TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı: İşkencede suçluya bakılmaz

Medyaya yansıyan "işkence raporu" iddialarıyla ilgili KARAR TV ekranlarında konuşan TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, 'İşkencede suçluya bakılmaz' dedi.

Elif Çakır ve Yıldıray Oğur'un yorumuyla yayınlanan Bi' Karar Ver, gündemin nabzını tutmaya devam ediyor. 13 Şubat 2024 Salı günü izleyenleriyle buluşan programın konuğu, Türk Tabipleri Birliği Başkanı Şebnem Korur Fincancı oldu.

Medyada yer alan Adnan Oktar iddialarına yönelik önemli açıklamalarda bulunan Fincancı, 'İşkencede suçluya bakılmaz. Benim işim ve çalışmalarım bu tür ikilemlerin yaşanmaması üzerine kurulu. Bir hekim olarak yansız ve yüksüz olmak zorundayım. Karşıma gelen her başvuru için aynı duruşu sergilemem beklenir. Bu kolay mu? Elbette hiç kolay değil. Ama olması gereken budur. O kişiye işkence yapıldığını görünür kılmam onun kurtulmasını sağlayacak olabilir ama bu işin onun ötesinde başka bir boyutu var. Benim bir işkenceye göz yummam demek, bu toplumda işkencenin devam etmesine kapı açmam demektir.' şeklinde konuştu.

İşte, Şebnem Korur Fincancı'nın birbirinden kritik diğer değerlendirmeleri...

90’LI YILLARDAKİ İŞKENCE VAKALARINDA NELER YAŞANDI?

O dönemlerde Meclis İnsan Hakları Komisyonu gerçekten çok etkili çalışmalar yürüttü. Burada bir meslektaşımın da o anlamda ne kadar özveriliyle çalıştığını biliyorum, komisyon başkanıydı: Sema Pişkinsüt, kendisini her zaman saygı ile hatırlarım çünkü çok kıymetli raporlar çıkarttılar. Hatta o raporların bir kısmında da benden bilirkişi görüşü almışlardı, Ulucanlar Katliamı ile ilgili. Orada gerçekleşen otopsilerin raporlarını değerlendirip görüş bildirmiştim. Tabi, 99 senesinde devlet düşmanı ilan edildiğimde yine bir işkence olgusuyla ilgili o dönemin valisi Erol Çakır, benim devlet düşmanı olduğuma ilişkin rapor tutup soruşturma yapılması için Adalet Bakanlığı’na iletmişti, soruşturma da yapıldı. Ama ben o belgeden bu suç duyurusunda böylece haberdar oldum yoksa dosyada kalacaktı çünkü gizli baskılı bir belgeydi. Bu dava yıllar sürdü, işkence davaları ve raporlarında adı geçen polislerin yargılamaları da yıllar sürdü, sanıyorum 2013 senesinde ceza aldılar, yani 14 yıl sonra.

İŞKENCE BULGULARI YILLAR SONRA NASIL RAPORLANIYOR?

Şöyle bir durum var, örneğin bir olgu üzerinden gidecek olursak omuz bağlarında yırtık var. Peki, omuz bağlarındaki bu yırtıkların 7 yıl önce olduğunu nereden biliyoruz? Çünkü omuz bağındaki yırtık omuz hareket bozukluğuna neden olmuş. Ve o nedenle omuz başı ile kürek kemiğimizin kenarı sürekli birbirine çarpmış ve böyle 1.5 santimetrelik bir aşınma meydana gelmiş. Şimdi kemiğin özellikle sinirler bakımından zengin olması nedeniyle o sürtünme çok ağrılıdır. Ama bu ağrılı harekete rağmen hiçbir tıbbi tedavi arayışına girmemiş çünkü korkusu nedeniyle evden çıkamamış. Bu kaçınma davranışı, ev baskını ve gözaltına alınma ile doğrudan ilişkili. Ağrılı bir tıbbi sorunu olmasına rağmen gidip tedavi olamamış ve bu süre içerisinde de o kemikte aşınma meydana gelmiş. Şimdi bunu gösterebilmek, eklem içerisindeki değişimleri tanımlayabilmek sadece benim tarafımdan değil pek çok uzman tarafından inceleniyor. Radyologlar, ortopedistler inceliyor, ortak bir ekip çalışmasıyla bu durumun 7 yıl önceki bir işkenceden dolayı meydana gelmiş olabileceğini yüksek oradan söyleyebiliyoruz.

