Kim aday olmalı?
İmamoğlu kararı sonrası muhalif cepheden, altılı masadan beklenen aday tartışmalarını aşmak, kenetlenme ve, toplumsal seferberliği ilan etmekti.
Böyle anlar seçim kampanyası başlatmak için en uygun anlardır.
Gelin görün ki, işler öyle gelişmedi.
Muhalefetin adayı kim olacak, kim olmalı tartışması tekrar
canlandı.
Tartışma sadece muhalif kamuoyu ve muhalif basını kuşatmadı, bizzat altılı masanın önde gelen partileri bu istikamette siyasete yaptılar.
Meral Akşener’in İmamoğlu’nu, en azından İmamoğlu gibi bir ismi, daha doğrusu Kılıçdaroğlu dışında bir cumhurbaşkanı adayını ima eden çıkış ve davranışları son derece açıktı. İYİ Parti içinden gelen, “Kılıçdaroğlu seçimleri kazanamaz, kazanacak bir kişi aday olmalı” sesleri, bu yöndeki kulis bilgileri de bu durumu teyit ediyordu. Buna karşılık Kılıçdaroğlu, İmamoğlu veya benzeri bir ihtimalin önünü kesen kesin hamleler ve açıklamalar yaptı. Bunda da önemli ölçüde başarılı oldu. İmamoğlu’nu, geleceğine CHP’nin karar vereceği bir siyasi olarak tanımladı ve başkan adayı olma kapısını kendi açısından
kapadı.
Bunlar, kritik bir anın kaçırılmasına yol açsalar da, aslında eşyanın tabiatına, yani siyasi gerçeklere uygun tartışmalardı.
Nedir, bu siyasi gerçekler?
İlki açık; Cumhurbaşkanı adayının kim olması gerektiğine dair altılı masa üyelerinin farklı görüşleri var. Bir grup siyasi parti Kılıçdaroğlu’nun adaylığını “kazanamaz” gerekçesiyle uygun bulmuyor. Mezhep faktörünü, CHP Genel başkanı bir adayın eski ve derin toplumsal çatlakları canlandıracağını düşünenler var. Buna karşın CHP’de ilerleyiş hızla Kılıçdaroğlu’nun başkan adaylığına doğru gidiyor, bu konuda bir konsensüs oluşuyor. Altı masanın kurucusu siyasi partileri görüşlerini resmen ilan etmemiş olsalar da, kritik siyasi tartışmalar sıkça bu farklı bakışlar üzerinden yapılıyor. Her siyasi parti fikrini ima ederek, gücünü gösterip kamuoyunu arkasına almaya çalışarak yol alıyor.
İkinci gerçek şu: Bu farklı eğilimlere rağmen, muhalif kanatta başkan adayını belirleyecek elektif hiçbir mekanizma yok. Örneğin, ABD de, Fransa da olduğu gibi seçmenler veya delegeler bazında bir tercih yoklaması imkanı yok. Ayrıca adayın masada belirleneceğini ilan edildi. Konsensüs sağlanamazsa onun mekanizması da belli değil.
Üçüncü gerçek, altı masa üyesi siyasi partilerin siyasi özgül ağırlıklarının farklı olması. Örneğin CHP ile DP’nin temsil gücü arasındaki fark, bu partilerin genel başkanlarının masadaki ağırlıklarının fiilen farklı olması demek. Örneğin İYİ Parti ve CHP bir aday tercihinde birleşse, DEVA- Gelecek Parti-SP ve DP diğer bir tercihte yan yana gelse, bu dört küçük partinin masada çoğunluk oluşturduğu söylenebilir mi? Ayrıca İYİ Parti ile CHp’nin arasındaki bakış farkı dikkate alınırsa, Masada oy birliği olmadığı durumda, bir karar almak neredeyse imkansız görünüyor.
Dördüncü gerçek ise, ortak bir anayasa taslağı hazırlayan, geçiş programı üzerinde çalışan, temel siyasi konuları müzakere etmeye hazırlanan bu siyasi partilerin ,mevcut siyasi koşullarda, çoklu adayla, yani ayrı ayrı adaylar göstererek cumhurbaşkanlığı yarışına katılmalarının fiili imkansızlığı. Böyle bir durumda, ikna kabiliyetlerinin çok azalacağının muhtemelen farkında olmaları.
Peki bu koşullarda aday sorunu, daha adaylık tartışması nasıl
aşılacak?
Tek yol görünüyor.
Bu yol, bir başkan, beş başkan yardımcıyla altı partiden oluşan bir yönetim kademesinin kurulması, bunun işlerliğine dair masa çalışmaların öne alınması ve en kısa zamanda bu modelin kamuoyuna ilan edilmesidir.
Kılıçdaroğlu’nun başkan, diğerlerinin başkan yardımcısı olacakları bu model, en gerçekçi ve en işlevsel olanıdır.
Bugün gelinen noktada, artık önemli ve acil olan budur.