İşte geldi “Ve ileyhi türceûn”
Başlıktaki cümleyi duymuşluğunuz var mıdır? Gelmesinden endişe edilen durumlar için söylenir. Kur’an’da geçer “Ve ileyhi türceûn” ifadesi. “Ve O’na döneceksiniz” anlamına gelir. Ahiret’te, Allah’a dönüşü ifade eder. “Likaullah – Allah ile buluşma” şeklinde de geçer. “Burada pek çok yanlış yapılıyor ama unutmayın, sonunda O’na döneceksiniz ve O’nun huzurunda hesabınız görülecek” anlamı ifade eder.
Bu ifade yaşanan süreç içinde “Tehlikeyi görmüyordunuz ama işte geldi o son” bağlamında dile getirilir. Bizde de sık sık o durum yaşanır. Çünkü bizim problemleri halının altına süpürmek gibi bir huyumuz var, ama problemlerin de bir gün daha da büyümüş olarak ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
”Göçmen” ya da “Mülteci” sorunumuz da bize sık sık “İşte geldi” dedirtecek sorun yumaklarımız arasında yer alıyor.
21 Haziran tarihli “Milli takımımızda kaç Afrika kökenli futbolcu olsun?” başlıklı yazımın en son paragraflarını yeniden paylaşmak istiyorum.
“Türkiye’nin sıkıntısı, birdenbire milyonlarca göçmene ev sahipliği yapmak zorunda kalmasıydı.
Böyle bir durumun, ne kadar iyi niyetli olursanız olun sadece Ensar – Muhacir yaklaşımıyla çözümlenmesi mümkün değildi.
Belli ki sorunlar var ve bugün görülen sorunların gelecekte hangi boyutlara varacağı noktasında sağlıklı bir öngörü de yok.
Şu biliniyor: “Suriyeli göçmen” sorunun geleceğe de taşınan çok farklı boyutları var. O işin sağlıklı yönetilemediği açık. Bir çok yabancı örgütün o alanda çalışmalar yaptığı da biliniyor.
Suriye yönetimi ile henüz sağlıklı bir ilişki kurulabilmiş değil. Normalde Suriye vatandaşı olan bu insanlar hakkında Esed yönetiminin ne düşündüğü de belli değil. Yani “Hangi uzlaşma noktasında bu insanlar yeniden kendi ülkelerine döner, ya da döner mi?” sorusunun cevabına dair elde bir şey yok. Türkiye’nin denetiminde bulunan Kuzey Suriye ne olacak, ABD – YPG denetiminde olan Kuzey Doğu Suriye ne olacak, belli değil. Bizdeki Suriyelilerin uzun vadede kendi vatanları olan Suriye konusunda ne düşündüğü belli değil. Türkiye’de doğan Suriyeli çocukların gelecekte nasıl bir kimlik kazanacakları soru…
Bir yandan bu ülkenin suyunu içmiş, ekmeğini yemiş, havasını yudumlamış herkesin, gittiği her yerde Türkiye’nin gönüllü elçisi olma temennisi var, bir yanda da entegre olamama ihtimalinin getirdiği endişeler…
“Zaten bir iç barış sorunumuz yok mu?” sorusu da var. “Suriye’de olan bitenlerin içerdeki denklemleri kötü etkilemesinden kaygı duymuyor muyuz?” sorusu da var.
Ülkeyi yönetenlerin bütün bunlara hakim olduğunu düşünüyor musunuz, diye sorayım, yazıyı bitireyim.”
Yazı böyle bitmiş. Ve işte Kayseri olayları… Herkes biliyor ki Türkiye’nin pek çok yerinde “saklı” bir fitil ve bomba var.
“Ah bir Esed’le görüşebilsek…” noktasına geldik mi? “Şöyle ailecek birlikte tatil yapabilsek…”
Ama elin oğlu “Askerlerini çekmezsen…” diye bir ön şart ileri sürüyor. Oysa girmek bir zor, çıkmak daha zor…
Kayseri’de “Çocuk tacizi” sebebiyle Suriyeliye karşı eylem yapılırsa, meğer bunun Suriye’de, Türkiye’nin hakim olduğu bölgelerde de karşılıkları olurmuş… “Bayrak yakma vs…” bunu bekliyor muyduk? Belki Kayseri’yi karıştıran odak ile Suriye’de bayrak yakan odak aynıdır. Bu coğrafyada “fesat” adına her şey olur. Onu düşünmemişsen hata edersin, oyuna gelirsin.
“Özgür Suriye Ordusu”nun akıbeti ne olacak belli değil. Bize, yani görüşme gerçekleşirse Cumhurbaşkanı Erdoğan’a sorsa Esed, ne diyeceğiz belli değil. Çünkü normal yollardan geçilerek gelinmedi bu noktalara…
Suriye ile problemler çözülmezse göçmen sorununda, yani ne kadarı memleketlerine dönecek konusunda bir çözüm olmayacağını biliyoruz.
Bizde kalacak Suriyelilerin entegrasyonu nasıl gerçekleşecek, bunu da öngören bir Allah kuluna rastlamadım ben.
Suriyelilerden öte bir göçmen – mülteci dünyası daha var. Afgan’ı, Özbek’i, Afrikalısı ile… Onların entegrasyonu konusunda da çözüm konuşulmuyor.
Avrupa takımlarını izliyoruz, seremonilerde neredeyse bir beyaz bir siyah futbolcu sıralanıyor ve Afrika kökenli futbolcular, tıpkı beyazlar gibi o ülkenin istiklal marşını söylüyorlar. Bu, “entegrasyon” demek…
Kim bilir belki bizde de olur zamanla…
Ama şimdilerde “Suriyeli yoğunluğu” yaşanan bütün yerlerde can sıkan gündemler paylaşılıyor.
Şu belli: “Suriyeliler derhal gitsin” diyenler de bu işin anında gerçekleşmeyeceğini, hatta Hükümetin bu noktada büyük sıkıntı yaşadığını biliyorlar. Tamam, “Ülkeyi bu noktaya getirenler ödesin bedelini”, ama onlar bedel ödediğinde de sorun çözülmüyor ki. Ülkenin kucağına bırakılmış bir sorun bu, iktidarın bu halde bıraktığı pek çok sorun gibi. İktidarı kovduğunuzda bile, kucağınızda o sorunları bulacaksınız ve çözmek için terleyeceksiniz.
Böyle bir noktada ülke… “Bu yazıyı iyi okuyun” dediğim yazıyı hatırlayın… (Karar, 30 haziran) Şu Suriye ile açılan yarayı tedavi etmek bile ne bedeller ödetecek ülkeye… İşin ne kadar sıkıntılı olduğunu Erdoğan’ın “Esed ile görüşme kapısını aralama” çabasına bakıp anlamak mümkün.
Kim bilir belki de Erdoğan, Özgür Özel’in Esed ile görüşmesini – görüşme gerçekleşirse- “normalleşme”nin getirdiği imkan diye öpüp başına koyacak… Türkiye için de iyi olacak…