Umur Talu’dan Beyoğlu kitabı...
Umur Talu’nun ‘Edebi ve Edepsiz Beyoğlu, Bohem Bir Rehber’ kitabı Literatür Hayat’tan çıktı. Talu, Galatasaray Lisesi’nde okuduğundan kendini İstiklâlli sayıyor. Kitabı hemen okudum, ancak yaşamının en güzel yıllarındaki Beyoğlu’nu kitapta pek bulamadım. Kendisinden Beyoğlu’ndaki aşklarını, arkadaşlarını ve okulu kırdığında kaçtığı mekânları o renkli üslûbuyla bekliyordum. Artık kendisinden bütünüyle anılarını esâs aldığı yeni bir Beyoğlu kitabı beklemek de biz okurlarının temennîsi...
Şehir kitaplarını okumayı seviyorum dediysem de, aslında, Ahmed Rasim’in, Sermet Muhtar’ın, Osman Cemal’in, Münir Süleyman’ın, Refik Halid’in, Reşad Ekrem’in ve Reşid Halid Gönç’ün üslûblarındaki şehir tarihçiliğine bayılıyorum. Çünkü, onlar, şehir yazılarını, tarihçiliğin takır tukur ifâdesinden kaçırıp, bütünüyle edebiyata taşımışlar ve farklı bir edebî tür yaratmışlardır. Örneğin, bana hiç kimse Reşad Ekrem’in ‘İstanbul Ansiklopedisi’nin şehir tarihçiliğinde ve ansiklopediciliğinde dünyada bir benzerini gösteremez. Bu tür bütünüyle bize mahsûstur, ilhâmınıysa ahşap İstanbul’dan almıştır. Herkes bu melez türün Ahmed Rasim’in paltosundan çıktığını söylerse de, ben, Hüseyin Rahmi romanları kadar keyifli olan bu edebiyat türüne farklılaştırıcı üslûbu büyük oranda Sermet Muhtar’ın kazandırdığı kanısındayım, şâyet Ahmed Rasim’in şehir yazıları uçsuz bucaksız bir arsaysa, Sermet Muhtar da o arsanın üzerine ahşap İstanbul’u kondurmuştur.
Reşad Ekrem’in vefâtından sonra bu türün ‘90’lı yılların ikinci yarısına kadar matbûâtımızdan çekildiği bir hakikat, devrin modası Soğuk Savaş militanlığıydı, bu yüzden ‘İstanbul Ansiklopedisi’ okur bulamadı, Safiye Erol’a sağcılar solcu, solcular da sağcı deyip onun edebiyatçılığını ıskaladılar, Sâmiha Ayverdi maalesef bir sağ çevrelerde kaldı, kime sorarsan sor, İslam Çupi sadece Tercüman gazetesinin Fenerbahçeli futbol yazarıydı, futbol yazılarındaki İstanbul’u ise kimse fark etmedi. ‘70’lerde Sermet Muhtar unutulmuştu, Hikmet Feridun ise pek az sayıdaki okura hitâb ediyordu.
‘80’lerin ikinci yarısında Bâyezîd Kütüphânesi’nde gazete arşivlerini karıştırırken Sermet Muhtar’ın Akşam’daki nefis yazılarıyla karşılaşmıştım, o yıllarda yayıncılıkla uğraşan Levent Erseven’e ve Adnan Özer’e Sermet Muhtar’ın yazılarını kitaplaştırmalarını önerdiysem de, dinlemediler, ama on yıl kadar sonra Sermet Muhtarlar İletişim’den çıkmaya başlayınca, büyük olay oldu. Son on yıldaysa, İstanbul’a ilgi bazı yayınevlerinin vefâ duygusuyla epeyce büyüdü. Bugün, şehir kitapçılığımızda, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (Ahmed Rasim), Büyüyenay Yayınları’nın (Sermet Muhtar, Ahmed Esad, Selim Nüzhet), Kopernik Kitap’ın (Sermet Muhtar), VakıfBank Kültür Yayınları’nın (Ahmed Rasim, Münir Süleyman), Ötüken Neşriyât’ın (Sermet Muhtar, Hikmet Feridun Es, Reşid Halid Gönç), İnkılâp’ın (Refik Halid) ve Doğan Kitap’ın (Reşad Ekrem) çok değerli işler yaptığını kimse inkâr edemez.
Ben de şehre dâir yazanlardanım, biliyorsunuz üç ciltlik ‘Edebiyatın İstanbul’u’ dizimin ‘Edebiyatın Kadıköyü’ ve ‘Edebiyatın Suriçi’ Ötüken Neşriyât’tan çıktı, ‘Edebiyatın Beyoğlu’ ise aynı yayınevinden önümüzdeki aylarda çıkacak. Kadıköyü’nü sokak sokak, apartman apartman bilirim, çünkü elli beş yıl Kadıköyü’nün Suâdiye’sinde yaşadım, Suriçi’ni üniversite yıllarımda ve sonrasında tanıdım, Beyoğlu’na ise lise yıllarımda da sinemalar ve kitapçılar için sık sık çıkmıştım, ancak asıl Beyoğlum ‘76 sonrasındadır, fakülteden Ahmet Zeki Pamuk, Tuncel Alaçayır ve Ferda Pezükoğlu, önce Krepen’e uğruyor, sonra da Emek’te, Fitaş’ta ve Dünya’da film seyrediyorduk. Ahmet Zeki’nin ailesinin Cihangir’deki evi de bizim kuşağımız için ayrı bir âlemdi, Özden-Naci Pamuk çiftini rahmetle anıyorum: Beyoğlu Ahmet Zeki Pamuk’tan sorulur, ne yazarsam yazayım Ahmet Zeki’nin yaşadığı Beyoğlu’nu asla yakalayamam, biliyorsunuz, onun Beyoğlu’na dâir anılarını içeren ‘Hatırlatmalar’ kitabı geçen ay Ötüken Neşriyât’tan çıkmıştı, okumadıysanız, mutlaka edinin.
