Pax Ottomana
1 Ekim’den bu yana gündemi aynı konu işgal ediyor. Kürt meselesi. Bahçeli’nin çıkışları. Buna Erdoğan’ın örtülü yanıtları. Kandil’den, DEM’den, Kürt hareketinden, içindeki kişilerden gelen yapılan açıklamalar. DEM partinin elindeki çeşitli il ve ilçe belediyelerine kayyum atanması. Hepsi aynı mesele etrafında dönüyor.
Bunlar buzdağının görünen kısmı.
Bir de, iki aydır herkesin anlamaya, çözmeye çalıştığı görünmeyen kısım var. Bu ikinci kısım üç soru, üç belirsizlik etrafında karşımıza çıkıyor.
Bir: Söz konusu olan, Devlet-AK Parti-MHP üçlüsünün yeni Kürt açılımı mıdır? Yoksa Bahçeli’nin kendi başına başlattığı hamle midir?
İki: Atılım ya da hamlenin çapı, niteliği nedir?
Üç: Bu çıkışın itici gücü nedir? Neden, hangi amaçla ve şimdi yapılmaktadır?
Bu hafta yapılan kimi açıklamalar, başta Erdoğan’ın konuşması belirsizlikleri önemli ölçüde gidermiş bulunuyor.
Erdoğan ilk belirsizlikle ilgili şunları söylüyordu: “Ülkenin ve milletin hayrına olan her meselede Sayın Bahçeli ile tam bir mutabakat halindeyiz. Bahçeli, temsilcisi olduğu misyon adına gerçekten cesur ve ezberleri bozan bir teklif ortaya koymuştur. Biz de milletimizin Türkiye Cumhuriyeti'ni yönetme sorumluluğunu verdiği cumhurbaşkanı olarak, bu meseleyi siyasi, sosyal ve bölgesel sonuçlarıyla birlikte, tüm yönleriyle ele alıyoruz. Kurumlarımız, değerlendirmelerimize zemin teşkil edecek çalışmaları hiçbir detayı atlamadan, devlet ciddiyeti ve büyük bir hassasiyetle yürütüyor. Kürtlerle Türkler arasına örülmek istenen terör duvarını yıkıp atacağız. Evlatlarımıza terörün olmadığı, şiddetin olmadığı, sırtını silaha ve dağa yaslayan terör destekli siyasetin olmadığı bir Türkiye teslim edeceğiz. Bu hedefimizde samimiyiz, kararlıyız…”
Cumhurbaşkanı 1 Ekim’den bu yana ilk kez bu denli açık ve somut konuşmuş oldu. Bu konuşmadan sonra, “bu bir devlet hamlesi mi, Bahçeli’nin bir siyasi çıkışı mı” sorusunun önemi azaldı. Çıkış Bahçeli’den gelse, Erdoğan iki ayı tereddüt içinde geçirmiş olsa bile, bugün iki lider belli bir noktada buluşmuş görünüyorlar. Son konuşmasıyla Erdoğan, Bahçeli’nin çağrısını ve altını çizdiği çerçeveyi benimsiyor, dahası bir devlet politikası olarak tanımlamış bulunuyor. Bu noktadan sonra iki lider arasında temkin, iştah ve cesaret farklılıkları olabilir. Biri kolaylaştırıcı rol, diğeri zorlaştırıcı işlev oynayabilir.
İkinci sorunun yanıtı da netleşmiş durumda.
Hamle, nitelik olarak, taraflar arası diyalog, pazarlık, alışverişe dayanan, Kürt sorununda temel talepleri masaya yatıran bir çatışma çözümü girişimi değil. Devletin, tek taraflı bir inisiyatifi, örgüte bir silah bıraktırma hamlesi. Erdoğan’ın şu cümleleri açık: “Geçmişte ne dedim? Silahları gömeceksiniz. Silahları gömdüğünüz anda, bizim için her şey sizlerin önünü açmaktır. Bunu seçim meydanlarında da hatırlayın, söyledik. Bu, gizli saklı bir şey değil. Eğer hukuk devleti ilkelerine uyarsanız, biz iktidar olarak sizinle uğraşmayız dedik. Ama siz, silahları gömmez, hâlâ her yerde bombaları patlatmaya devam ederseniz, bu devletin eli de sizin omuzunuzda olacaktır. Milletimiz müsterih olsun. Bu tartışmaların hiçbiri de terörle mücadelemizde en küçük bir zaafiyete yol açmayacaktır.”
Özetle, cumhurbaşkanı da Bahçeli gibi “örgüt feshedilsin, silah bırakılsın, DEM siyaset yapsın, derdini bu yolla dile getirsin” diyor. Buna, Bahçeli’nin Öcalan için dile getirdiği “umut hakkı” da eklenebilir.
Son sorunun yanıtı ise esasında başından beri açık. Neden ve şimdi sorularının cevabı, güneyimizdeki büyük savaş ve siyasi denge değişiklikleri.
Türkiye, 2015’ten bu yana Kuzey Suriye başta olmak üzere Irak dahil sınırın öte yanındaki derinleşen Kürt siyasi varlığını devletin bekası bakımından en büyük risk olarak tanımlıyor ve tüm dış politikasını buna göre şekillendiriyor. Irak’a yapılan düzenli ve sürekli operasyonlar, Suriye sınırının boydan boya kontrol altında tutulması, ileri karakollar, askeri cepler bu bakışın sonuçları.
Buna rağmen Kürt hareketinin özellikle Rojava’da kökleşmesi, ABD’nin dolaylı müttefiki haline gelmesi, Trump’ın iktidara gelişinin işaret ettiği belirsizlikler, son dönemde Ortadoğu’da yaşanan denge değişiklerinin PKK’ya yeni hareket alanı kazandırma ihtimali, Türkiye’nin endişelerini arttırıyor.
Devlet bunu bir Osmanlı Barışı önerisiyle çözmek istiyor: Silah bırak ve bana ve düzenime tabi ol.
Barış ve istikrar önerisi bu…
Peki, bu hamlenin sonuç vermesi mümkün mü?
Haftaya…