‘Türkiye modeli’
İktidar uygulamakta olduğu ekonomi politikasına ‘Türkiye modeli’ diyor. Bir politikanın, bir modelin başına “Türkiye, milli, İslami” gibi yüksek kavramları koyarsak o politika, o model doğru hale gelir mi?
Bu yüksek kavramlar bizim verdiğimiz, inandığımız yüksek değerleri ifade eder. Halbuki politikaların, modellerin doğruluğu ‘değerler’ ile değil, rasyonellikle ilgilidir.
1912 yılında Türk Ocağı’nda milliyetçi gençlere konferans veren Ziya Gökalp, Türk milletinin meziyetlerini anlatıyor. Fakat “cahil” olduğunu söyleyince gençler öfkeleniyor. Gökalp de okuryazarlık ve eğitim sorunlarını hatırlatarak, “değer yargıları” (kıymet hükümleri, bizim verdiğimiz değerler) ile “gerçek yargıları” (şe’niyet hükümleri, maddi gerçekler) arasındaki farklı anlatıyor.
Gerçekten karıştırmamak lazım; analitik düşünebilmek için.
CB SİSTEMİ GİBİ
İktidar ilk defa kriz ortamında, Aralık 2021’de “Türkiye modeli” kavramını kullandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a göre, “Türkiye’yi dize getiremeyenler tüm güçlerini ekonomiye yöneltmişler”di. Türkiye kendi modelini belirleme gücüne ulaşmıştı, iktisadi kurtuluş savaşı veriyorduk… Bunu anlamayanlar “ya cahil ya hain”di!..
“Anayasa değişikliği yaparken nasıl ‘Türk modeli’ dediysek bu ekonomi politikamızın adı da Türkiye modelidir.” (25 Aralık 2021)
İşte bu doğru… CB sistemi nasıl kuvvetler ayrılığı ilkesine uymuyorsa, “Türkiye modeli” denilen politikalar da ortodoks iktisada, insanlığın iktisat tecrübesine uymuyor…
Merkez Bankası’nın önemsizleştirilmesi hem CB sisteminin hem iktisat politikasının simgesidir. Bu benim iddiam değil, bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Nurettin Nebati “Merkez Bankası’nın önemsizleştirdik” diyerek gerçeği ifade etmişti. (23 Ocak 2022)
Aslında bütün kurumlar bu durumda. Ve… Türkiye, nüfus artışı hariç, bütün uluslararası indekslerde irtifa kaybetti: Eğitim kalitesi, hukuk devleti, rekabet gücü, özgürlükler, kurumsal güçlülük endeksleri…
DÖNÜM NOKTASI 2011
İki gün önce açıklandı, Legatum Enstitüsü’ne göre “küresel refah endeksi”nde Türkiye 2021 sonu itibariyle dünyada 93. Sıraya inmiş bulunuyor. Aynı endekse göre 2011 yılında 66. sıradaymışız, 2015 yılında 78. sıraya inmişiz…
Bu sütunda defalarca yazdım, 2011’e kadar AB reformları ve rasyonel ekonomi politikaları ile yükselen, 2011’den sonra adım adım ideolojik politikalarla aşağıya giden, CB sisteminde krize giren bir ekonomi tablosu… Legatum indeksi de bunu doğruluyor.
Hangi politikalar yükseltti, hangi politikalar krize soktu diye araştırmak, düşünmek, müzakere etmek gerekmez mi?
İç ve dış hangi siyasi ve ekonomik politikalar, sisteme ilişkin hangi değişimler buna yol açtı, düşünmek, araştırmak, tartışmak gerekmez mi? Başına yüce kavramlar koyunca o yanlışlar düzelir mi? Düzelmiyor işte…
‘ENFLASYONLU BÜYÜME’
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “yatırım, istihdam, üretim, ihracat, cari fazla yoluyla ülkeyi büyütme” olarak tanımlıyor. ABD’deki konuşmasında da tekrarladı bunu. Cari açığın rekor kırması bir tarafa, bütün iktisadın amacı budur; yatırım, üretim, istihdam, cari fazla… Bu kavramlar bir model tanımı değildir. Araçları ortaya konulursa model tanımı olur.
Aslında bu politikanın en doğru tanımını yine Sayın Nebati yaptı: “Enflasyonla büyüme!” (6 Haziran 2022)
Tam da böyle oluyor fakat bizzat Sayın Erdoğan’ın dediği gibi:
“Fiyatlardaki düzenli artışı ifade eden enflasyonun olduğu yerde yatırım olmayacağı, üretim azalacağı, istihdam düşeceği için dengeler bozulur…” (22 Kasım 2021)
İşte bu yüzden bu ‘model’ sürdürülemez. Zira Merkez Bankası’nın, bütçenin, kamu ekonomisinin kaynaklarını harcamanın ve borçlanmanın bir sınırı var… Borçların faizi ana parayı geçti zaten!
Ama seçimler yaklaşıyor, bir süre daha kaynak harcayarak ve borçlanarak ekonomi canlı tutulacak. İşte bunun için Merkez Bankası’na faiz indirtildi, dünyada enflasyona karşı faiz yükseltilirken!
Enflasyonlu büyümenin maliyetinin, kemer sıkma maliyetinden çok daha ağır olduğu konusunda saygın iktisatçılarımızdan Prof. Selva Demiralp’in yazısını tavsiye ederim.
Kaynaklar o kadar tüketiliyor, borçlar o kadar ağırlaşıyor ki, yeni iktidarın işi çok, ama çok zor olacak.
Keşke hukuk devleti ve ortodoks iktisat yolundan ayrılmasaymışız, değil mi?