Bu da bir hâlet’ti geldi geçti…
Hâlet Efendi’ye evvelâ Ece Ayhan’ın “Kapaklı Saat” şiirinde rastladım, sonra da Abdülhak Şinasi Hisar’ın Geçmiş Zaman Fıkraları’nda. Osmanlı tarihinin sayılı zalimlerinden biriymiş! Siyasetin ayak oyunlarına bihakkın vakıf, on senelik iktidarında rakiplerine hayatı zindan etmiş bir âdem!.. Kurnazlığı ve hırsıyla II. Mahmut’un ‘müsteşar-ı hass-ı saltanat”lığına (başdanışmanlık) kadar yükselmiş. İktidarını bin bir hileyle kavileştirmiş. Evvelâ mükemmel bir hafiye teşkilatı kurup Saray’daki her şeyden haberdar olmuş. Sonra rakiplerini usta hamlelerle tek tek ekarte etmiş, epeyce kelle almış anlayacağınız…
Hisar, kitabında cürümlerini anlatır. Darphane Emini Abdurrahman Feyzi Bey, Sadrazam Benderli Ali Paşa, Şeyhülislâm Halil Efendi ve eşi Ziba (Hacce) Hanım onun gadrine uğrayanlardan… Meselâ Darphane Eminliğine getirilen Düzoğlu’nu perişan etmiş; tüm aileyi hapse attırmış, mallarına el koydurmuş, Düzoğlu’nu Darphane önünde, iki kardeşini de Yeniköy’deki yalılarının pencerelerinde astırmış… Hele Şeyhülislâm Halil Efendi ve eşi Ziba Hanım’a yaptıkları dehşet!.. Şeyhülislâm Halil Efendi, Hâlet Efendi’nin bazı icraatlarını eleştirmiş. Eşi Ziba Hanım da Beylerbeyi’nde Havuzbaşı mesiresinde Hâlet Efendi’nin haremiyle kavga etmiş. Siz misiniz buna cüret eden!.. Çakmak gözlü Hâlet Efendi, akrebi düşmüş kapaklı saatini açmış –kapaklı saat açıldı mı yandın gitti- ve zavallı Şeyhülislâm’ı önce Bursa’ya, sonra Karahisar’a sürdürmüş… Ardından eşi Ziba Hanım’ı büyücülükle suçlayıp, tutuklanmasına ve idamına karar aldırmış. Kadıncağız, İstanbul’a çağrıldığı söylenerek Bursa haricine çıkarılıp, cellâtlarca yolda boğulmuş, en fecisi cesedini çırılçıplak soyup çalıların üstüne atmışlar. Zavallı Şeyhülislâm Halil Efendi, buna dayanamayıp cinnet geçirmiş, sonra da felç inip ölmüş. İşte böyle zalim biriymiş Hâlet Efendi!..
***
Ece Ayhan “Kapaklı Saat”te Osmanlı siyasi geleneğindeki bu acımasız iktidar mücadelesini ironik bir dille eleştirir. Şöyle; kellesi alınmak üzere Hâlet Efendi’nin önüne getirilen adam yaşlı ise, araya girenler; “Etmeyin yaşlıdır mısırdır” der imiş, genç ise bu defa “Gençtir yeşildir kıymayın” derlermiş!.. Gaddar Hâlet Efendi söz mü dinler? Kapaklı saati açıp idama hükmeder, araya girenlere de; “Bre her zaman orta yaşlı adamı nereden bulacağız!” dermiş. Efendi, bir gün dairesinde uyuyormuş. Şair Abdülhak Hamid’in amcası Başhekim Mustafa Behçet Efendi; “Aman uyuyan fitneyi uyandırmayın.” demiş, lâf ânında Hâlet Efendi’ye ulaşmış, netice belli: Behçet Efendi, Keşân yollarında!..
***
Böyle zalimin âkıbeti hayrolur mu? Sonunda Hâlet Efendi de Konya’da idam edilmiş ve başı İstanbul’da Galata Mevlevihanesi’ne defnolunmuş. Ölümü üzerine söylenen meşhur beyit şudur:
Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubûr!..
Hayat fâni!.. II. Mahmut, Galata Mevlevihanesi’nde dolaşırken Hâlet Efendi’nin mezarını görüp Şeyh Kudretullah Efendi’ye sorar; ‘Şeyhim şu bizim Hâlet Efendi’ye ne dersin?’ Şeyhin cevabı mânidardır: ‘Efendim, o da bir hâlet idi, geçti…’
Sonra mı? Sonra Osmanlı siyaset geleneği icabınca, Ece Ayhan’ın “İki Alay” şiirindeki gibi iktidar el değiştirir. Hâlet Efendi’nin sürdüğü Abdülhak Molla ve Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi, Keşan’dan Saray’a avdet ederken, bu kez Hâlet Efendi’nin yakını İzzet Molla Keşan yollarına düşmüş, Mihnet-keşan’ı yazmaya koyulmuştur bile…
Yahya Kemal, Osmanlı siyasetindeki bu derin ve değişmez geleneği, en iyi bilenlerdi. Siyasî Hikâyeler’indeki şu cümle, bu vukûfun mükemmel bir ifadesidir:
‘Devlet uysal ve uslu bendeler ister!’