Yeni aydın tipinin ilk örnekleri…

Mehmet Kaplan Hoca, “Tip Tahlilleri” kitabındaki “Yeni Aydın Tipi: Büyük Reşid Paşa ve Şinasi” başlıklı makalesinde, Şinasi’nin şiirlerinden yola çıkarak Tanzimat döneminde yeni bir aydın tipinin doğduğunu söyler ve Reşit Paşa ile Şinasi’yi yeni aydın tipinin takdire şayan numûneleri olarak sunar.

Tanzimat’tan sonra Osmanlı’da yeni bir aydın tipinin doğduğu doğru. Çünkü klâsik ‘âlim tipi’ ve ilim anlayışı, modernleşme hareketleriyle beraber, büyük bir değişim geçirerek, tedricen sosyal alandan çekildi… Her şeyden önce ilim, Yunus’un deyişiyle ‘kendini bilmek’ten, doğayı/maddeyi bilmeye; hatta maddedeki enerjiyi güce tahvil etmeye yöneldi. Neticede eğitimde dinî/tasavvufî ilim ve usûller bırakılıp “pozitif bilimler” öncelendi. Ece Ayhan, “Riyaziye” şiirinde bu tercihe ironik bir dille işaret eder. Şiirde hekimler, Karagümrük’te, bir alaturka konakta, musikî meşk etmek için toplanırlar. Niyetleri, hangi makamın hangi hastalığa iyi geldiğini bulmaktır. Daha peşrev, karşıdaki alafranga konağın afili uşağı gelip kapıyı çalar. Der ki; “Bizim paşa haber gönderdi, fazla gürültü etmesinler, ben riyaziye çalışıyorum.” Aslında bu mısra, her şeyi özetliyor. Meydan artık “riyaziye”nin; yani matematiğindir!.. Musikî sadece bir “gürültü”!.. Doğru mu, yanlış mı, bu ayrı mevzu!

***

Kaplan Hoca’nın yazısına gelince… Aydın tipinin değişimine dair tespiti doğru. Ama asıl soruyu sormuyor; ‘Gerçek aydın kimdir?’ demiyor. Sormadığı için de Şinasi’nin önerdiği aydın tipini peşinen kabul ediyor ve “Batıyı örnek alma”yı aydının temel vasıflarından biri olarak görüyor. Oysa Julien Benda, Edward Said, Gramsci gibi konu üzerinde kafa yoran yazarlar, ‘gerçek aydın’ın nasıl olması gerektiği üzerinde durur ve ‘entelektüel özerklik’e büyük önem verirler. Hatta Benda, “Aydınların İhaneti” adlı ünlü eserinde; aydınları, sanat, bilim ve metafizik düşünceden zevk alan, maddî avantajlar peşinde koşmayan; dolayısıyla ‘Benim yurdum bu dünya değildir.’ diyebilen insanlar olarak tanımlar.

Hâsılı, Benda, Said ve Gramsci’nin ‘gerçek aydın’ tarifiyle Kaplan Hoca’nın ‘aydın’ anlayışı birbiriyle örtüşmüyor! Eğer örtüşseydi Hoca, Reşit Paşa ile Şinasi’yi takdire şayan bir yeni ‘aydın’ numunesi olarak sunmaz ve Reşit Paşa’nın ‘kılıç’ı değil ‘kalem’i temsil ettiğini, hatta “kalemi ile kılıca” karşı çıktığını, Tanzimat Fermanı’nın da kılıç değil kalem ürünü olduğunu ileri sürmezdi. İşte bunlara, -hele makalenin sonunda, aydın tipinin vasıfları olarak saydığı altı maddeye- katılmıyorum. Benim bildiğim, Ferman, bir ‘aydın bildirisi’ değil otorite ürünüydü, Reşit Paşa da bir ‘aydın’ değil otorite temsilcisiydi. Hâsılı, Paşa da Şinasi de ‘gerçek entelektüel’ tarifine uymuyordu!..

***

Kanaatimce Hoca, aydınların değişiminde Benda’nın şu sözlerine kulak vermeli ve bu değişimin bizi gerçek aydın tipine götürmeyeceğinin altını çizmeliydi. Benda diyor ki; “… on dokuzuncu yüzyılın sonunda, temel bir değişim yaşandı. ‘Aydınlar’ siyasî ihtiras oyununu oynamaya başladılar.” Osmanlı aydınları da aynı süreçten geçti; aslî misyonlarını bırakıp siyasî ihtirasları benimsediler. Dolayısıyla, Şinasi, Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi birçok Tanzimat aydını, Benda’nın tasvir ettiği ‘yeni aydın tipi’nin bizdeki ilk numûneleriydi.

Kaplan Hoca, Said, Benda ve Gramsci gibi yazarlardan hareket etseydi, Reşit Paşa’yı aydın değil ‘otorite’, Şinasi’yi de ‘otorite’nin himayesinde büyüyen, Hakikat’in değil siyasî ihtirasların peşinde koşan ‘organik entelektüel’lerin ilk örneklerinden biri olarak değerlendirirdi.

Ve sonuç: Çağdaş Türk aydını, siyasî ihtiras oyununun usta bir aktörüdür artık!..

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum