2024’e veda etmeye hazırlanırken…
Türkiye açısından bakıldığında bu yıla üç önemli gelişme damgasını vurdu. İlki biri kuzeyimizde, diğeri güneyimizde devam eden ve sürekli genişleyen, derinleşen savaşların bizi de bir biçimde içine çekme tehlikesiydi. İkincisi, Suriye’deki 13 yıllık iç savaşın 11 günde bitmesi ve Türkiye’ye yeni fırsatlar kadar sorumluluklar getirmesi oldu. Üçüncüsüyse, iklim krizinin durdurulmasının imkansızlaştığının COP 29’da iyice anlaşılması.
Doğal olarak başka önemli olaylar da yaşandı. Sevdiğimiz insanlar öldü, kadın cinayetleri bitmek bilmedi, yoksullar iyice yoksullaştı, insan hakları sorunlarımız aşılamadı, deprem hazırlıkları tamamlanamadı, siyaset demokratik mecrasına oturamadı. Avrupa’da aşırı sağ yükselişe geçti. Amerika’da seçimleri Trump 2.0 kazandı. Ayrıca güzel gelişmeler de oldu. Daron Acemoğlu Nobel Ödülü aldı. İyi kitaplar yayınladı, başarılı diziler ve filmler seyrettik.
Ama bunlardan hiç biri Türkiye’yi yukarıdaki üç gelişme kadar köklü etkileme potansiyelini içinde barındırmadı. Neyse ki Türkiye ilkini, yani iki savaştan en az birine taraf olma riskini başarıyla yönetti. Kendi içinden ve özellikle de dışından gelen baskılara direndi. Amerika ve Avrupa’nın Ukrayna’ya, Arap dünyasının Gazze’ye doğrudan müdahil olmak istememesi pozisyonunu korumasına yardımcı oldu.
Ukrayna savaşındaki coğrafi ve askeri tırmanmaya rağmen Türkiye arabuluculuk, kolaylaştırıcılık çabalarına atfen ve mağdur tarafa askeri malzeme sağlamaya istinaden müttefiklerinden gelen bize katıl, Rusya’ya ambargo uygula baskılarına direndi. Böylece hem ticari çıkarlarını pekiştirdi, hem de Rusya ile Kafkaslar’da, Suriye’de ve Libya’da kurduğu hassas dengeleri korudu.
Biden Yönetiminin Rus muhataplarının sabrının sınırlarını zorlayan çabaları da neyse ki korkulanın olmasına, savaşın nükleerleşmesine ya da mesela Polonya üstünden NATO’ya sıçramasına yol açmadı. Bizi zor kararlar almak zorunda bırakmadı. Dünyayı felaketin eşiğine getirmedi. Putin tırmandırmayı değil 20 Ocak’ta iktidarı devralacak Trump’la pazarlığı seçti.
İsrail’in 7 Ekim Hamas saldırsına karşılık başlattığı, savaş hukuku kurallarını hiçe sayan, on binlerce sivilin ölmesine yol açan, amacı açıkça etnik temizlik olan, Gazze’yi Filistinlilerden arınındırmayı hedefleyen operasyonu da Türkiye’yi içine çekmedi. Türkiye her zemin ve fırsatta İsrail’in insanlık dışı uygulamalarını eleştirse de İsrail’le olan ilişkilerini kopartmamaya özen gösterdi. Yeni barıştığı Arap ülkelerinin önüne geçmemeye çalıştı.
İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Birliği kararları çerçevesinde hareket etti. Belli ki pek çok Arap ülkesinin 7 Ekim saldırsını İran komplosu olarak görme eğilimine katıldı. İsrail’den ziyade Amerika ve Avrupa’ya hitap etmeyi, onları sorunun insani ve siyasi boyutunu görmeye teşvik etmeyi seçti. Güney Afrika’nın UAD başvurusu ve UCM Savcısının inisiyatif alması da üstündeki yükü hafifletti.
İsrail’in Hamas’a sınırlı operasyonlarla destek olmaya çalışan Hizbullah’ı önce kullandıkları çağrı cihazları ve el tezsizleriyle vurması, sonra da kapsamlı operasyonlarla yıpratması, neredeyse eş zamanlı örtülü ve açık saldırılarla İran’ı sarsması Türkiye’nin Suriye denklemini değiştirmesine de yardımcı oldu. 61 yıllık rejim dış destek olmayınca 11 günde çöktü. Rusya Suriye’deki çıkarlarını öncelerken, İran asker, milis ve diplomatlarını geri çekti.
