Şair Haydar Ergülen’in dostluklar üzerine kurduğu yazılarının bir araya geldiği ‘Arkadaşlık Şiirdir’ kitabı Sia Kitaptan çıktı. Haydar’ın Nilgün Marmara, Behçet Aysan, Seyhan Erözçelik gibi şairlerle anıları okuru, şiirin içinde yaşayanların unutulmaz arkadaşlıklarına götürüyor. 1980 öncesindenseniz kitabı çok seveceğinizden eminim. Sonrasının çocuklarından iseniz de eğlenceli bir ‘tarih kitabı’ olarak okuyun derim çünkü o günleri size ancak Haydar gibi yaşayanlar bu denli leziz anlatabilir.
TANER AY
Geçen gün Sia Kitap’tan gelen sarı zarftan, Haydar Ergülen’in ‘Arkadaşlık Şiirdir’i çıktı. O gece elimdeki kitapları bırakıp ‘Arkadaşlık Şiirdir’ ile ‘80’li yıllara yeniden hüzünlü bir dönüş yaptım. Ahmet Erhan, Behçet Aysan ve Yüksel Ekşioğlu için bazı hafta sonlarında Ankara’ya gitmeme karşın, Haydar Ergülen ile arkadaşlığımızın ‘82 veya ‘83 yılında İstanbul’da başlaması tuhaftır. Bir başka tuhaflıksa, Ankara’da Akif Kurtuluş, Orhan Tekelioğlu ve Adnan Azar ile hiç karşılaşmamamdır, Büyük Ekspres’te veya Piknik’te en fazla Ahmet Telli’yi, Salih Bolat’ı ve Ercan Kesal’ı görürdüm.
Ahmet Erhan-Ercan Kesal
1984, Nilgün Marmara, Ece Ayhan ve Haydar Ergülen
‘Arkadaşlık Şiirdir’de dolaşan hemen her şâirle tanışıklığım oldu, ama kaçı arkadaşımdı derseniz, size on beş isimden fazlasını sayamam. Yaşayanlardan sadece Adnan Özer, Orhan Tekelioğlu, Metin Celal ve Haydar Ergülen var. Azer Yaran’ı, Behçet Aysan’ı, Ahmet Erhan’ı, Mustafa Irgat’ı, Seyhan Erözçelik’i ve Adnan Azar’ı kaybedeliyse yıllar oluyor.
Mustafa Irgat-Ece Ayhan
Tanışıklık başka, arkadaşlık başka. Belki de Haydar ‘Tavla bilmeyenden şâir olmaz!’ derken haklıdır, tavlayı ve kâğıt oyunlarını hiç bilmem, oynayanların yanındaysa durmam. O, tavla seslerini en fazla İstanbul’un ‘84 yazından anımsıyor, bense o yıl Besim Dalgıç ile Isparta’da askerde olduğumdan şakır şukur seslerinin kulağıma gelmemesine şükrediyorum. Ayrıca, kitabı okurken, Haydar’ın demlenme arkadaşlarının benim masa arkadaşlarımdan farklı olduğunu anladım, onunkilerden bir Sansar Seyhan ile içerdim, Küçük İskender ve Nilgün Marmara gibi ‘marjinal’ isimlereyse hep mesafeli durdum.
Nilgün Marmara-Seyhan Erözçelik
ÜSKÜDAR’DA ÜLKÜCÜLERİN KOVALADIĞI İKİ ŞAİR
Haydar’ın ‘Arkadaşlık Şiirdir’i harika bir kitap, Metin Celal’in ‘Bir Şiirdi Geçen Yıllar’ıyla birlikte okursanız, daha da keyif alacağınıza eminim. Aynı yıllara ve aynı yaşanmışlıklara açılan iki farklı ‘pencere’, böyle okunursa ‘80’ler çok daha eğlenceli hâle geliyor. Bazı bölümlerde Haydar beni hayli güldürdü, ‘80 öncesinde tıpkı Hüseyin Rahmi’nin İrfan’ı ve Mahir’i gibi Haydar’ın ve Ömer Ateş Kızıltuğ’un ceplerinde Cumhuriyet gazetesiyle Ankara’dan Üsküdar’a inmeleri yok mu, yerlere yattım. İstanbul’un en yanlış yerine inmesine iniyorlar da, iki dakika sonra bizimkilerin önde topuklarına kanat takmaları, arkalarındaysa sarkık bıyıklı ülkücülerin onları kovalamaları semt-i Üsküdar’ın tarihine kaydoluyor.