Soruşturma geçirmediğim işkence raporu yok herhalde. Hepsinden aklandım ve hepsinde başka adli tıp uzmanları da dahil tüm bu raporların bilimsel ilkeler çerçevesinde olduğunu, bu muayenelerin tıp bilimi kurallarına göre yapıldığını kabul etmek zorunda kaldılar. Tabi zaman zaman şöyle şeyler oluyor mesela, bu olayla ilgili adli tıp kurumu 7 yıl sonra bunların o dönemdeki işkenceler sonucu olduğu söylenemez deniyor. Bu bilimsel bir yanlıştır. 7 yıl sonra değil 30 yıl sonra da söylenir. Nasıl söyleneceğinin adımları da İstanbul Protokolü’nde tanımlanmıştır. Biz bu adımların hepsini geçmişiz.

MEDYADA YER ALAN ADNAN OKTAR İDDİALARI HAKKINDA NE SÖYLÜYORSUNUZ?

Şimdi bu iddia kimden geliyor, önce buna bakalım. Tıp eğitimi var mı? Bu disiplin dışından birisi bunun yanlış olduğunu söylüyor ama herkes onun görüşlerinin ne kadar doğru olduğunu kabul edip, bu kabulle hareket ediyor. Zaten bu bir skandal bence. Bilime olan inanma, inanmama ve bilimsel bilgi ile davranmama davranışının bir sonucudur bu. Çok yakışıksız ve uygunsuz bir durumdur. Tabi ki hatırlıyorum bunu çünkü örnek bir durum olduğu için biz Atlas’a almıştık. Zaten Atlas’ın görüntülerini de paylaşmışlar. Kişinin gerçekten de yapısal olarak göz kapakları birazcık düşük, doğru. Ama bu 99 olayından sonra tek taraflı bir düşüklüğü görüyoruz. Çekilmiş olan fotoğraflarda böyle bir durum var. Bu çeşitli nedenlerle olabilir, bir kas zafiyeti olabilir. O zaman ne yapmamız gerekiyor? Böyle bir sağlık sorunu olup olmadığını araştırmamız gerekiyor. Biz de tabi ki araştırıyoruz. Ve bu tür sağlık sorunları olmadığını tespit ediyoruz. Maalesef kavrayışımız ile ilgili sorunlarımız var, bununla ilgili röportajlarda da belirttim, okuma alışkanlığımız olmadığı için bilime güvenmediğimiz gibi bilimsel bilgilere de güvenmiyoruz. Görüntülemeler var, sonra da cerrahi düzeltmeler yapılıyor. Aynı zamanda cerrahi düzeltmede, göz kapağını yerinde tutan bağın kemik kısmından ayrıldığı görülüyor. Bunlar travma ile olan değişikliklerdir. Biz de bu travmatik bulguların işkence sonucu kaynaklandığını ifade ettik.

İŞKENCENİN BELGELENMESİ İÇİN NEDEN ÇABA SARF EDİLİYOR?

İlk olarak bu belgeleme süreçleri, önleyici bir mekanizma niteliği taşıyor. Bunların belgelenebildiğini gördükçe geri çekilmek zorunda kalıyorlar, biz elektrik işkencesi tanısını koymaya başladıktan sonra bu işkencenin uygulamasının dramatik şekilde azaldığını gördük. İkincisi şöyle bir tarafı var, işkence görenin yaşadıklarının başka bir göz tarafından görülmesi, işkence görenin yaşadıklarının iyilik haline katkı sağlar.

İŞKENCE RAPOLARINI HAZIRLARKEN KİŞİLERE VE SUÇLARINA GÖRE İKİLEM YAŞIYOR MUSUNUZ?

Benim işim ve çalışmalarım bu tür ikilemlerin yaşanmaması üzerine kurulu. Bir hekim olarak yansız ve yüksüz olmak zorundayım. Karşıma gelen her başvuru için aynı duruşu sergilemem beklenir. Bu kolay mu? Elbette hiç kolay değil. Ama olması gereken budur. O kişiye işkence yapıldığını görünür kılmam onun kurtulmasını sağlayacak olabilir ama bu işin onun ötesinde başka bir boyutu var. Benim bir işkenceye göz yummam demek, bu toplumda işkencenin devam etmesine kapı açmam demektir. Bu hepimiz için geçerlidir ve çok tehlikelidir. ‘Çok korkunç bir suç işlemiş, bu insana işkence yapılabilir’ demek aslında o ülkede işkencenin devam etmesinin temel nedenlerinden biridir. İşkence o nedenle mutlak surette yasaktır. Bir emredici kural olarak sözleşmede mutlak yasak olma hali tanımlanmıştır. Çünkü buradan yola çıkarak hepimizi tehdit altında bırakan bir işkence suçunun kol gezmesine yol açar o süreç. Bu nedenle hiçbir şekilde meşru görmemeliyiz.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN