Harari’den ‘bilgi ağlarının ve bürokrasinin gücüne’ bir bakış

Harari’den  ‘bilgi ağlarının ve bürokrasinin gücüne’ bir bakış

Yuval Noah Harari’nin son kitabı ‘Neksus’ geçtiğimiz ay yine Kolektif Kitap’tan çıktı; çıkar çıkmaz da ‘ikinci baskıyı’ yaptı. Ben ilk baskıyı kaçıranlardanım. Türk okuru seviyor Harari’yi anlaşılan. O da ilgili Türkiye’yle. Defalarca geldi ülkemize, konferanslara katıldı, röportajlar verdi.

ÖMER FARUK

‘Neksus’ yazarın altıncı kitabı. Bu kez ‘insan türünün’ değil ‘bilgi ağlarının’ kısa tarihine, ‘bürokrasinin gücüne’ eğiliyor. Yalnız bir kusuru var Harari’nin: ‘tekrar!’ Bu kitabında da sevdiği konuların etrafında dönüp duruyor, tekrarlamaktan vazgeçmiyor: ‘asil yalanların’ yani ‘kurmacanın’ gücü... Bilginin ancak hikâyeye dönüşürse bellekte yer edebildiği... Hikâye anlatma, hikâyelere inanabilme becerimiz sayesinde büyük topluluklar halinde ‘esnek ilişkiler’ kurabilmemiz, ‘iş birliği’ yapabilmemiz... Tanrıların, dinlerin, politik sistemlerin, kanunların, kuralların, ülkelerin, sınırların, şirketlerin, markaların, futbol kulüplerinin, paranın vb. her şeyin kurmaca ürünü ‘öznel’ gerçeklikler olduğu savı... Ve bu gerçekliklerin medeniyetimizi inşa ettiği, insanları birbirlerine yakınlaştırıp bağladığı; bir cemaat bir millet bir taraftar topluluğu haline getirdiği düşüncesi...

Yine de okunuyor, okutuyor kendisini. Farklı ufuklar açıyor okurun gözünde. Saldırgan ve yıkıcı olsa da... Saldırganlığı beşikten mezara inanıp kabul ettiğimiz, bizi başkalarıyla dayanışmaya iten kabullerin birer ‘kurmaca’ olduğu fikrini olabildiğince yalın aktarmasında saklı. Harari’nin en güçlü yanı, bir akademisyen olmasına rağmen, konuları olabildiğince ‘basit’ açıklayıp örneklendirebilmesi zaten: Öyküleştirebilmesi! Bu sadelik tekrarları sıkıcı olmaktan çıkartıyor. Hele bizim gibi ‘soyut ve uzun metinler’ okuma alışkınlığı bulunmayan, ‘hap bilgiler’ isteyen, ‘kestirme açıklamalardan’ yana toplumlar için bu basitlik ve ısrar verilen mesajı daha kolay anlaşılır hale getiriyor. Belki bu nedenle, onun kitaplarını dikkatle okuyup anlayanlar eskisi kadar softa, milliyetçi, militan, radikal, sert kalamıyor, yumuşuyor: “Her şey kurmacaysa kavga etmeye ne gerek var?”

Popüler tarihçi bu kitabında da diğer kitaplarında ele aldığı meseleleri tartışmaya devam ediyor ve yapay zekayı ‘kontrol edilemeyecek’ bir güç olarak görüyor. Fakat ona göre bilgisayarlar ve robotlar abartılı bilimkurgu filmlerindeki gibi bir gün dünyayı ele geçirmeyecekler. Kötü niyetli otokratların, bürokratların ve hatta şirketlerin ‘yapay zekayı kullanarak’ bunu gerçekleştirmesi daha olası, Harari’ye göre: “Bu kitabın temel argümanı, insanlığın devasa iş birliği ağları inşa ederek muazzam bir güç kazanırken, bu ağların ortaya çıkan gücün yanlış kullanılmasına zemin hazırladığıdır. O halde asıl sorunumuz bir ‘ağ’ sorunudur.”

omer.jpg

Ağ sorunu yani bilginin akıp paylaşıldığı sistemlerin muhasebecilerce, polislerce, avukatlarca, yargıçlarca, memurlarca, despot politikacılarca merkezileştirilmesi: “Diktatörlüklerin bilgi ağları son derece merkezidir (…) Roma İmparatorluğu’nda tüm yollar Roma’ya çıkıyordu, Nazi Almanya’sında bilgi Berlin’e ve Sovyetler Birliği’nde Moskova’ya akıyordu.” Yasaların ve evrakların da tıpkı anlatılar gibi ‘düzeni’ nesnel gerçekliğe tercih ettiğini düşünüyor Harari.

Geleneksel totaliter rejimlerde iktidar erki ne kadar güçlü olursa olsun, zayıf iletişim/ulaşım olanakları, teknolojik yetersizlikler bilginin merkezde toplanmasını zorlaştırıyordu. Bugün bilgi ağları ‘bilgisayarlarla’ birlikte çok daha kuvvetli ve hızlı. Devletler ve şirketler toplumları kontrol edebilmekte çok daha mahir. Ayrıca ‘algoritmaların’ bilgece kararlar alabileceklerine dair de ciddi kuşkuları var Harari’nin. İçine girdiğimiz yeni çağın insanlığa refah ve mutluluk getireceğini iddia edenler mi haklı çıkacak, algoritmaların ‘bilinçli ya da bilinçsizce’ şiddeti körükleyebileceğini, yapay zekanın hataları telafi etmekte başarısız olduğunu düşünen Harari ve onun gibi karamsarlar mı? Bunu zaman gösterecek. =
Bir düzelti: Geçtiğimiz yazıda (Toplumsal İdeolojilerin Aynasında, 17 Kasım) Barış Özkul’dan söz ederken, Kemal Tahir sempozyumunda verdiği tebliğin çok özgün ve cesur olduğundan söz etmiş, sempozyumdaki konuşmaların toplandığı kitapta niçin yer almadığını sormuştum. Sağ olsun, Asım Öz e-posta atarak ‘durumu’ açıklayıp, kesinlikle herhangi bir ‘sansür olmadığını’ ifade etti: “Malum sempozyumlarda tebliğ sunanlar metinlerini her zaman vaktinde veremiyorlar. Barış Özkul da çok arzu etmesine rağmen metnini kitabın yayın takvimine yetiştiremedi.” Asım Bey’e de söylediğim gibi ‘sansür delen tebliğ’ ifadesi ‘o konu hakkında’ Türkiye’deki ‘genel tutumla’ ilgiliydi. Yoksa Zeytinburnu Belediyesi’nin yaptığı birçok işle nice tabuyu kırdığı takip edenlerce bilinir. Kıymetli cevabı için kendisine teşekkür ederim.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN