“Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi” bir propaganda filmi mi?
Çok tartışılan Hz. Muhammed: Allah’ın Elçisi filmini seyrettim sonunda. Evvelâ şunu teslim edelim: Hz. Muhammed (a.s)’in hayatını konu edinen bir film yapmak oldukça zor ve riskli. Çünkü konu, sizi daha başta birtakım kurallara bağlı kılıyor. Müslüman olmanın mecburiyetleri bunlar. İlkin Hz. Muhammed’in suretini göstermeyeceksiniz. İkincisi, tarihsel gerçekliğe sadık kalacaksınız. Üçüncüsü, oldukça hassas ve ağır bir yükün altına girecek; hatta dinî/mezhebî tepkilere maruz kalmayı göze alacaksınız…
Bu durumda yönetmenden başlayarak, tüm ekibin daha başlangıçta rahat hareket edemeyecekleri, hatta tedirgin olup bu ağır yükün altında ezilme tehlikesine maruz kalacakları belli. Bu zorluklara rağmen, böyle bir film yapma cesaretini gösteren Mecidi’yi kutlamak gerek.
Gelelim eleştirilere… Bir sinema filmini –aslında her türlü sanat eserini- seyretme/okuma ve eleştirme zamanı önemlidir. Bunu, bu filme dair eleştirilerde bir daha gördük. İslâm dünyasında mezhep çatışmalarının yaşandığı bu günlerde, İranlı yönetmen Mecidi’nin filmi de –doğallıkla- zamanın siyasî atmosferinden, çatışma psikolojisinden ayrı değerlendirilemiyor. Acaba bugünkü çatışma atmosferi olmasaydı, filme yönelik eleştirilerde, ‘mezhepsel’ hassasiyetler bu derece öne çıkar, “Ehl-i sünnet itikadını zayıflatıyor”, “Ehl-i sünnet omurgayı çökertmeye dönük küresel, sinsi bir proje” vb. sert tepkiler gösterilir miydi? Sanmıyorum. Ama şurası kesin; bu eleştirilerde, zamanın siyasî/sosyal atmosferinin de etkisi var ve bu durum eleştiriyi zedeliyor.
Bir de filmin öznelerinin durumu var! Meselâ yönetmenin, oyuncuların, senaristin... Onlar da böyle hassas bir konuda film yaparken, herhalde dinî ve mezhebî konumlarından tümüyle soyutlanamazlar.
Yazılanlar gösteriyor ki, dinî filmler, iki tür eleştiriye tâbi tutuluyor. İlk eleştiri biçimi dinî/mezhebî; ikincisi, estetik/sanatsal hassasiyetleri gözetiyor. Bu filmle ilgili eleştirilerde dinî/mezhebî hassasiyetler öne çıktı! Bu hassasiyetleri birbirinden ayırmak mümkün mü? Bence değil! Çünkü dinî/mezhebî inanışlar, sonuçta estetik ve teknik tercihleri belirliyor; sanatkârı bazı ayıklamalar ve yorumlar yapmaya itiyor. Mecidî’nin de bu filmde Şiî hassasiyetlerinden tümüyle uzak kalması mümkün değil! Ama inanın aynı hassasiyetler, tedirginlikler, eleştiriler Sünnî bir yönetmen için de geçerli…
Bu durumda zamanın siyasî/sosyal atmosferi ve asabiyetiyle, kalemi bir kılıç gibi kullanmadan, filmi odağa alan, her iki hassasiyeti de gözeten bir değerlendirme yapmak gerek!.. Evvelâ, filmin bütününü göz önünde tutarak şu soruyu soralım: Hz. Muhammed, bir propaganda filmi mi? Bence değil. Çünkü filmde epik/destansı bir uslûptan ziyade lirik vurgu daha fazla; en azından yönetmenin lirizmi öne çıkarmaya çalıştığı görülüyor. Bu lirik kaygı, sahnelerde ve diyaloglarda da hissediliyor. Yeterli ve beklediğim derecede estetik değilse de filmdeki ‘lirik’ vurguyu önemsiyorum. İşte bu ‘lirizm’ -meselâ anne-çocuk-süt anne arasındaki ‘sevgi’ duygusunun öne çekilmesi gibi- Muhammed filmini sadece didaktist bir propaganda filmi olmaktan koruyor…
Gelelim tartışılan konuya: Film bir Şia propogandası içeriyor mu ya da Ehl-i sünnet karşıtlığına dayanan bir antipropagandist bir film mi? Hayır! Ben film boyunca bir Şia propogandası hissetmedim; meselâ yanlış hatırlamıyorsam filmde Hz. Ali’nin adı başlarda yalnız bir defa geçiyor, daha önemlisi Şia ile Ehl-i sünnet arasındaki ihtilâflardan hiç söz edilmiyor. Ama Peygamberimizin doğumundan nübüvvetin yedinci yılına kadarki zaman diliminde birtakım olay ve şahıslarda bir seçme yapılmış. İşte bu seçme ve öne çıkarmada sinema tekniğinin mecburiyetleri yanında birtakım mezhepsel hassasiyetlerin rolü olduğu düşünülebilir. Ama tekrar etmeli ki filmde özellikle bir Şia vurgusu, bunu hissettiren figür ve olaylar, daha önemlisi ihtilâflar yok. Yani film bir Şia Ehl-i sünnet çatışması üzerine kurgulanmamış. Filmde bir çatışma varsa -ki var- bu çatışma da Yahudilerle… Bence bu çatışma dahi daha arka plânda yansıtılabilirdi.
Gelelim teknik/estetik yapıya… Filmde geriye dönüş tekniği kullanılmış; ama baştaki geriye dönüş sahnesi estetik ve teknik açıdan zayıf. Filmdeki lirik ve doğal sahnelerin kimi estetik ve teknik açıdan başarılı, ama bu estetik ve teknik düzey tüm filmi kapsayamıyor. Kimi sahneler -örneğin kız çocuklarının gömülmesi sahnesi- filmdeki lirizme, naifliğe uymuyor. Fil Vakası, ebabil kuşları sahnesi iyi düşünülmüş, ama özellikle bu tür sahneleri maalesef henüz Batılı sinemacılar kadar ustaca çekemiyoruz. Aynı eksiklik müziklerde de söz konusu. Filmin müzikal etkisi yer yer iyi ama bu süreklilik arz etmiyor.
Mecidi, bir ayrıntı ustası değil bu filmde. Muhtemelen daha önceki dinî filmlerin egemen dilinden yer yer etkilenmiş, ama yine de bu egemen/vasat, destansı, retorik ve didaktik din dilini, ‘lirik’ sahneler ve diyaloglarla bir nebze kırıyor. Bu tabiî lirizmi ve henüz istenen düzeyde olamasa da estetik/teknik kaygıyı önemsiyorum.