Geyikler, Annem ve Almanya
Nursel Duruel vardır bir de. Hikâyenin hasını yazmış, rüzgârını yüreğimizde döndürmüş ender yazarlarımızdandır. Az yazmıştır. Olsun canım, ne çıkar. Kalbimize dokunmuştur ya. Gözyaşını, kederi, sevinci, saflığı, masumiyeti, ana şefkatini, hasreti, merhameti tek bir hikâyede iplik iplik dokumuştur ya.
Nasıl unuturuz dereye serili kilimleri. Kilimin üstündeki geyik resimlerini, kuş resimlerini, memleket çizgilerini. Coşkun suların altında koşup duran geyikleri, uçup giden kuşları.
Almanya’daki vurdumduymaz baba, çocuğunu sılaya emanet bırakıp eşinin gurbetine gitmeye hazırlanan ana, nenesinin yanında bir başına kalan çocuğun yası… Dizboyu hasretin, bitmeyen gurbetin hikâyesidir Geyikler, Annem ve Almanya. Terk edilmiş çocuğun, sevinçleri parçalanmış insan yavrusunun hikâyesidir.
Sevinçler dediğimiz bir çocuğun rüyasından ibarettir.
Mutlu bir rüyadan uyanmak nedir bilir misiniz?
Anasız babasız bir güne uyanmanın sabahını öylesine güzel anlatır ki Nursel Duruel, dönüp dönüp okursunuz kimi cümlelerini. Altını çizip bir daha okursunuz.
Anasıyla son gecesini bir yatakta uykusuz geçiren, konuşmamak, ağlamamak için kendini zor tutan, hayallerine sığınan o utangaç çocuk değil miyiz biraz da? Hiç olmadık mı?
Anasına doyamayan, hiçbir zaman da doyamayacağını kavramış bir çocuğun isyanıdır bizimki. İçimizdeki öd acısı bundandır.
Daha anamızın dizi dibindeyken onsuz kalmanın acısını duymadık mı? İçin için ağladığımız olmadı mı? Ateşlerimizi ayışığının serinliğiyle düşürmedik mi?
Ayışığı ve ana hasreti biraz da Ahmet Haşim’dir, Çocuk ve Allah şairi Dağlarca’dır.
“Bu gözyaşları düşmanım benim. Onlarla savaşırken annemi seyredemiyorum. Pis gözyaşları, kötü gözyaşları, yok olası gözyaşları, yarın istediğiniz kadar akın. Ama şimdi rahat bırakın beni, perde gibi inmeyin gözlerime. Anneme bakmak istiyorum ben.”
Hasretimizin, içimizde kaynayıp duran merhametin hikâyesi olmuştur Geyikler, Annem ve Almanya.
Aman diyeyim, o sevinç dolu rüyasını görmeyi sürdüren içimizdeki çocuğu kimse uyandırmasın.
Yıkanmak için pırıl pırıl coşkun derenin içine serilmiş bir Anadolu kiliminde canlanan geyiklerle, kuşlarla dolu masal ülkesine kimse kıymasın. Gözyaşlarıyla ıslanmış yastığının kılıfını kimse görmeden yıkamak isteyen çocuğun mahcubiyetini kimse kınamasın.
Biz ki uykusunda mutluluktan yorgun düşmüş çocuklara özendik. Hayata, dünyaya gözlerimizi açtıysak o saf, katıksız sevgiyi bir parça görmek için açtık.
Çocukluğun cennetini cehenneme, altın ülkesini paslı tenekeye çevirenlere gönül koymamız biraz da bundan. Geyiklerimizi vuranları, analarımızı üzenleri sevmedik, sevemedik dostum, ne yapalım.
İşte, Geyikler, Annem ve Almanya otuz şunca yıldır ne elimizden ne gözümüzden düştü. İçimizdeki iyilik resimlerini hayat kilimine dokumak, el emeğiyle, göz nuruyla yaşamak gayreti verdi bize.
Memleketin neresinde ak köpüklü bir dere varsa anamız bildik. Çünkü biz, saf ve masum Anadolu çocukları, o derede çimen kuş desenli kilimleriz.