Taner Ay’dan İstanbul’un Edebiyatı dizisinin ikinci kitabını beklerken sürpriz bir ara sıcak geldi. ABD’deki ve Avrupa’daki alt kültürlerin hayatlarını, edebiyatını, müziğini konu alan ‘Her Zaman Gece Kuşları Olacağız’ adlı kitabı Ötüken Neşriyat’tan çıktı. Ay’ın kitabı her bölümü müstakil bir kitap olabilecek nitelikte. İç içe geçmiş, birbirini etkilemiş alt kültürlerle ilgili kafa karışıklığını gidereceği kanısındayım.
BESİM DALGIÇ
Taner Ay’dan İstanbul’un Edebiyatı dizisinin ikinci kitabı ‘Suriçi Edebiyatı’nı beklerken sürpriz bir ara sıcak geldi. ABD’deki, Avrupa’daki alt kültürlerin hayatlarını, edebiyatını, müziğini konu alan ‘Her Zaman Gece Kuşları Olacağız’ adlı kitabı Ötüken Neşriyat’tan çıktı. Taner’in müziğe ilgisini 1984 yılından beri biliyorum. Levent Erseven’in yönetiminde ‘pop, punk, rock’ dergisi ‘Stüdyo İmge’de, Suat Bilgi yönetimindeki ‘asi kültür’ dergisi ‘Çalıntı’da genelde müzik hakkında yazardı. The Beatles’ı anlatan metinleriyse vapurda unuttuğundan artık birkaç kişinin hafızasında...
‘Her Zaman Gece Kuşları Olacağız’ kitabının kapak arkasında “Amerikalı romancı Jack Kerouac huzursuz kuşağını ‘gece kuşları’ olarak ifâde etmişti. Birer ‘gece kuşu’ olmak aslında Beat öncesindeki ve sonrasındaki bütün alt kültürlerin kahramanlarının da hakikatıydı” diye yazarak, kapitalizmin ötekileştirdiği, düzensiz bir iş gücü olarak da kullandığı, bir sınıfa dahil olmayan insanlardan, kültürlerinden söz eden bu kitabın ismini de Kerouac’tan almakta tereddüt etmemiş.
HEPSİNİN KÖKENİNİ İRDELEYEN BEŞ BÖLÜM
Beş bölümlük kitabın ilk bölümü Amerika’daki ‘hobo’ kültürü üzerine. Jack London’ın da bir ara dahil olduğu ‘hobo’nun kelime kökenini irdeliyor, özel diline, özel işaretlerine değiniyor. Lügatlerinin, müziklerinin detaylı bir listesini veriyor. Onların yersiz yurtsuz diye tanımlanmalarının yanlışlığını, bu yaşam tarzının sadece kendi tercihleri olduğunu yazıyor. Amerika’yı saran demir yolu ağları onların sürekli olarak bir yere bağlı kalmadan hayatlarını sürdürebilmeleri için çok önemli bir araç olduğunu belirtiyor. Kovboyların da birer ‘hobo’ olduğu yaklaşımını Taner, “Oysa ‘hobo’, kimsenin adamı değildir, emek piyasasında kimsenin adamı olamayacak derece de gelip geçicidir, kovboy karakterinin aksine vâsıfsız işçidir” diyerek bu görüşü çürütüyor. Büyük bir kısmı da sola yakın olmalarına rağmen, gerçekte bireyseldiler. Aslında bu dönem büyük iktisadi burhanların yaşandığı zamanlardı. İşsiz yüz binler koca kıtayı kuzeyden-güneye, doğudan-batıya kat ediyorlardı. Fransız yazar Louis-Ferdinand Céline ‘Gecenin Sonuna Yolculuk’taki Ferdinand Bardamu’nun yolu Chicago’ya düşer. Kendisi gibi binlerce işsiz, her türlü ahlaki bozulmanın içindeyken, araba üretiminde Fordist sisteme geçmiş fabrikaların önündeki vâsıfsız işçiler iş bulma umuduyla, ücret olarak ne veriliyorsa onunla yetinmek zorundaydılar. John Steinbeck’in ‘Fareler ve İnsanlar’ ındaki gezgin George Milton’la yarım akıllı yoldaşı Lennie Small karakterleri de nerede akşam, orada sabah hayat tarzları ile ‘hobo’ kültürünün edebiyattaki örneğidir. Steinbeck’ten ‘Sardalya Sokağı’nın ise ‘hobo’ kültürüyle benzerlikleri olmasına rağmen ‘hipster’e daha yakın olduğu kanısındayım.
TOPLUMUN EN ALT TABAKASI GÜYA ÖZGÜR SİYAHLAR: ‘Hipster’ çağı kitabın ikinci bölümü. Antik Yunan’da ya da Roma’da köleciliği katbekat aşan Amerika’nın kölecilik dönemi. Plantasyonlarda çalıştırılan milyonlarca siyah. Köle gemilerinde, tarlalarda çağrı-yanıt ya da esaret içerikli şarkıların caza dönüşmesi... Sonra iç savaş, sözde özgürlük... Çok fazla iş gücü... Beyaz işçilerin daha ucuza çalıştırıldıkları için siyah işçilere karşı çıkışları... Yıkıcı savaşlarla artan ABD’nin ekonomik gücü... Hegemonyası... Uyuşturucudan erken yaşta ölen ünlü caz efsaneleri... Taner “Caz müziğinin kökeninde kapitalizm ve sistematik etnik temizlik etkindir,” diye yazıyor. ‘Hipster’in kelime kökeni... Kültürel yapısı, müziği... Güya özgür, şehirleşmiş siyahlar toplumun en alt tabakası... Uyuşturucu, fuhuş çok yaygın. Suç oranı beyazlara göre çok yüksek. Beyaz, Anglo-Sakson ve Protestan şeklinde tanımlanan Amerikalı olmak nedir? sorusunu 1831 yılında Fransız düşünür Alexis de Tocqueville doğuda Boston, NewYork gibi kıyılara yerleşmiş Avrupalı göçmenler kültürel değerler bakımından köklerine bağlı kalırken, batıya göçen beyazların köklerinden uzaklaşıp yeni Amerikalı tipolojini oluşturmuşlardır fikrini öne sürüyor. Yerli katliamları, bufalo katliamları işin başka yanı. Edebiyattaysa doğuda Henry James gibi romancılar İngiliz George Eliot tarzına yakın yazarlarken, Steinbeck’in, London’nın ya da Faulkner’ın edebi üslûplları alt kültürlerle çok daha uyumluydular. Oysa Avrupa Marcel Proust’la, Joyce’la, Woolf’la, Beckett’le 19. yüzyıl roman anlayışını çoktan bitirmişti.
KEROUAC’IN ROMANINDAN ESİNLENEN BEAT KUŞAĞI: Üçüncü bölüm Beat... Burada daha çok Jack Kerouac’ın ‘Yolda’ romanından esinlenerek ABD’de bireysel özgürlüğün, serbest seksin ya da kurallara karşı çıkan bir neslin ‘Beat’ dönemini, dünya üzerindeki etkisini yazıyor Taner. ‘Yolda’ Kerouac’ın otostopla yaptığı yolculukları anlatan, hiçbir yazım kuralına uymayan, konuşurcasına metinleştirme efsanesidir. Homeros için ‘Odisseus’ düşsel bir yolculukken, Joyce içinse ‘Ulysses’ zihisel bir yolculuktur ya da Angelopoulos için Ulis’in Bakışı’ yıkımsal bir yolculukken, Kerouac için ‘Yolda’ bireysel bir yolculuktur.
RAP VE SİYAHİ ÖFKE: Son bölümde yer alan, Rap ve Siyah Öfke akımlarının dünyadaki heyecan verici etkisi yine ustaca bastırıldı. Kapitalist pazar giyimlerini, kuşamlarını markalaştırdı. Müziğiyse hâlâ miras... Şehirlerde Guy Debord gibi entelektüllerin oluşturduğu ‘Sitüasyonist’ hareketler, ‘Do It’çiler, ‘Letrist’ gruplar ya da ‘Pop Art’ gibi avangart yaklaşımların alt kültürlerin yarattıkları potansiyelden yararlandıklarını da düşünüyorum.
Taner Ay’ın ‘Her Zaman Gece Kuşları Olacağız’ın her bölümü müstakil bir kitap olabilecek nitelikte. İç içe geçmiş, birbirini etkilemiş alt kültürlerle ilgili kafa karışıklığını gidereceği kanısındayım. Taner pek fazla değinmese de sanırım The Rolling Stones kendi dönemi içinde kapitalizme, zorbalığa dik duran gruplardan. Onların 1969 tarihli ‘Sympathy For The Devil’ şarkısını Faust’un en iyi çevirmenlerinden Senail Özkan’ın kulağını çınlatarak dinleyelim...
‘BU ÇAĞ İSE AMERİKAN RÜYASININ ONAYLANMASI’
Alt kültürleriyle, müzik türleriyle, edebiyatıyla bu çağ Amerikan rüyasının onaylanmasıdır. İki büyük savaştan sonra Avrupa iş gücü açığını göçmen işçilerle karşılamak zorundayken, büyük bir yıkım yaşamayan Amerika’nın zaten hepsi göçmen olan fazla iş gücünden yana bir derdi yoktu. ‘Hipster’den sonra Avrupa’da yayılan, ‘Skiffle’, Rock’n Roll, ‘Mod’, ‘Skinhead’, ‘Hippie’ alt kültürel akımların yarattığı düzensizlik, toplumsal devrim talebini, direniş ruhunu ehlileştirmenin bir başka yoluydu. Taner Ay’ın kitabının dördüncü bölümde anlattığı bu dönemin yıldızları The Beatles’la, Led Zeplin’di. ‘Skinhead’ın yabancı düşmanlığıysa günümüz de hâlâ devam ediyor. Tabiatın devinimi nasıl durdurulamazsa, göçlerde durdurulamaz. Önce gelenler için sonra gelenler hep yabancıdır. O yabancılarda her zaman yeni alt kültürler oluşturacaktır. ‘68 hareketinin düzeni değiştirme talebi çöktü. Askeri darbelerle ya da demir elli iktidarlarca olası tehlikeler hizaya getirildi. Doğu Avrupa’daysa özgürlük arayışları Sovyet tanklarıyla çiğnendi. Hindistan’da başka bir arayış için yola çıkıp, önce Sultanahmet’e gelen ‘Hippie’lerden bizim nesle kalansa Salıpazarı’daki Amerikan Pazarı dükkanlarındaki ‘BlueJean’ lerin peşine düşmekti. Bu kertede ABD lider konumunu hiç kaybetmedi. Alt kültür dramlarını Hollywood sinemasıyla, müziğini EMI ile pazarlayıp hegemonyasını bu alanlarda da sürdürdü.