‘Hükümet Müslümanlığı’ Gazze’ye karşı

Ramazan münasebetiyle ekranlara çıkan hocalarımız oruç ayını idrak ederken Gazze’deki din kardeşlerimizin halini unutmamamız gerektiğini söylüyorlar hep bir ağızdan. Zulme karşı sessiz kalmanın Müslümana yakışmayacağını da ayrıca vurguluyorlar.

Bunun aksi düşünülemez zaten. Bu mübarek ayda suçsuz günahsız masum insanlar -üstelik aynı kıbleye döndüğümüz insanlar- katliama uğrarken hiçbir şey yokmuş gibi mükellef iftar sofralarında oruç açıp ışıl ışıl camilerde teravih namazlarını kılıp itikafa girip TV’lerde yayınlanan mukâbele ile hatim indirip Allah’ı razı edebilir miyiz.. diye bir düşünmek lazım gerçekten...

Bütün insanlığın içinden geçtiği bir sınav bu gerçi ama dindar Müslümanların, bilhassa boyuna “ümmet” diye bir “dava”dan söz edip duran “Hükümet Müslümanları”nın daha öncelikli sınavı…

Bu “Hükümet Müslümanı” tabiriyle kimilerinin “Siyasal İslamcı” dedikleri kesimi kastetmiyorum. Daha doğrusu münhasıran onları kastetmiyorum. Particilikle dini karıştıran, hükümet politikalarını sıratı müstakim olarak gören nevzuhur bir İslam anlayışını kastediyorum. Hükümet Müslümanlığı da diyebiliriz. Çünkü bu kitle “non-governmental” değil. Sivil değil. Siyasal yapıya bağımlı.

Bu anlayışa göre “Sizden olan yöneticilere itaat edin” emri aynı zamanda “Sizden olanlara toz kondurmayın” anlamına da geliyor. Mevcut hükümet (bütün hükümetler değil elbette!) her ne yaparsa yapsın eleştirmemek, bilakis destek vermek, çünkü her yaptığında hikmet olduğuna inanmak gerekiyor.

Her partinin bir bölüm taraftarında vardır bu duygu aslında. Ama bugünkü iktidar partisinin bir bölüm taraftarında bu duygu din ve iman kavramlarıyla ifade ediliyor. Onun için “hükümet Müslümanlığı” veya “iktidar Müslümanlığı” diyorum, artık kimse kusura bakmasın!

Bu insanlar elbette Gazze’de olup bitenlere karşı duyarsız değiller. Ama bu konuda hükümetin eleştirilmesine tahammül edemiyorlar. Onların nezdinde Gazze’nin temsil ettiği kutsallıkla hükümetin temsil ettiği kutsallık eşdeğer. Öyle ki ülkeyi yönetenlerin Gazze konusunda sergilediği çelişkili ve tutarsız tutuma itiraz edenleri “İsrail’in adamı” diye suçluyorlar!

Geri kalanlara dedikleri ise şu: “Oturun oturduğunuz yerde, hükümet ne gerekirse yapar. Siz boykot listesindeki kahveleri içmeyin yeter.”

Bu yaklaşım kendi aklına ve kendi vicdanına tâbi olmak isteyenler açısından kabul edilebilir bir yaklaşım olabilir mi?

Filistin, Kudüs, Mescid-i Aksa denildiğinde mangalda kül bırakmayan “Hükümet Müslümanları”na bakarsanız İsrail’in Gazze’de yaptıklarına karşı elimizden gelen tek şey “boykot”. Sözgelimi bazı kahve markaları yerine başka bazı kahve markalarını tercih etmemiz yeterli.

Kimin hangi kriterlerle hazırladığı bilinmeyen boykot listelerindeki firmaların birçoğunun konuyla ilgisinin tartışmalı oluşunu geçiyorum… Tamam… İstediğiniz kahveyi için, istemediğinizi içmeyin. Ama sizin ülkenizin limanlarından İsrail’e her gün demir-çelik, çimento, petrol, gıda maddesi vs taşıyan gemiler kalkıyor… Gazze’de çocuklar açlıktan ölürken İsrail ordusunun gıda ihtiyacını bizim tedarik etmemiz normal mi? “Siyaset başka ticaret başka” mı diyorsunuz? Yoksa “O ürünler aslında İsrail gümrüğünden geçip Filistinlilere gidiyor” yalanına inanmayı mı tercih ediyorsunuz?

İsrail’e silah bile satıyoruz. Ama TÜİK -bizim gazetenin haberleri üzerine- açıklama yapıp “Sattıklarımız harp silahı değil, av silahı” dedi. Dilerseniz bu bahaneyi de kullanabilirsiniz vicdanlarınızı rahatlatmak için. Vicdanınız kabul ederse…

En son İsrail polisinin Mescidi Aksa’nın etrafına gerdiği dikenli telin de Türkiye’den gittiği ortaya çıktı. Daha ne olsun?

“O kahveyi iç, bu kahveyi içme” diyenlerin bütün bunlara ise hiç ses çıkarmamaları nasıl yorumlanabilir? Hükümete bağımlı siyasal dindarlık diye yorumluyorum ben. Başka nasıl yorumlanır bilmiyorum.

Şu da var: Avrupa ve Amerika şehirlerinde her hafta sonu yüz binlerce insan meydanlara çıkıyor, Siyonist vahşetin durdurulması veya İsrail’e desteğin sonlanması için kendi hükümetleri üzerinde bir kamuoyu baskısı oluşturmaya çalışıyorlar.

Bizde ise kahveleri boykot eden kitleler ancak hükümet çağırırsa protesto gösterilerine katılıyorlar. Bunda bir tuhaflık yok mu?

Mesela hükümete İsrail ile ticari ve diplomatik ilişkilerin bitirilmesi yolunda baskı yapmaya çalışmak niye kimsenin aklına gelmiyor?

Çünkü bunu yapabilecek “sivil” bir kitle yok. Sözüm ona “Sivil toplum örgütü” adını taşıyan dernekler, vakıflar vs. sivil falan değiller. Çünkü en başta bağımsız değiller.

Türkiye’nin toplumsal yapısının ürünü bu tablo. “Hükümet Müslümanlığı” da bu toplumsal yapının ürünü. Özgün bir din yorumu falan değil...

YORUMLAR (259)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
259 Yorum