Suriye’deki rejim değişikliği Aralık ayı itibarıyla Türkiye’yi dünya siyaset sahnesinin odağındaki ülkelerden biri haline getirdi. Bu gelişmeden kimi hoşlandı, kimi de kuşkulandı. Mısır Müslüman Kardeşler konusunda rahatsız. BAE eski rejime yaptığı yatırımın boşa çıkmasından huzursuz. İsrail kendi açısından tüm tedbirileri alıp bekle gör havasında. İran ise Aleviler (Nusayriler) üstünden sorun çıkartma arayışında.
Ülkede istikrarın sağlanıp sağlanamayacağı henüz kesin değil. Oyun bozanlar için Noel ağaçlarından işkence suçlularına kadar fırsat çok. Dünkü İmralı ziyaretine rağmen PKK’nın nasıl bir inisiyatif alacağı, Suriye’den müdahalesiz çıkıp çıkmayacağı belirsiz. Amerika’nın geliştireceği politika için de benzer şeyler söylemek mümkün. Trump 2.0’ın en az 1.0 kadar öngörülemez olacağı attığı Truth mesajlarından anlaşıyor.
Yine de HTŞ liderliğinin ve Türkiye’nin gösterdiği performansın övgüye değer olduğunu söylemek gerek. HTŞ’nin dünyaya görüntüsü ve siyasi tercihleriyle biz değiştik, size benzedik mesajı vermesi, intikamı değil toplumsal kapsayıcılığı ön plana çıkartması önemli. Türkiye’nin bizim çıkar ve beklentilerimiz var ama burası bizim arka bahçemiz olarak görülmesin, Suriye’yi Suriyeliler yönetecek anlayışı ve anlatısı da öyle.
Üçüncü önemli olaya gelince; onda ne Türkiye’nin ne de dünyanın geri kalanının başarılı performans sergilediğini söylemek mümkün. Sıcaklık artışlarını endüstrileşme öncesi değerlerin en fazla 2 derece altında kalması için yıllardır sürdürülen çabalar bu yıl da yetersiz kaldı. Bakü’de yapılan COP 29’dan somut bir sonuç çıkmadı. 2024 tarihe şimdiden yaşanan en sıcak yıl olarak geçti.
Euronews’un World Weather Attribution verilerinden aktardığına göre 22 Temmuz kuzey yarım kürede en sıcak gün oldu. 41 gün boyunca dayanılmaz sıcaklıklar görüldü. 29 büyük çaplı iklim olayının 26’sında iklim değişkiliği ciddi rol oynadı. En az 3 bin 700 kişi bu olaylarda hayatını kaybetti. Bundan çok daha fazlası aşırı sıcaklar yüzünden öldü. Ve bildiğiniz gibi seller yaşandı, orman yangınları çıktı.
Gelecek yıl muhtemelen bu yıldan daha sıcak olacak, böyle giderse yakında buzullar eriyip şehirler sular atında kalacak, ada devletleri yok olacak. Kitlesel iklim göçleri yaşanacak. Ondan da önce tarım, ticaret, turizm, tatil ve yerleşim sistematikleri değişecek. Görünen o ki Amerika yeni başkanı ve yeni anlayışıyla iklim değişikliğini engelleme yerine fırsata çevirmeye, buzulları eriyecek Grönland’ı bir şekilde ele geçirmeye çalışacak.
Umarım Türkiye de iklim krizinin bitmeyeceğini, sıcaklığın sürekli artacağını hesaba katan politikalar ve uygulamalar benimseyecek. Suriye ya da başka bir yerde tarihin sonunun gelmediğini şimdi olduğu gibi bundan sonra da görecek. Zafer sarhoşluğuna kapılmayacak. Hepsinin ötesinde de insan hakları bagajını hafifletmeye, gelir adaletini sağlamaya çalışacak. Kürt sorunu söz konusu olduğunda yeni yıla yeni bir anlayışla girmeyi başaracak…