Siyasette üç kuruşluk hesaplar
22 bin 104 liralık asgari ücret, çok geniş bir toplum kesimini kasıp kavuruyor.
Aynı akılla belirlenecek olan Emekli maaşı da 17 milyonluk kesim için endişe ve öfke alanı.
Bunun bir siyasi karşılığı olmalı. Milyon milyon seçmenden söz ediyoruz, nereye aksalar orasını iktidara getirirler, nereye öfkelenseler orayı yerin dibine batırırlar.
Ama bu işlerde, yani asgari ücretliyi ve emekliyi boğan işlerde baş rolü oynayan iktidar yerinde, muhalefet de bu öfkenin, itirazın buluştuğu alan olamamanın sancısı içinde.
Muhalefet, seçmeni en çok “kararsızlar” alanına çekebiliyor. Kararsızlar alanı ise iktidarı korkutmuyor.
Kararsızlar nerede ise iktidar partilerinden de muhalefet partilerinden de daha yüksek bir oran oluşturmuşlar. Nereye yönelseler orayı abat edecekler. Ama yönelmiyorlar.
Öncelikle muhalefete yönelmeleri beklenir, çünkü iktidara tepki sebebiyle o alandan uzaklaşmışlar, ama muhalefete de yönelmiyorlar. “Türkiye’nin sorunlarını kim çözer?” diye sorulduğunda en yüksek oy “Hiç biri”ne çıkıyor. Tamam, bunların önemli kısmı iktidar cenahına tavırlı, ama belli ki muhalefete de mesafeli.
İktidara tavırlı ama henüz alternatif olmaktan çıkarmış değil, muhalefet ise kitlelerin neden kendisine yönelmediğini çözebilmiş değil.
İktidar, alternatif olmaktan çıkarılmamış olmayı önemsiyor. Mesafe koymuş kitlelerle “bir biçimde” yeniden irtibat kurulacağını hesaplıyor. “Reis gün gelir onları yeniden yuvaya döndürür” diye bakılıyor.
“Bir biçimde…” önemli bir “siyaset tarzı” Türkiye’de…
Şöyle bir ihtimal üzerinde düşünelim:
2025 asgari ücreti belirlenirken iktidar, “Hadi 25 bin olsun” diyebilirdi. Mevcut enflasyon ortamında sadra şifa olmasa da 22 bine göre yine de sembolik açıdan iyi bir rakamdı. Ama demedi. O 3 binin iktidara hiçbir şey kazandırmayacağını düşündü.
2025’te seçim olmayacağını buradan da anlayabiliriz. Muhalefet seçim çağrısını boşuna yapıyor. Seçim çağrısı bir muhalefet yöntemi ise, karşılığı olmadığı için boş bir yöntem. “Seçim” dediniz dediniz olmadı, sonra? Kitlelerin öfkesini de boşaltmış oldunuz. Kaç yıl seçim söylemi ile kitleleri arkanızdan sürükleyebilirsiniz ki?
Geçmişte, muhalif rolde, “Bu zalim yönetim bir simitle çayı millete çok görüyor” diye haykıran kişi, basit bir çay – simit hesabı ile bu asgari ücret rakamının kitlelerdeki boğulma hissini derinleştireceğini, öfkenin tavan yapacağını bilmez mi? Emeklilerin mevcut maaşlarla burnundan soluduğunu, yarın verilecek “üç kuruşluk” zammın da bu öfkeyi daha çok artıracağını bilmez mi?
O zaman bu ortamda seçim yapmayacağı açık.
Peki “Reis gün gelir onları yuvaya döndürür” hesabı neye dayanıyor?
Bir toplum okumasına…
Bugün vermediğin “Üç kuruş”u öyle bir zamanda verirsin ki, insanlar “Gene ne varsa Reis’te var” diyerek sana gelirler.
Böyle okuyor toplumu iktidar…
Kim bilir belki “Alıştırdık biz toplumu buna” diye bakıyor. Belki “Üç kuruş deyip geçmeyin, buna ihtiyaç duyan insanlar bunu bile rahmet bilirler” diye bakıyor.
Buna muhalefet diliyle “Sadaka toplumu” derseniz, insanlar bundan rahatsız olur. “Alın bu üç kuruşu ananızın ak sütü gibi harcayın” derseniz, üç kuruşu verdiğiniz insanları onurlandırdığınızı düşündürürsünüz. İşler “Siyaseten” böyle işler…
CHP belediyelerde küçük küçük dokunuşlarla bunu yapıyor, onun için de iktidar cenahı kendi yöntemlerini kullanan belediyelerden çok rahatsız. Belediyelere yönelik operasyonlar bu sebeple…
Ancak henüz ana muhalefet iktidara mesafe koyan kararsızlar için bir çekim merkezi olabilmiş değil. Hâlâ “Kime vereceğiz?” sorusu tedavülde. İktidardan kopan kimi topluluklar “muhafazakâr refleks”le “CHP’ye mi?” sorusunu hâlâ “Asla” modunda soruyor.
CHP bu “Asla”yı nasıl aşacak?
Hatta “muhafazakârlık”ları Ak Parti’den ve Reis’ten aşağı kalmayacak olan partiler – liderler bile “CHP’ye yarar” mantığıyla alternatif ilgi odağı olamıyorlar.
Acaba eylem yapan işçilerde, yer yer yürümeye başlayan emeklilerde, atanamayan ya da mülakat mağduru öğretmenlerde, ne bileyim, dağları – ağaçları korumaya çalışan şalvarlı – başörtülü kadınlarda da “CHP’ye yarar” tavrı var mıdır?
Acaba Reis, bir yandan da bu “CHP’ye yarar” duygusu üzerinde mi sörf yapıyor?
Acaba Reis, mevcut CHP’nin dönüp dolaşıp “CHP’ye yarar” psikolojisini besleyen tavırlar içine gireceğinden emin olmanın hesabıyla mı siyaset yapıyor?
Seçime beş kala, Şimşek’ı, Merkez Bankası’nı, onu bunu hepsini işlevsiz hale getirip “Üç beş kuruş”u dağıtmaya başlar, bütün öfkeyi dindirirsin…
“Reis bir yolunu bulur” hesabı bu hesap mı?
“Türkiye Yüzyılı” da, “Türkiye Türkiye’den büyük” meselesi de bu toplum okumasını değiştirmiyor. Yarısı açlık sınırı altında ya da yoksulluk parantezinde yaşayan ve “Üç kuruşluk yardımla” öfkesi dindirilecek, dolayısıyla sandıkları patlatacak bir toplum okuması bu…
Ben böyle okumak istemiyorum toplumu. Ülkesinin ve milletinin onurunu düşünen bir yönetim böyle okunmasından rahatsız olur toplumun. Siyaset yapmak böyle bir hesaba indirgeniyorsa, yazıklar olsun o siyasete…