Çocukluk arkadaşım, kardeşim Erol Olçak…
Ah Erol, canım kardeşim Erol, çocukluk arkadaşım, yol kardeşim Erol!... Cumartesi gecesi vefat haberini okudum internette… Hayatımızın en kara, en kirli, en utanılacak, en hüzünlü gecesiydi bu! Millet iradesine darbe vurmaya çalışan birkaç gafilin kalkışma hareketine şahit olduk milletçe… Uzun bir geceydi, şükür atlattık… Ama duydum ki on altı yaşındaki oğlun Abdullah’la beraber katletmişler seni… Ah Erol oldu mu şimdi? Zamansız oldu gidişin, ciğerimizi yakıp gittin evlâdınla beraber!..
Vefat haberini duyunca, 14-15 yaşındaki gençlik günlerimizi hatırladım Çorum İmam Hatip’ten mezundur Erol. Bizden bir sınıf altta idi. 1980 öncesi yıllar… Çorum’un Mecidiyekavak Köyü’nden, fakir bir ailenin, yiğit Çerkez evladıydı. Evlerinden bir yatak bir yorganla şehre gelmiş, küçük kardeşi Erdoğan’la birlikte, arkadaşım Gazi Hoş’ların evinin bodrum katında, yokluk içinde yapmıştı tahsilini. Aynı mahalledeydik. Gazi, ben, mahalleden başka gençler, onun fakir öğrenci evine az mı gittik, az mı sohbet ettik gece yarılarına kadar, az mı Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur türküleri dinledik… Oda duman altı olurdu birkaç saat sonra, çaylar, sigaralar, nükteler… Erbakan hepimizin muhterem hocasıydı, davamızın lideri. Erol, rahmetli Erbakan’ı müthiş taklit ederdi; “Aziz milletimin kıymetli evlatları…” diye başlar, tıpkı Hoca’nın sesi ve telaffuzuyla bir konuşma yapar, bizi kırar geçirirdi.
***
Yürekleri temiz, heyecanlı, şiir ve aşk dolu çocuklardık. Vatanımıza, milletimize, Müslümanlara dair ideallerimiz vardı. Erol, Ünal Güngördü, Ahmet Yıldıran, Ahmet Yalçın Arslan, Gazi Hoş ve daha birkaç güzel çocuk. MTTB’ye koşardık okul çıkışlarımızda, Çorum’un o ana caddesinde, 80 öncesinde omuz omuza, yüreğimiz pır pır atarak, kol kola dolaşırdık… Çok iyi taklit yapardı Erol, okuldaki hocaları da taklit ederdi. Hatırladığım kadarıyla sık taklit ettiği hocalardan biri Ahmet Sezikli Bey’di. Sezikli Hoca, Kuran dersine gelir, sınıfa girer, kısık bir sesle ama şevkle “Hadi Bismillah der, iki elini birbirine hafifçe vururdu… Erol, durur mu, hocanın âdeta tikleşmiş bu hareket ve sözlerini, aynıyla yapar, yine kırar geçirirdi bizi. Bir de Hüseyin Gedik Hoca’yı taklit ettiğini hatırlıyorum. Daha o yaşlarda müthiş bir oyunculuk kabiliyeti vardı. Çorum’da birkaç tiyatro oyununda rol aldık, bir oyunda yanlış hatırlamıyorsam Yunan askeri rolünü oynamış ve sahnede müthiş bir performans göstermişti. Sonra, çok iyi resim yapardı, kara kalemle çizilmiş güzel portre çalışmalarıydı bunlar… Bir de iyi şiir yazardı, ayrıca çok güzel şiir okurdu. Sezai Karakoç’tan Mona Roza’yı okuyuşuna bayılırdık, Necip Fazıl’dan da şiirler okurdu…
***
Fakirdi, ama bunu hiç dert etmezdi kendine. Meselâ, cebinde 1 lirası kalsa, eve 1 ekmek almak lazım gelse, o canı istediği için gider o 1 lirayla pasta yerdi… Fukaralığını hiç unutmadı ama, her yıl yaz ayında köyüne gelip mevlit okutur, elini öpen her çocuğa 50 lira harçlık verirmiş, arkadaşımız Gazi anlattı dün. Eyvallahı yoktu. Haksızlığa daha o yıllarda karşı çıkardı, inatla… Bir gün okul müdürümüz Mehmet Yıldırım, Erol’un saçı kısa olduğu hâlde, yine de gidip kısaltacaksın demiş. Erol da kısaltacağı yerde, protesto etmek için saçını sıfıra vurdurup gelmişti okula…
Ah Erol, can arkadaşım, araya mesafeler girmişti, epey olduydu görmeyeli birbirimizi… Acı haberini böyle mi duyacaktım. Yiğitçe, eyvallahsız yaşadın, yiğitçe ve eyvallahsız öldün kardeşim, evladına ve sana Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânınız Cennet olsun… Allah bir daha milletimize böyle kara günler yaşatmasın!..