Millet İttifakının vaatlerinden biri, itibar israfına son vermek.
"İtibardan tasarruf olmaz" denilerek önü açılan gereksiz makam harcamaları, devletin her kademesinde kesilecek.
Mesela, Cumhurbaşkanlığına alınan makam uçaklarını satarak yangın söndürme uçağı alacaklar.
2002'de AK Parti'nin, devletteki makam aracı saltanatına son verme vaadini hatırlatıyor.
Yine; Cumhurbaşkanlığına tahsisli saray, köşk ve yalıları halkın kullanımına açacaklar.
2002'de AK Parti'nin, Başbakanlık önündeki yolu trafiğe açmasına, bariyerleri kaldırmasına benziyor. Güvenlik gerekçesiyle kapatılmıştı. Benziyor ama Millet İttifakınınki çok daha ileri bir vaat.
İmar rantlarını vergilendirecekler. Etik yasasıyla da siyasetçilerin, rant aktarmak için yetkilerini kötüye kullanmalarını önleyecekler. Kamu kaynaklarının peşkeş çekilmesini, yağma ve talanı, kıyak ve kayırmacılıkları bitirecekler.
Vaktiyle AK Parti'nin, halkın sırtından zenginleşen bir avuç rantiyeyle savaşma vaadini andırıyor.
Kamuya personel alımında mülakat haksızlıklarına, torpil ve ayrımcılıklara neşter vuracaklar.
Onu da AK Parti'nin ilk yıllarından hatırlıyor olmalısınız.
Parti kapatmaları, Meclis iznine bağlayacaklar. Seçim barajını düşürecekler.
Bu vaatler de yabancı gelmemiştir size. 'Partileri halk açar, halk kapatır; seçilmişler, atanmışların oyuncağı yapılamaz; seçimle gelen, seçimle gider, yargının insafına bırakılamaz' gibi ilkeleri çağrıştırıyor. Eskiden AK Parti savunurdu.
Millet İttifakı, iktidara gelirse izleyeceği ortak politikaları dün açıkladı. Çok daha fazlası var.
Devletin işleyişini, adaleti, bozulan ekonomik dengelerle sosyal barışı onarmayı hedefliyorlar.
İki binden fazla somut vaat içeren bir eylem planı. Popülist maceralardan, dünyayla kavga hamasetinden gerçekçi ve saygın diplomasiye, AB'ye tam üyelik hedefine ve demokratik hukuk reformlarına dönmeyi de kapsıyor.
Tanıdık değil mi?
"Önce insan, insanı yaşat ki devlet yaşasın" dersem hemen çıkaracaksınız.
"Devletlerin gücü, halklarının kişi başı milli geliriyle, paralarının alım gücüyle ölçülür; yönetenlerinin gösterişiyle değil" dersem de...
Veya "Üstünlerin hukuku değil, hukukun üstünlüğü hakim kılınacak"...
Ya da "güçlünün haklı olmadığı, haklının güçlü olduğu bir düzen kurulacak" ...
Veyahut "bir avuç mutlu azınlığın halkı sömürdüğü seçkinler saltanatına, halka tepeden bakan elitistlerin tahakkümüne hayır" dersem!
Adını farklı koysalar, başka cümlelerle ifade etseler de özü aynı. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklardan oluşan 3Y ile mücadele sözü veriyorlar. O iddiaları artık Millet İttifakı devralıyor. "Yeter, söz milletindir" sloganı gibi.
Nereden nereye!
AK Parti ekipleri; halka karışırken halktan görünmek için çanta, mont, ayakkabı ve atkılarını değiştirme gereği duymadan önce düşünülebilir miydi!
Halktan uzaklaşma, halkın dertlerine yabancılaşma rollerinde bir değişim söz konusu.
Kılıçdaroğlu şöyle ortaya koymuştu: "Bizim terk ettiğimiz CHP neydiyse bugünkü AK Parti odur".
Altılı Masa'da hazırlanıp dün ilan edilen vaatler, Millet İttifakının bu dönüşümü tamama erdirme iddiasını gösteriyor.
DEMİRTAŞ'I YALANLAYABİLİR MİSİNİZ?
HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Edirne'de tutulduğu cezaevinden siyasi mücadelesine devam ediyor.
En son T24'ten Cansu Çamlıbel'e konuştu.
Birçok şeyin yanında şunu söylüyor:
"Erdoğan'ı destekleme kararı alsak sabah erkenden tahliye edilirim ve Cumhurbaşkanlığı helikopteriyle Saray’a götürülürüm, öğlen yemeğini de orada yerim herhalde..."
Olur mu, olmaz mı?
Ülkede hukukun ve siyasetin getirildiği noktaya bakıp "hayır, imkansız, siyasetin sopası mı canım yargı, ne müsasebet, hukuk sanki parti çıkarlarına mı alet ediliyor, saçmalamış" diyebiliyor musunuz?
Üstünde düşünürken aklınıza, 'pazarlık teklifi' gibi şeyler gelebilir.
Demirtaş, yanlış anlaşılmasın diye o kapıyı da şu sözlerle kapatıyor:
“Ama ben buraya kendim olarak girdim ve de öyle çıkacağım. İlk yemeğimi de evimde yiyeceğim, küçük kızıma sözüm var.”
