Biraz hayal biraz gerçek; Nepal
“laboratuvarda çalışanlara
sorarsanız
ruhum sahte
evi Nepal’de kalmış
Slovakyalı salyangozdur ruhum”
İsmet Özel
Çok memleketler gezdim, neler gördüm görmedim, şu kocaman dünyada senin gibi görmedim.” diyor Erkin Koray. ‘Bugüne kadar ben de epey bir memleket gördüm ve fakat Nepal gibisine rastlamadım’ dersem abartmış olmam.
Nepal’i sadece şiirlerde geçen ‘Kafdağı gibi bir yer’ diye düşünürdüm. Yani biraz hayal, biraz gerçek…
***
Nepal, hâlâ hem hayal, hem gerçek. 250 yıl kadar süren monarşi yönetimi 2008’de resmen sona ermiş ve yerini Cumhuriyete bırakmış. Yaşanan bu değişim, yeryüzündeki tek Hindu Krallığı’nın da tarihin tozlu sayfalarında yer alması anlamına geliyor. Gerçi cumhuriyet ile krallık arasındaki farkları halk arasında pek anlayan yok, önemseyen de yok. En azından gözle görülür bariz değişiklikler olmamış. Binlerce yıldır süren geleneklerin pek çoğu aynı şekilde devam ediyor.
Nepal, Güney Asya’da, Çin’le Hindistan’ın arasında bizim Konya’nın dört katı büyüklüğünde. Nüfusu 30 milyona yakın. Başkenti Katmandu.
Himalayalar ve bize ilkokuldan itibaren öğretilen dünyanın en büyük tepesi Everest’i bağrında barındıran, Hindistan hegemonyasını her yerde hissedebileceğiniz ülke, ekonomik anlamda çok iyi durumda sayılmaz. Hindistan’a bağımlı olarak yaşıyor daha çok. Bir de sekiz binden fazla insanın ölümüne yol açan 2015 depreminin etkileri hâlâ sürüyor ve acısı hâlâ çok taze.
Nepal, dünya gözüyle görülmeye değer güzellikte bir hayretler ülkesi. Şehirde motorsiklet var, köylerde inek. İneklerin sayısı mı fazla motorun mu kestirmek zor. Bir de dünyanın başka bir yerinde o kadar tapınak var mıdır bilmiyorum. Dağ taş tapınak olmuş. En şöhretlilerden biri Katmandu’daki Maymunlar Tapınağı. Sonra Hindu tapınakları, Budist tapınakları… Bir de ortak kullanımdaki tapınaklar. Her bir adımda binbir çeşit heykel, tütsülük, rengârenk boncuklar, takılar…
Dünyanın pek çok yerinden gelen turistler ülke ekonomisinin önemli kaynaklarından biri. Tapınakları ya da Everest’i görmeye gelen turistler.
İki turistle konuştum, arkadaş oldum. Niçin geldiklerini sordum. Birisi, “hayatın anlamı burada çok güzel” dedi. Öbürü, Everest’i görmeden ölmek istememiş.
Hinduizm ve Budizm etkin bir şekilde var olan inançlar. İslam da gittikçe yayılan bir din. 1 milyon 300 bin civarında Müslüman yaşıyor.
Nepallilerin ortak karşılama cümlesi “Namesta” ile başlıyor. Günaydın, hoş geldin, güle güle gibi anlamlara geliyor. İnsanları misafirperver, cömert ve güler yüzlü.
***
Pek çok Doğu ülkesinde olduğu gibi orada da zaman yavaş akıyor. Oldukça sakin insanlar. Dinginlik mi dinlerini etkilemiş, yoksa dinleri mi bu dinginliğe aksetmiş bilemedim.
Bu sakinliği bozan şey, daha önce hiç şahit olmadığım, ancak gördüğümde ilk önce çok şaşırdığım sonrasında ise anlamaya çaba sarf ettiğim bir ölüm töreni.
Ganj’ın kollarından birinde şahit olacağım şeyleri aklımın ucundan bile geçiremezdim.
İnsanlar toplanmış. Bir ölüm ayini… Büyük kütük ağaçlarının ortasına yerleştirilmiş beden, ağaçlarla birlikte yakılıyor, etrafta insanlar var; ölenin yakınları. Ben de yaklaşıyorum o kalabalığa. Kimisi ölenin çocuğu, kimisi kardeşi. Yöresel kıyafetler içinde bir kadın yükselen ateşe bakıyor, ellerini başına almış ağlıyor sarsılarak. Eşi yakılıyor törenle. Sekiz dokuz yaşlarında bir kız, “Babam öldü!” diye çığlıklar atıyor.
İlk kez kendi kültürünün dışında bir ölüm törenine şahit olan ben, törenler ne kadar farklı olursa olsun, acının, hüznün tek dili olduğunu ve ölüm karşısında kültürler arasındaki uçurumların ortadan kalktığını o an görüyorum.
O an, acıyı paylaşarak hafifletmek hissiyle sarsıla sarsıla ağıt yakanların omuzlarına koyuyorsun elini ve gözlerinden damlalar bir bir dökülmeye başlıyor, hiç tanımadığın başkasının ölümünün ardından.