Ahmet’in kitabıyla aynı günlerde bir başka Beyoğlu kitabı daha raflara kondu, Literatür Hayat’tan Umur Talu’nun ‘Edebi ve Edepsiz Beyoğlu, Bohem Bir Rehber’i. Umur Talu yaşıtım, Galatasaray Lisesi’nde okuduğundan kendini İstiklâlli sayıyor. Onu da hemen okudum, ancak yaşamının en güzel yıllarındaki Beyoğlu’nu kitapta pek bulamadım. Kendisinden Beyoğlu’ndaki aşklarını, arkadaşlarını ve okulu kırdığında kaçtığı mekânları o renkli üslûbuyla bekliyordum, maalesef hiçbiri yok. Umur Talu niçin daha fazla anılarını esâs almamış, inanın merâk ediyorum. Oysa, Talu ailesinden birinin anılarında çok daha fazla Beyoğlu biriktirmiş olması gerekirdi, Umur Talu’nun Beyoğlusu, bana sorarsanız, sanki kitabın ‘Taksim Hayaletleri’ bölümünden sonra giderek soluklaşıyor, kopuk halkalar hâlinde sayfalara dağılıyor derim. Şâyet üstâdımız kitabında Beyoğlu anılarını esâs alsaydı, ‘Edebi ve Edepsiz Beyoğlu’ çok daha farklı bir kitap olurdu.
Umur Talu kitabının başında yararlandığı Beyoğlu kitaplarının bir dökümünü yapıyor, bence en büyük hatası da başkalarının Beyoğlu’sunun peşine takılıp kalmasında, sanki onlar Umur Talu’nun anılarındaki Beyoğlu’nu süpürmüşler. Bunun mazereti ‘Ben edebiyatçı olmadım. Hep yazdım ama edebiyatçı değilim’ şeklindeki ifâdesi de olamaz, aksine renkli üslûbuyla sıkı bir edebiyatçı Umur Talu, artık kendisinden bütünüyle anılarını esâs aldığı yeni bir Beyoğlu kitabı beklemek de biz okurlarının temennîsi...
ŞEHİR KİTAPLARINDA TIKANAN YOLU SALAH BİRSEL AÇMIŞTI
Beni asıl sevindiren şeyse, ‘80 sonrasında, Reşad Ekrem’in vefâtıyla matbûâtımızda kaybolan Ahmed Rasim- Sermet Muhtar geleneğine yeni isimlerin eklenmesi oldu: Her şey Selim İleri ile başladı dersem olmaz, ondan önce elbette Salâh Birsel var, tıkanan yolu şehir kitaplarına yeniden Salâh Birsel açtı. Giovanni Scognamillo, Jack Deleon, Fıstık Ahmet, Bercuhi Beberyan, Nejat Gülen, Akgün Tekin, Viktor Albükrek, Orhan Şevki, Akillas Milas, Cüneyt Altunç, Eray Canberk, Tunç Lokum ve Hikmet Temel Akarsu, Salâh Birsel’in yolunda yürüyen isimlerden aklıma ilk gelenler. Enis Batur’un yazılarında da şehrin önemli bir yer tuttuğunu unutmayın, onun metinlerine ayrı bir parantez açmamız gerekiyor. Yanılmıyorsunuz, Çelik Gülersoy’u ve Müfit Ekdal’ı, hepsinden farklı bir kategoride değerlendiriyorum.















Elinize sağlık, teşekkürler.
Yanıtla (2) (0)İstanbul, Asya ve Avrupa'nın birleşme noktasında bulunan ve denizden Afrika ile de bağlantılı olan, dünyanın en önemli şehridir.
Size ve yayınevine sitemlerimi gönderiyorum bir okur olarak beni hayal kırıklığına uğrattığınız için. Bu sözler yığını tavsiye edilecek bir kitaba değil bireysel bir çaba ile basılan be raflarda kalan yalnızca yazarını tatmine yetecek bir şeye daha yakın.
Yanıtla (3) (0)Eyüp Bey, ne dediğinizi tam anlayamadım, Umur Talu’nun kitabına mı kızıyorsunuz, yoksa kitaba dair yazdığım için bana mı?
Yanıtla (2) (0)Ben de bu yorumu anlayamadım. İfade yetersizliği var
Yanıtla (2) (0)Sevgili üstadım, her yazınız için ayrı ayrı teşekkürler ederim.
Yanıtla (1) (0)Taner hocam tespitleriniz ve adını zikrettiğiniz yazarlar ve kitapları için tarifleriniz, yerlerini tek tek belirtmeniz benim için de çok değerli ve yerinde. Hepsini okuyamasam da bir hayli karıştırıp istifade etmeye çalıştım. İstanbul'da yaşamadım ama hayalimde eperce bir şehir kurmaya çalıştım. Kitapların bir çoğunun baskısını bulamasam pdf bulabildim. Yazılarınız benim için müstesna çiçekler gibi. Teşekkür ederim.
Yanıtla (2) (0)Evet şehri, eskileri hatırlamak güzel.
Yanıtla (1) (0)Altıntepeden bostancıya inerken sağkoşda yokuşun ortasında bahçeli evde kuzgun acar yaşardı
Yanıtla (1) (0)