. Hatta laik zengin sınıf döneminde yapılanlardan daha vahim bir şey yapılıyor, emeği en ucuza almak için kapitalist sistemin tüm ayak oyunları kendi çalışanları üzerinde deneniyordu. Ve zenginleşildikçe, düzenin dümen suyuna giriliyordu.
Dünün dini hassasiyet taşıyan insanları, bugün birçok iktidar alanını ele geçirmiş durumda. Artık kendi zengin sınıfları var. Korunaklı, havuzlu, kaleden evleri var artık. Yıllığı on binlerce dolar olan sporcentrelerde sağlıklı yaşam koşuları yapıyorlar artık. Amerikalı bir iş adamını Anadolulu çocuğuna tercih eder noktaya gelmiş ‘muhafazakar zenginlerimiz’ var artık.
***
Nereden nereye gelindi?
Hikaye uzun, acıklı.
Asıl vahimini söylemeliyiz açık yüreklilikle: Kanaat önderi dediğimiz insanlar hangi derde derman oluyor bu ülkede? Muhafazakar kanaat önderlerine bakın, ölümden bahsetmiyorlar artık. Adaletten, kul hakkından söz etmiyorlar. Gariplere sarılmaktan, yoksullarla dayanışmadan söz etmiyorlar.
Konuştukları, tartıştıkları mevzulara bakın bir de. Hangi sahici mevzuyu alıyorlar gündemlerine? Kimin müslüman olup olmadığını tartışıyorlar. On yaşına bile erişmemiş kızların evlenebileceğini tartışıyorlar. ‘Camiye müzik sokan Itrî’yi meleklerin rahmetle anmayacağını tartışıyorlar.
Estetik yok, bilgi yok, aşk yok!
Başımıza gelen felaketleri şimdi de mi katı laiklik baskılarıyla açıklayacağız?
***
Aslında bahsettigimiz bu problem sadece bu döneme özgü değil. Yakın siyasi tarihimizde devleti ve mülkü hangi unsur ele geçirirse geçirsin, zorbalığın ve liyakatsızlığın sınırlarını daha da zorladığını biliyoruz. Çünkü haklı olmak gücü elde ettikten sonra zalimliğin en büyük meşru dayanağıdır.
Başka ne söylenebilir, bilmiyorum.