Kışla ve camiyi koruyamıyoruz
Mevcut sisteme göre Cumhurbaşkanımız “Partili” ya… Buna göre tabii ki “siyaset” yapacak. Siyasetin bir ayağının muhalefetle polemiğe girmek olması da tabii. Sayın Cumhurbaşkanının bu çerçevede ana muhalefete yönelik açık – örtülü her türlü eleştirisi de tabii. Sayın
Cumhurbaşkanı aynı zamanda sisteme göre “başkomutan.” Yani Türk Silahlı Kuvvetlerine komuta da ediyor. Peki bu şapkası ile de siyaset yapabilir mi?
Ve bu şapkası altında siyasi konuşmalar yaptığında, mesela ana muhalefet liderini aşağılandığında halen muvazzaf olan komutanlar tarafından alkışlanması tabii midir?
Ve bu duruma ana muhalefet liderinin tepki göstermesi gayr-ı tabii midir?
Ve bu durumda ana muhalefet liderinin komuta kademesini “had bilmeye” davet etmesi gayrı tabii, üstelik Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın ifadesi ile “Hem şehitlere, hem gazilere hem de cephedeki Mehmetçiğe saygısızlık” mıdır?
Gelişmeler aynen böyle oldu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Milli Savunma Bakanlığı Arifiye Yerleşkesi BMC İşletmesi'nde Yeni Nesil Fırtına Obüsleri Teslimat Töreni'ne davet ediliyor ve orada bir konuşma yapıyor. Konuşmasının bir yerinde sözü Kılıçdaroğlu’na getirerek şunları söylüyor:
"Birilerinin 'Ona buna satıldı' diyerek iftiralarına neden olan Arifiye Bakım Fabrikası ordumuzun ihtiyaçlarını karşılamayı sürdürüyor. Sıradan işletme devir işlemini çarpıtarak sermaye düşmanlığı yapanlar, bugün Amerika'dan İngiltere'ye, oradan Almanya'ya kapı kapı dolaşarak, benzin istasyonlarındaki affedersiniz restoranlarda, oralarda bir şeyler yemeye gayret edenler, yabancı yabancı ekonomi komiserlerinden yardım dileniyor. Biz ise yerli ve milli olarak, kendi mühendislerimizle, kendi işçilerimizle, işte bu dev eserleri hizmete koyuyoruz.”
Törene katılan komutanlar, Erdoğan’ın başka sözleri gibi bu sözlerini de alkışlıyorlar. Tüm bu alkış görüntüleri de tv kanallarının yayınına yansıyor.
Beklendiği gibi Kılıçdaroğlu’ndan tepki gecikmiyor. CHP lideri doğrudan komutanlara sesleniyor:
“Komuta kademesi haddini bilsin, siyaset askerin işi değildir. Herkes haddini bilecek, bulunduğu makamın ne olduğunu anlayacak.”
Ardından 15 Temmuz sonrasında Genelkurmay Başkanlığı’ndan Milli Savunma Bakanlığı’na getirilen Hulusi Akar, bir açıklama yaparak Kılıçdaroğlu’na tepki gösteriyor. Tepkinin “şehitlere, gazilere, cephedeki Mehmetçiğe saygısızlık” boyutuna varması ise en ilginç olanı. Akar’ın açıklaması şöyle:
“Anlamsız bir bahane ile komuta kademesini hedef almak, haksız ve ölçüsüz açıklamalarla kendi siyasi polemiklerine konu etmek kabul edilebilir bir davranış değildir. Türk Silahlı Kuvvetlerini her zamankinden daha yüksek moral ve motivasyona ihtiyaç duyduğu bir dönemde yapılan bu tür açıklamalar, ordumuza yapılabilecek en büyük kötülüktür. Hem şehitlere, hem gazilere hem de cephedeki Mehmetçiğe saygısızlık. Kınıyoruz.”
Evet, sürecin safahatı böyle. Burada en sağlıksız olanı ne diye sorulsa cevabınız ne olurdu?
Ben ilkesel olarak Cumhurbaşkanı’nın “partili” olmasını sağlıksız buluyorum.
Cumhurbaşkanı’nın “partili” hüviyetiyle diğer siyasilerle polemiğe girmesini sağlıksız buluyorum.
Cumhurbaşkanı’nın hem “Cumhurbaşkanı” hem “Başkomutan” hüviyetiyle savunma sanayiinin başarılarını sergileyen bir toplantıya katılması, orada bu başarıları öven bir konuşma yapması hem tabii hem gereklidir.
Ama yine böyle bir toplantıda siyasi şapkasını takınıp ana muhalefet liderine yüklenmesi sağlıklı değildir, yakışıksızdır.
Aynı şekilde Genelkurmay Başkanı başta olmak üzere kuvvet komutanlarının Cumhurbaşkanı’nın savunma sanayiine, TSK’nın başarılarına ilişkin sözlerini alkışlaması son derece tabiidir.
Ama komutanların muhalefetle polemik niteliği arz edecek sözleri alkışlaması yakışıksızdır, doğru değildir.
“Alkışlamasalardı….” diye bakıldığında, bu da “siyasi bir duruş” niteliği arz edecek, “Komutanlar Cumhurbaşkanına tavır koymuş olmazlar mıydı?” gibi bir soru tabii olarak akla gelecektir.
Burada belli ki sayın Cumhurbaşkanı’nın böyle bir törende “siyasi şapka takıp” ana muhalefetle polemiğe girmiş olması doğru olmamıştır.
Hulusi Akar’ın Kılıçdaroğlu’nun sözlerini, “ordumuza yapılabilecek en büyük kötülük, hem şehitlere, hem gazilere hem de cephedeki Mehmetçiğe saygısızlık” olarak nitelemesi ise, bana biraz Jandarma ve Emniyet Genel Müdürlüklerinin Kılıçdaroğlu’na yönelik tepkilerini hatırlattı. Şimdilerde o tepkilerin de İçişleri Bakanlığı bünyesinde “Müşavir - Danışman” troller tarafından organize edildiği iddialarına tanıklık ediyoruz.
Hani bir ilkemiz vardı: “Kışlaya ve camiye siyaset sokulmayacak”tı. Bu öncelikle orduyu ve camiyi yıpratırdı. Nasıl koruyabiliyor muyuz bu güzide kurumları siyasetin kıran kırana ortamından? Ve bunu kim kendi siyaset geleneğine enjekte ediyor?