Gerçekten nasıl bir süreç yürüyor anlayan var mı?
MHP lideri Devlet Bahçeli’nin, DEM’lilere el uzatmasıyla başlayan, adı ‘çözüm süreci’ olmayan bir süreci yaşıyoruz. An itibariyle dışarıya yansıdığı kadarıyla, her şeyin yolunda gittiği söylenen “Öcalan Süreci” konusunda gerçek anlamda ne olup bittiğini çok iyi bilmiyoruz. Bu yüzden de iktidar dahil, kimsenin nasıl bir süreç yürüdüğü konusunda net bilgilere sahip olduğu kanaatinde değilim.
Bilindiği gibi Bahçeli 21 Ekim’de yaptığı ilk çağrıda Öcalan’ın Meclis’e gelip DEM grubunda konuşma yapmasını istemiş ve aynen şunları söylemişti: “Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse, ‘Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”
Sonraki bütün grup konuşmalarında da bu sözlerinin arkasında kararlı bir şekilde durarak, sürecin adeta öncüsü olmuştu. Bahçeli şu anda da çizgisinde en küçük bir sapma göstermeden projesinin başarıya ulaşması için önemli bir gayret sarf ediyor.
Salı günkü grup konuşmasında da İmralı ile ikinci görüşmenin bir an önce gerçekleşmesi gerektiğini belirterek, DEM’in çabalarını da destekleyen şu ifadeleri kullandı: “DEM heyetinin yaptığı temas ve ziyaretler bizim nezdimizde müspet seyir ve serencam halinde gerçekleşmiştir. Usul ve üslup olgunluğunun örneklerine şahit olmak memnuniyet vericidir.”
Bahçeli’nin konuşmalarından bakınca, “Süreç kazasız belasız yürüyor” değerlendirmesi yapmak mümkün. Ama biliyoruz ki bu işin bir de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan cephesi var. Başından beri sürecin etrafından dolanan Erdoğan, şu ana kadar bir kez bile Öcalan’ın adını ağzına almadığı gibi yürüyen süreci olumlayan hiçbir somut ifade de kullanmadı.
Halen aynı temkinli tavrı sürdürmekle birlikte, bu kez son grup konuşmasında daha somut mesajlar verdi. Mesela şu ifadeler en azından süreci net bir şekilde olumluyor: “Kayda değer bir mesafe alındı. Heyetin yaptığı temasların verimli geçtiğini, birkaç istisna dışında siyasi partilerin terörsüz Türkiye hedefine samimi destek verdiğini görüyoruz. Bu hedeflere ulaşılması noktasında önemli bir kazanımdır.”
Ama aynı zamanda “İlgili arkadaşlarımıza bölücü örgütün lağvedilmesini sağlayacak adımların atılması talimatını verdik” şeklindeki ifadeleriyle de başından beri aynı yerde durduğunu net bir şekilde ortaya koymuş oluyor.
Aslında iki liderin de son değerlendirmelerinden hareketle baktığımızda, Erdoğan’la Bahçeli arasında süreçle ilgili büyük bir yaklaşım farkı olduğunu söyleyemeyiz elbette.
Ancak bu sürecin en hayati noktasını oluşturan Öcalan’ın durumu ile ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan, kesinlikle Bahçeli aynı paralelde düşünmüyor.
Bilindiği gibi Erdoğan Ankara’da AK Partili milletvekilleriyle bir istişare toplantısı yaptı. Toplantıda, halkın süreçle ilgili hassasiyetlerini aktaran vekillerin sorduğu sorular ağırlıklı olarak Öcalan’ın konumu ile ilgili olmuş.
Erdoğan’ın cevabı ise son derece net: “Ev hapsi, mev hapsi diye bir şey yok. Adamın kendisi de çıkmak istemiyor. Bunlar nereden çıkıyor? Af diye bir şey yok. Bebek katiline af yok.”
İşte Erdoğan ve Bahçeli arasındaki uzlaşmazlık tam da bu noktada başlıyor.
Erdoğan hiçbir şekilde “umut hakkı”ndan söz etmezken, Bahçeli, Öcalan’ın çağrısı sonunda örgütün lağvedilmesi ile birlikte Öcalan için “Umut Hakkı’nın kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması” sözü veriyor. Yani, İmralı’da ya da başka bir yerde ev hapsi…
Bazı arkadaşlar fazla heyecanlanıp “Bu iş bitti” havasına girmelerine rağmen, bu köşede hep ihtiyatlı davrandık ama her zaman Bahçeli’nin öncülük yaptığı sürecin başarıyla sonuçlanması umudumuzu da hiç kaybetmedik.
Hiç kuşkusuz bu meselenin başarıyla sonuçlanmasında hem Türkiye hem de bölge açısından sayısız faydalar var. Ama aynı zamanda beklentilerimizi yükseltip, sonuçsuz hülyalara da kapılmamak lazım…
Çünkü silahların gömülmesi işi o kadar kolay değil. Türkiye PKK başta olmak üzere YPG-PYD’nin de lağvedilmesini istiyor. Ama Türkiye’nin, şu ana kadar Amerika’nın Suriye’de oluşturduğu SDG yapısıyla ilgili bir açıklaması yok. Oysa SDG YPG-PYD ve PKK’nın çatı kuruluşu. Yani bütün bu yapılar aslında SDG’nin şemsiyesi altında yer alıyor. Bu yapı içinde ayrıca Araplar da var. Muhtemelen bu konuda Amerika ile bir müzakere süreci de yürüyor.