Neden bu haldeyiz?

Geldiğimiz yeri, sosyal çöküşü en iyi görgüsüzlük anlatır. Muâşereti olmayanın değerinden bahsedilemez. Uzun zamandır yazmak istiyordum. Satır aralarında dokunmakla yetinmek zorunda kaldım. Şimdi de öyle yapacağım. Çünkü yıkımların balyoz ve bomba sesleri bırakmıyor. Hayır hayır Gazze’den bahsetmiyorum. O açık. Bizdeki bin katı yıkımlar konuşulmuyor. Türkiye’nin altı oyulmaya çalışılıyor. Tehlike bin türlü gündem hileleriyle gizleniyor.

Sakin kalınacak bir durum değil. Hadi yine anlamayı ve yumuşak anlatımı tercih edelim. Siyaset kısa yoldan düşüncesizliklerde boğulmuş halde. Türkçe’de “düşüncesiz” ve “düşüncesizlik”, sadece düşünememe veya düşünmemeyi işaret etmez. Bencilliği, kabalığı, yerine göre davranmamayı, yani yol yordam bilmemeyi ifade eder.

Halk arasında düşüncesiz, terbiye görmemiş ve yontulmamış insandır. Görülmemiş bir örnek olmak üzere Erdoğan başta ve siyasetçiler, en kaba, muaşeretten uzak örnekler.

KÖTÜLÜĞÜ BESLEYEN ORTAM

Anlaşmamak temelinde bir zihin kurgusuna saplanmalar bundandır. Taraf olmak kolaycılıktır. Dağdaki çobandan üniversite profesörüne, siyasetçisine, yazarına çizerine varıncaya kadar hepimiz bu durumu kabullenmişiz. Ölçüler hem var, hem yok. Kuralları umursamıyoruz.

En basitinden gidelim: Yaya geçitlerinde sağdan yürümeyi beceremeyen insanların yaşadığı bir ülkede hangi düzenden bahsedilebilir? Defalarca gözledim, soldan gidenler, sağdan gidenlerden fazlaydı. Yani bile bile kural bozanlar çoğunlukta. Her konuda, kuralları kenar dolanmak için “Bir yolu yok mu?” diyenler, hak hukuk tanımaz hale gelirler. Onlar elbette kendileri gibi olanları seçecekler. Açık söyleyelim, sahtekâr arayacaklar.

Böyle bir toplumun düzen ve düzgün insan arayışı mümkün müdür? Bir kurala uyulmadığında kimsenin sesi çıkmıyorsa yandığınızın resmidir. İyi insan aranmaz. Kalite aranmaz. Özellikle siyasette.

AYVAZ GÖKDEMİR’İN YAŞADIĞI

1986’da 5 milletvekilliği için beş yerde ara seçim yapılacaktı. Ayvaz Gökdemir, Gaziantep’ten aday oldu. İlk mitingine iyi hazırlanmıştı. Siyasette de bürokrasideki şöhretine uygun bir profil çizecekti.

Defalarca kendisinden dinledim. Büyük bir kalabalık toplanmıştı. Meydan nutkunu tamamladı ve indi. Yakınlarından çoğunun yüzlerinde memnuniyet yoktu. Sordu: “Nedir bu haliniz? Bana kalırsa iyi bir konuşma yaptım..“ derken biri cesaret gösterip atıldı: “ Abi, ne iyisi, sen bizi mahvettin!” Allah Allah! Nasıl mahvetti acaba? Sordu: “Ne diyorsun söyleyiver?” Adam ne dese beğenirsiniz? “Abi, daha nasıl mahvedeceksin, ‘Ne çalarım, ne de çaldırırım”..” dedin. O yeter!”

Evet, bunu hiç unutmadım. Bu yanlışa kodlanma ve devlet malına yolunacak kaz muamelesi yeni de, istisna da değildir. Yalnız Erdoğan devrine kadar bunun da adı konmamış bir ölçüsü vardı. Rüşvetler mütevazı seviyelerdeydi. Yüzde onlar mertebesinde seyrederdi. Böyle bir ölçü yerleşmişti. Sahtekârlığın da hududu vardı. Şimdi yok.

Siyaseti menfaat kapısı gören sadece siyasetçiler değildir. Halk bana ne faydası olacak diye bakar. Çünkü kuralların güce işlemeyeceğini veya istendiğinde aşılabileceğini bilir. Bu ahlaksızlığı dengeleyecek adalet denetimi de aksamaya başlar. Çünkü kurumlar ve kurallar da talebe göre şekillenir. İyiler her zaman vardır. Muhtemelen adalet mekanizmasında daha çoktur. Fakat gün gelir, şimdi olduğu gibi bu ortamı tepe tepe kullanan bir ekip onu da halleder.

Temel bir yönlendiriciyi unutmayalım: Bugün yaşadığımız topyekün bozulmanın yardımcı ayağı dinden görünmedir. Yoksa halk bu kadarına razı olmazdı. Mutlaka bir hududu vardı. Onu dinden görünenler yıktılar.

SAYMAKLA BİTMEZ

Bu ortamda gücü ele geçirenin düzeni sağlama düşüncesi olmaz. Nihayet ölen Fetö ve ortağı seçilmiş parti, ülkeyi çetelerle doldurdu. Öyle din iman nutuklarına bakmayınız. Şunu yaparız bunu yaparız yâvelerine kulak asmayınız. Kim ki üst perdeden bu lafları ediyor, size dönecek ağır faturayı haber veriyordur. Af buyurun, kazığın büyüğü o nutuklarla gelir.

Kazığın hacmi ses seviyesine göre ayarlanır. Sesi çok çıkan bir şeyleri örtme peşindedir. Dikkat etmeyen yanar. O, kendi düzenini kuracağı bir ortamı bulduğu için el ovuşturur. Her yere hile düşünen, zarar göreceği yerde çekinen, sesini çıkarmayan, parçalanmış kalabalıklar ister. Yoksa yaratır.

Tabii müsait bir ortam varsa. Bu “ortam” meselesinin hikâyesi uzundur. Bir günde, bir yılda, on yılda, yüz yılda olmaz. Uzun asırların ektiği bir tohumu vardır. O toprağı devamlı sulayanlar zaman kollarlar. İnsan ve toplum sendelediğinde onlar için gün ışımıştır. Toplumların çöplüğünden onlar çıkar.

Şimdi o durumdayız. Her kural bozulmak için var. Birilerine geçerli, birilerine değil. Burada nasıl bir düzen olur? Gücü yetenin kurallara uymamasının kural haline gelmesi bilinen en zararlı mikroptur. Her şeyi bozar. İnsanı bozması tabii sonuçtur.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum