Geleceği öngörme sanatı
Yeni bir yıla girerken insanın devamı adına ufukta ne görünüyor. Gelecek konusunda edebiyat ve sanatın öngörüleri ve çözümlemeleri her zaman çok etkileyici olmuştur. Hepimizin çocukluğunda hayranlıkla merakla okuduğu Jules Verne kitaplarında geçen hayal mahsülü olaylar, düzenekler, araçlar bugün gerçek oldu. Bu durum gençlerin muhayyilesini beslemenin ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. 1828 doğumlu yazar o dönemde yazdığı kitaplarda okyanusun derinliklerine inip imkansız yerlerde dolaşabilen denizaltılardan söz eder. Bizim için bile çok yeni olan drone’lar onun hayal dünyasında ta o zamandan yerden havalanmakta merkeze bilgiler göndermektedir. Kitaplarında televizyon icat edilmiş haberler canlı yayınla insanlara iletilmeye başlanmıştır. Uzay boşluğuna füzeler, kapsüller yollanmakta, uçak bile icat edilmemişken helikopterler havalanmaktadır. Birbirleriyle algılayıcı aynalarla görüntü aktarımı yoluyla konuşan insanlar vardır. Beni hala hayrete düşüren görüntülü konuşma bütün doğallığıyla yer almıştır bile romanlarında. Hologramı düşlemiş, harfler kelimeler yoluyla bize tarif etmiş, güdümlü füzeleri neredeyse harfiyen öngörmüştür.
George Lucas’ın 1966’da çekmeye başladığı Yıldız Savaşları fiziki olarak değilse de metaforik olarak daima gündemde. Farklı insanların bir arada iyiler dünyasını oluşturduğu kozmopolit bir iyilik ülkesi fikri mümkün müdür? Fakat burada da “insanın kendi haklılığıyla büyülenmesi” dediğim ve başka olana kapalı bir özcülük var ki bu aşırılık ince bir yolla yönetici konumdaki herkesin nedense “beyaz ve Avrupalı” olmasının doğallığını da içlere işliyor.
Fritz Lang’ın 1927 yapımı filmi Metropolis’te şehir kalın bir çizgiyle aşağıdakiler ve yukarıdakiler olarak ikiye bölünmüştür. Aşağıdakiler Protestan Ahlak gereği ne kadar çok çalışıp üretir ve buna mukabil az harcarsa, Tanrıya ve cennete o kadar yakın olacaktır. Yukarıda ise sonsuz bir tüketim, eğlence, teknoloji bayramı ve refah vardır. Kendi yarattıkları ırkçılığı ayrımcılığı ve sınıflı toplumu mükemmel bir şekilde eleştirebilme yeteneği bu filmde üst seviyede. Batı çöktü çökecek gibi dilek ve temenni karışık boş avuntulara karşı, özeleştirini sağlamasını yapabilen toplumlar kolayına çökmez dedirten bir yapım.
Charlie Chaplin’in senaristi, yönetmeni ve oyuncusu olduğu 1934 yapımı Modern Zamanlar ise sadece sessiz sinemanın değil, çok ilerileri görebilen yaklaşımıyla bütün zamanların efsanelerinden biri. Hayatın bütün anlamlarından soyutlanıp neyin parçası olduğunu bile bilmediği bir vidaya dönüşen insanın kaybettiği bütünlüğe, temel insani değerlerden uzak düşmesine işaret eder ki bunu kısmen yaşıyoruz. Dünyevi hedefler ve kariyer planlamaları içinde asıl menzili unutup evden uzağa düşme tehlikesi, ana yolu çoktan kaybetme hali hepimizin önündeki en büyük yıkım.
Bir de distopyalar var elbette. İnsanın aklına hemen 1894 doğumlu İngiliz yazar Aldoux Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sı geliyor. Roman Londra’da 26. yüzyılda geçmektedir. Kadının gebe kalması utanç verici ve yasak olduğu için insanlar kapısında “cemaat özdeşlik istikrar” yazan Londra Merkez Kuluçka ve Şartlandırma merkezinde üretilirler. Hipnopedya(uykuda eğitim) sayesinde herkese tek bir merkezden eğitim verilir ve bu cesur dünyada yoksulluk ırkçılık yoktur. Fakat aile felsefe edebiyat sanat kültürel çeşitlilik de yoktur. Herkes çalışıp eğlenmekte ve mutluluk eşit dağılmaktadır.
Semih Kaplanoğlu’nun Buğday filmi belki de bütün bu ironilere, acı dolu hicivlere, gelecek karamsarlığına bir cevap verme çabasıydı. Parlak kariyerini, yıpratıcı şehir hayatını terk eden bir bilim adamının yolu genetik uzmanı profesörle kesişir ve yeşertecekleri tohumları aramak üzere birlikte yola çıkarlar. Burada insan kalma tohumuna erişmek kadar, yolda olmak ta kıymetlidir çünkü ancak arayanlar çileye talip olanlar erişir.
Haftaya Blade Runner üzerine konuşalım mı? Philip K. Dick’in kitabı “Do Androids Dream of Electric Sheep”ten Ridley Scott’un beyazperdeye uyarladığı film. Olaylar 2049’da geçiyor. 1982’de çekilen filmin 2020 itibariyle ne kadarı gerçekleşti, bizi daha neler bekliyor? Sinemanın gözünden otuz yıl sonrasına bir bakalım birlikte. Yazının altındaki yorum bölümünde film üzerine konuşabiliriz belki. Yeni senenin hepimize hayırlar getirmesini dilerim.