Siyaset Charlie Hebdo’yu Müslüman yapmak mıdır?
Sudan da laikliği seçti.
30 yıl sonra din ile devlet işlerini birbirinden ayırmak için kolları sıvadılar. Geçiş hükümeti, dünyaya duyurdu.
Devrik Ömer el Beşir rejiminin cenazesini kaldırırken tabutuna teokrasiyi de koyacaklar. Son nefeslerini birlikte verdiler. Vadeleri birlikte doldu, mevta oldular ve beraber aynı mezara gömülecekler.
Aynı aydınlanmayı daha önce, 2016’da Tunus da yaşadı. Ennahda Partisi lideri Gannuşi “Siyasal İslam’dan demokratik İslam’a geçtik”lerini ilan etti dünyaya.
Dini, siyaseten kullanılma ve istismardan kurtaracak bir adımdı.
Müslüman Kardeşler’den ayrışan Ennahda, din ile siyaseti karıştırmama kararı aldı. Dini vaaz ile siyasi propagandayı, cami ile partiyi, cemaatle mitingi, imam ile siyasetçiyi, ayetle sloganı birbirinden ayırdılar. Birini seçene diğerini yasakladılar.
Dini de demokratik özgürlükleri de korumaktı amaçları.
Arap Baharı Mısır’da ters teperken Tunus’ta tuttuysa Gannuşi’nin bu vizyonu sayesindedir.
AK Parti’nin, eskiden BOP Eşbaşkanlığıyla rol modelliğini üstlendiği, demokratik değerleri ve insan haklarını yayacağı coğrafyada oluyor bu değişim.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da 2011’de, Mısır ve Tunus’a laik anayasa tavsiye etmişti. Arap Baharı turundaydı. “Laiklik din ve inanç özgürlüğünün güvencesidir, din düşmanlığı değil” diyordu.
Fakat Türkiye’de trend son 5 yılda tersine döndü.
Fransızların saldırgan ve provokatif mizah dergisi Charlie Hebdo, 5 yıl önceki Hz. Muhammed’e hakaret karikatürlerini tekrar bastı.
İlkinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği tepkiye bakın. Bir de şimdikinde AK Parti Sözcüsü Çelik’in tivitlerine bakın. 5 yıldaki değişimi görürsünüz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, o zaman dergideki katliamı kınamakla, dini maske olarak kullanan terör ve şiddeti reddetmekle kalmıyordu. Charlie Hebdo’ya haklı olarak ifade özgürlüğü nutku da çekiyordu.
“Sadece Müslümanların kutsalına değil, kimsenin kutsalına saldırmak ifade özgürlüğüne girmez” diyordu.
Başkalarının inançlarına saygısızlık ve hakarete kimsenin hakkı yoktu.
Peygamberini terörist gibi göstermek, terörü İslam’a mal etmek, bütün Müslümanlara terör suçlaması yöneltmek, nefret suçuydu. Provokasyondu, kışkırtmaydı.
İslam’ı aşırılıklarına alet eden terör örgütlerinin de ekmeğine yağ sürüyor, istismar fırsatı veriyordu.
İslamofobik karalama ve düşmanlıkların, radikal ideolojilere yaradığı açıktı.
Fakat AK Parti Sözcüsü, artık farklı bir dille tepki gösteriyor.
Sözcü değil de vaizmiş gibi. Sanırsınız ifade özgürlüğünü kötüye kullandığını anlatmayacak da Charlie Hebdo’yu Müslüman yapacak. Herkesin kutsalına saygıya değil de İslam’a davet ediyor havasında.
Baksanıza; Charlie Hebdo’ya değil, cami cemaatine sesleniyor gibi:
“İnsanlığın müjdesi olan Peygamberimize hakaret eden, kainatın lanetiyle karşılaşır. Rahmet Peygamberinin mesajı tüm insanlığı ve kainatı kuşatıyor.
Adalet, merhamet, özgürlük, kardeşlik, zulme karşı olmak... Bu mesaja düşmanlık edenin de bu mesaja muhtaç olduğunu biliyoruz.
Bu mesaja hakaret edenin de kurtuluşu bu mesajda...
“Amenna!
Fakat Diyanet’in cuma hutbesinde de dinlerdik bunu. Dini vaazı siyasetten dinleyeceksek siyasi mesajı dünyaya kim verecek?
Tunus, Sudan bile siyasetçiyle din vaizi arasındaki ayrımı belirginleştirdi. Biz rolleri ve sorumlulukları karıştırmakta onlardan da mı geriye gidecektik?
DEMEK Kİ BULAŞIYORMUŞ
Galapagos Adaları’nda, türlerin kökenini ararken Darwin’i görmüş yaşlı bir kaplumbağaya rastlama ihtimalim daha yüksek gibi geliyordu. Koronaya yakalanma ihtimalim daha yüksekmiş. Yanıldığımı geçen hafta öğrendim.
Ciğerlere inmediği için şanslıyım. Evde tedavinin sonlarına yaklaşıyorum.
Ne anladın derseniz...
Demek bana da bulaşıyormuş, siz de korkun, korkmamaktan yeğdir, bu bir.
İyi huylusu yokmuş, bu da iki.
En hafif atlatılanı bile, hafife alınmayacağını kas ve eklem ağrılarıyla anlatıyor size.
Semptomsuz geçirme garantiniz yoksa çatmamaya bakın. Paçavra hastalığına bulaşın daha iyi. Muhatap olmaya gelmiyor bu mikrop.