Bu bir devrim
Suriye sevdiğim bir ülke. İlk 1981’de gitmiştim. Suriye’nin başında Hafız Esed vardı, gergin, sıkıntılı bir ülkeydi. Sokaklarında polis, asker, köşede bucakta tanklar, zırhlı askeri araçlar.
Ahali tedirgin. Camide vakit geçiren yaşlı başlı insanların yanına yaklaşıyorsun, kalkıp gidiyorlar.
Muhaberat Baas rejiminin kanlı ve kirli eli.
Öyle ki, Suriye hududundan çıkıp Ürdün toprağına girince ferahlıyorsun.
Biz geçtikten bir yıl sonra korkunç Hama katliamı oldu. Hafız Esed Hama’yı kuşattı, topa tuttu, yaklaşık 20 bin Suriyeliyi katletti.
Eskiden kısa dalga radyolardan yabancı istasyonları dinlemeyi severdik.
Tam o günlerde, Şam radyosunda Hafız Esed’in 1,5 milyon Suriyeli’ye hitaben yaptığı konuşmasına denk geldim. Esed’in hitap ettiği topluluğun 1,5 milyon kişi olduğunu radyo söylememişti, sonradan Cengiz Çandar’ın yazısında okumuştum.
“İhvanul Müfsidin ne yaptı Hama’da” diye soruyordu Esed. “Kardeşlerini öldürdüler” diye devam ediyordu.
Bir gün, 90’lı yıllarda Bayazıt’ta, tramvayda iki Suriyeliyle karşılaştım.
Nereli olduklarını sordum. Halepliyiz dediler.
“Suriye nasıl şimdi” dedim, “Eh, idare eder” anlamına gelecek bir cümle kurdular.
“Hafız Esed ölse daha güzel olur mu?”
Gerildiler.
“Duvarların kulağı vardır” dediler.
Taa İstanbul’a kadar uzanan bir korku…
Beşar Esed zamanında da gittim Suriye’ye. Defalarca.
Beşar Esed’in Suriye’sini beğenmiştim.
İnsanları daha mutluydu. Eski gerginlikler yoktu.
Birkaç kez Esed’le temas edebildiğimiz ortamlarda bulundum.
Sarayında iftar bile ettik.
O iftarda mıydı? Başka bir röportajda mı? Hama’yı sordum ona.
“Babanızın döneminde Hama’da binlerce kişinin öldüğü kanlı hadiseler olmuştu. Bugün o olaylara nasıl bakıyorsunuz?”
“O şartlarda gerçekleşmişti. Aynı şartlar yine olsa ben de aynısını yaparım.”
Cevap yeterince açıklayıcıydı. Ama ben Esed’in lehine yorumladım.
Devletin başında Esed var ama ülke Muhaberat’ın ülkesi, öyle demesi gerekiyordu.
Soru benimdi ama o gün için üzerinde tepinmedim.
Derken… Birkaç yıl sonra, adam dediklerini fazlasıyla yaptı.
Korkunçtu. İşkenceler, katliamlar. 13 yıl boyunca kesintisiz.
13 yıl boyunca her gün üzüldük.
Bizim üzülmelerimiz Suriyelilerin çektiklerinin yanında hiçbir şey.
10 milyondan fazla insan evinden, ocağından oldu.
Tahminlere göre bir milyon insan öldürüldü.
Kimi top, tank ateşiyle, varil bombalarıyla.
Kimi de Ege’de, Akdeniz’de batan, batırılan botlarda, teknelerde.
Şimdi ne oluyor Suriye’de?
Önce şunu teslim edelim: bu bir devrim.
Sanki iç savaşın ilk günlerinde toprağa gömülmüş, bugünlerde birdenbire gömüldüğü yerden çıkarılmış bir devrim.
Kim yaptı bunu?
Ne oldu da İran Esed’i kurtarmak için milis takviyesi yapamadı?
Ne oldu da Rusya elini çekti birden, Suriye’den.
Ne oldu da ABD YPG’yi kanatlarının altına almadı?
Bu soruların cevabını bugünlerde bulamayabiliriz.
Var yarım yamalak cevaplar, Rusya Ukrayna’da çok meşgul. İran ve Hizbullah İsrail’le savaşıyor. Suriye’ye müdahil olacak durumda değiller. ABD’de başkan değişti, devlet Trump’ın Beyaz Saray’a oturacağı günü bekliyor…
Hiçbiri tanık olduğumuz olayları açıklamaya yetmez.
Biz mi kotardık? Türkiye mi?
Kim yaptıysa, büyük iş.
Heyet-i Tahrirü’ş Şam’ın birkaç gün içinde Şam’a girmesi. ÖSO’nun Tel Rifat’a hâkim olması Münbiç’e yürümesi.
Sonuçta Suriyeliler 60 yıllık Baas rejimini devirdi.
Bu büyük bir hadise.
İyi oldu deyip de kötü çıkan, sonradan dizimizi dövdüğümüz işlerimiz eksik değildir.
O yüzden, bugün bulmuşken kutlayalım, kutlamaya değer.
Dua etmeye de değer.
Allahu Teala Suriye halkını ferahlatsın, geleceklerini güzelleştirsin.