Kanaat Lokantası’nın üstlerinde bir yerlerde üçüncü sınıf bir otele dalıp, canlarını kurtarıyorlar. Sabaha kadar da hiç uyumadan pencereden sokağı kesiyorlar, gün ışıyıncaysa çaktırmadan Beşiktaş vapuruna binip, cehennemden uzaklaşıyorlar. Hasnun Galip Sokağı’ndaki Körfez’i ise unutmuştum, Haydar’dan okuyunca anımsadım. Simurg’un yerindeydi, yanımdaki Ahmet Mürşit Sertal miydi yoksa Mustafa Irgat mıydı, şimdi çıkaramıyorum, bizim de başımıza benzer bir şey gelmişti. Ancak, bizimkiler ‘polis’ değillerdi, Melek Hanım’a sık sık uğrayan bitirimlerdendi. Bizim belâlıların kendileri kadar ‘sevimsiz’ olabileceklerle karşılaşınca oradan uzamayı tercih ettiklerini söyleyip yekûn çekeyim.
Her neyse, ‘80 öncesindenseniz Haydar’ın kitabını çok seveceğinizden eminim, ‘80 sonrasının çocuklarından iseniz de ‘Arkadaşlık Şiirdir’i eğlenceli bir ‘tarih kitabı’ olarak okuyun derim, o günleri size ancak Haydar Ergülen gibi yaşayanlar bu denli leziz anlatabilir.
KARAGÜMRÜKLÜ ÜÇ KAFADARDAN DERGİ
Bu haftanın dergisi Miskin, çok şeker bir kedi görselinin yanında Miskin ismi yazıyor. Ücretsiz dergi asıl olarak PDF tekniğinde, sadece on beş yirmi kadar ‘Miskinler Tekkesi’ mensupları için ozalitçide ortadan zımbalı yapılmış. Derginin ilk sayısı 14 Şubat tarihli, anlaşılan sonraki sayıları ‘nasip oldukça’ yayınlanacakmış. Derginin isim kısmının altına da ‘Miskinler Tekkesi’nin Gayri Resmi Yayınıdır’ yazılmış. Kapak görseli de bir bankta derin uykuya dalmış bir sokak kedisi, bayıldım. Açtığınızda, Tanpınar’ın kedili fotoğrafı karşınıza çıkıyor, altında da ‘Şark oturup beklemenin yeridir, biraz sabırla her şey ayağınıza gelir’ vecizi var. Derginin hikâyesiyle ‘Başlarken’ yazısında anlatılmış. Karagümrük’te ‘Miskinler Tekkesi’ ismini verdikleri bir bekâr evinde toplanan Nazif, Ünal ve Hamza isimlerindeki üç kafadar, sonunda muhabbetlerini dergileştirmeye karar vermişler. İyi de yapmışlar, çünkü ben Miskin’i çok sevdim, ömrünün uzun olmasını diliyorum. Öyle ücretsiz PDF diye dergideki şiirleri ve yazıları sakın ıskalamayın, Hilmi Yavuz ağabeyimizin ‘Akşam ve Çocuk’ şiiri de Miskin’de. Dergiyi merâk edenler sosyal medyaki Hamza Soysal hesabına yazarak PDF’yi isteyebilirler...
‘İLK DEFA BU KADAR DERLİ TOPLU BİR MAKEDONYA OKUDUM’
Prof. Dr. Kemal Beydilli’nin ‘Seçilmiş Makaleler’ini Timaş Yayınları ‘Osmanlı Tarihi’ dizisinden kitaplaştırıyor. İlk iki cildi 2022 ve 2023 yıllarında ‘Osmanlı’da Devletlerarası İlişkiler’ ismiyle çıkmıştı. Üçüncü cildiyse geçtiğimiz hafta içinde ‘Osmanlı Dünyasında Diplomasi ve Siyaset’ ismiyle yayımlandı. Bu üç kitabı ayrıca yazacağım ama son cilde şöyle bir değinmeden de geçemeyeceğim. Kitabın kapağını açar açmaz karşılaştığım ‘II’nci Abdülhamid Devrinde Makedonya Meselesi’ hemen beni ‘70’li yılların sonuna, Süleymaniye’ye yuvarladı. Tahsin Uzer’in ‘Makedonya’da Eşkıyalık Tarihi ve Son Osmanlı Yönetimi’ni ‘79’da aldığımı çok iyi anımsıyorum, çünkü Necati Cumalı’nın ‘76’da Altın Kitaplar’dan çıkan ‘Makedonya 1900’ünü ancak o yıl okuyabilmiş, o kitap da beni Makedonya Meselesi’ne merâk sardırmıştı. Aslında, Makedonya’nın ve Rumeli’nin yerine mülki idarede Velâyet-i selâse kullanıldığını biliyordum da, edebiyat yüzünden dilimize Makedonya ve Rumeli yerleşti. Kemal Beydilli’nin makalesi müthiş, ilk defa bu kadar derli toplu bir Makedonya okudum. Kitaptaki Âşıkpaşazâde makalesini de çok önemli buldum. Âşıkpaşazâde’ye dair bilinenler çok az, bize söylenenlerin sıhhatleriyse hayli şüpheli. Beydilli harika bir ‘ayıklama’ yapıp bizi ‘kirli bilgiler’den kurtarıyor ve geriye kalanlarla bizi baş başa bırakıyor.