İtalyan bir edebiyat vak’asından beş kitap
Timaş Yayınları İtalyan yazar Dino Buzatti’nin ‘Dağların Adamı Barnabo’, ‘Yaşlı Ormanın Gizemi’, ‘Büyük Portre, Büyük Sır’, ‘Baliverna’nın Çöküşü’ ve ‘Altmış Öykü’ kitaplarını yayımladı. Yıllardır bu kadar keyifli hikâyeler okumamıştım. Edebiyat mahfillerinin ve ideolojik akımların dışında kalan Buzzatti’nin yazdıklarını bazıları gibi ‘Varoluşçuluk’ ve ‘Büyülü Gerçekçilik’ akımlarına bağlayamıyorum. Buzzatti, hepsinin ötesinde şaşırtıcı ve birazcık da ‘gerçek dışı’ bir edebiyat vak’asıdır.
Dino Buzzati’nin ‘Tatar Çölü’nü ‘72 veya ‘73 yılında okuduğumdan eminim. Fenerbahçe Lisesi’nin yanında Nobel Kitabevi vardı, sıra arkadaşım Sinan Bıçakçı ile bazı teneffüslerde, şâyet sonrasında Çiğdem Hanım’ın edebiyat dersi varsa, oraya kaçar ve kitap alırdık. Geciksek bile Çiğdem Hanım’ın elimizdeki kitapları gördükten sonra ses çıkartmayacağını biliyorduk. Varlık Yayınları’ndan ‘68 baskısı ‘Tatar Çölü’nü de oradan almıştım. Yarım asır kadar başka bir Dino Buzzati çevirisine rastlamadım, ama sonunda Timaş Yayınları bu tuhaf suskunluğu yırtıp, İtalyan Edebiyatı’nın belki de en ilginç isminden Buzzatti’nin ‘Dağların Adamı Barnabo’, ‘Yaşlı Ormanın Gizemi’, ‘Büyük Portre, Büyük Sır’, ‘Baliverna’nın Çöküşü’ ve ‘Altmış Öykü’ kitaplarını yayımladı.
Günlerdir ‘Altmış Öykü’ ve ‘Baliverna’nın Çöküşü’ ile cebelleşiyorum, müthiş kitaplar, inanın yıllardır bu kadar keyifli hikâyeler okumamıştım. Önce ‘Altmış Öykü’yü devirdim, ismine rağmen kitapta otuz bir hikâye olması bana biraz tuhaf geldiği için internet üzerinden İtalya’daki ilk baskısına da baktım, bizde bir sıkıntı yok. Bir yerde okumadım ama Dino Buzzati kitabına ‘Altmış Öykü’ ismini verirken, hikâyelerinden altmışını seçip iki ciltte toplamayı düşünmüş olabilir. ‘58 yılında Strega Ödülü’nü alan kitabın aslında İtalya’da pek coşkuyla karşılandığı söylenemez, bunun nedeniyse Dino Buzzati’nin edebiyat mahfillerinin ve ideolojik akımların dışında kalmasıydı. O edebiyatta tür ayrımı yapmıyordu, sıkıcı olmayan her şeyi okuyor ve sıkıcı olmayan hikâyeler yazmayı seviyordu. Yazdıklarını bazıları gibi ‘Varoluşçuluk’ ve ‘Büyülü Gerçekçilik’ akımlarına bağlayamıyorum, elbette o akımlardan soluk izler de vardır, ancak hepsinin ötesinde şaşırtıcı ve birazcık da ‘gerçek dışı’ bir edebiyat vak’asıdır Dino Buzzati.
‘BÜYÜK KONVOYA SALDIRI’ HİKAYESİ BİR EDEBİYAT ŞAHESERİ: Dino Buzzati’nin nasıl bir dünya yarattığını anlamak için ‘Altmış Öykü’ içinden ‘Büyük Konvoya Saldırı’ ve ‘Yasak Kelime’ hikâyelerini önce okuyun derim, biliyorsunuz geçenlerde Ömer Erdem de KARAR’daki köşesinde ‘Yasak Kelime’ hikâyesini bir edebiyat şaheseri olarak değerlendirmişti. Bana sorarsanız, ‘Büyük Konvoya Saldırı’nın da bir edebiyat şaheseri olduğunu söylerim. ‘Baliverna’nın Çöküşü’ içinden de ‘Baliverna’nın Çöküşü’, ‘Tanrı’yı Gören Köpek’, ‘Fareler’, ‘Einstein’la Randevu’ ve ‘Uçan Daireler’ müthiş hikâyeler. Mutlaka okuyun. Önümüzdeki günlerde Buzzati’nin ‘Dağların Adamı Barnabo’, ‘Yaşlı Ormanın Gizemi’ ve ‘Büyük Portre, Büyük Sır’ kitaplarına başlayacağım, inanın çok heyecanlanıyorum. Bize bir Dino Buzzati dünyası hediye ettiği için, Timaş Yayınları’nı ve kitapların çevirmenlerini kutlarım. Ayrıca, Barış Şehri’nin kapak tasarımlarını da çok beğendim, bende nedense ‘bayram şekeri’ hissini uyandırdı.
ALAIN DELON MEĞER ‘YETENEKSİZ VE FAŞİST’MİŞ!
Günlerdir basınımız ve sosyal medya Alain Delon hakkındaki bir yığın zırvalığın pazarı olup çıktı. Bunun başlamasının nedeni de Ayşe Hür’ün yazısıydı. Onun peşine de maalesef çok kişi takıldı. Yazılanların özeti, Alain Delon sadece yakışıklılığıyla perdede isim yapmış ‘yeteneksiz’ bir aktörmüş, ayrıca ‘faşist’ ve de ‘kötü’ bir insanmış. Ayşe Hür’ün bazı ‘magazin haberleri’ni toplayıp onları büyüten çukur bir aynaya tuttuğu muhakkaktır, ancak aynaya tutulanın görüntüsü büyürken, görüntü deforme olur ve hakikatını da kaybeder. Siz servetini sokak hayvanlarına harcayan ve hayvanları çok seven bir ‘kötü’ gördünüz mü? Ben görmedim. Sağdaydı ama ‘faşist’ değildi, ayrıca ‘sağcı’ veya ‘faşist’ olması büyük bir aktör olmasına mani değil ki! Ezra Pound’u, Salvador Dali’yi, D’Annunzio’yu veya Mishima’yı tarihten silebiliyor muyuz? Aktörlüğüne gelince, yahu, ‘yeteneksiz’ olsaydı, Visconti, Antonioni, Melville ve Losey gibi estetler onunla hiç çalışır mıydı! Bu arada Alain Delon için KARAR gazetesinde A. Yağmur Tunalı’nın nefis bir yazısı çıktı, kaçırdıysanız mutlaka gazetenin sitesinden bulup okuyun. Çünkü, Alain Delon’un hakikatı Ayşe Hür’de değil, A. Yağmur Tunalı’da.
ARAŞTIRMACILARI CEZBEDECEK 30 HİKÂYE
Bu arada size Timaş Yayınları’ndan bir kitap daha önereyim: ‘Nâkil’. Halid Ziya’nın kaleme aldığı ve dilimize çevirdiği hikâyelerden bir seçki. Otuz hikâye var, sekizi telif, yirmi ikisi Halid Ziya’NIN Alphonse Daudet, Guy de Maupassant, Émile Zola gibi Fransız edebiyatının önde gelen kalemlerinden tercüme ettiği öyküler. Kitabı yayına ise Berna Civalıoğlu Sevindik hazırlamış. Kitaptaki hikâyelerin Servet-i Fünûn’da, Hizmet’te ve Mektep’te yayınlanmalarına rağmen, bugüne kadar yeni harflerle tam olarak kitaplıklarımıza girmediğini belirteyim. Bu yüzden ‘Nâkil’ sadece bir ‘hikâye şöleni’ değil, edebiyat araştırmacılarımız ve edebiyat fakültesi öğrencileri için de müthiş bir kaynaktır.