Tevfik Fikret’i tanımak
Türkiye’de Tevfik Fikret hakkında objektif ve en kapsamlı araştırma yayımlandı: Arkadaşımız Beşir Ayvazoğlu’nun “Fikret” adlı 600 sayfalık eseri.
Kitabın alt başlığı Fikret’in ünlü dörtlüğünden bir mısra: “Kendi cevvim, kendi eflâkimde kendi tâirim.”
Fikret, bu mısrada kendi şahsiyetini tanımlıyor: Kendi ufuklarında, kendi göklerinde kendisi uçan bir şair.
Minnetsiz, müdanaasız bağımsız bir mizaç. Fakat aynı zamanda geçimsiz, çok alıngan, hayranları çok ama dostları bulunmayan sıkıntılı bir kişilik.
Bir çok değerli esere imza atan Ayvazoğlu’na telefonda “Yahya Kemal hakkındaki kitabından sonra bununla ikinci baş eserini yazmışsın” dedim. Çünkü hem Fikret hakkında bugüne kadarki en geniş araştırma, hem tarihî bir araştırma: Yaşadığı dönemin cereyanları, buhranları, umutları, sukutları içinde böylesine çok hassas bir şairin feryatlarını, isyanlarını, coşkularını, krizlerini anlatıyor.
Fikret önemli mi, hele benim gibi Akif’i tercih edenler için Fikret’i tanımak lazım mı diye sorulabilir…
‘ANLAMAK VE ANLATMAK’
2 Haziran 1950, merhum Menderes ilk hükümet programını okumuş, aşırı cereyanlarla mücadele edeceğini söylemiştir. DP listesinden bağımsız milletvekili Halide Edip Adıvar kürsüdedir. Aşırı cereyanlar diye fikir ve ifade hürriyetinin bastırılmasının çok yanlış olacağını anlatıyor. “Tek şef, tek parti, tek her şey teranesi”nin nasıl boğucu bir atmosfer yarattığını hatırlatarak diyor ki:
“Bilirsiniz, bizde Mehmet Akif’in şiirlerini benimseyenlere mürteci, Tevfik Fikret’i büyük şair telakki edenlere komünist damgası vurulur…”
Taraf tutalım ama zihnimizi damgalarla kapatmayalım.
Ayvazoğlu da kitabında şöyle yazıyor:
İki şair yüz yıldır ideolojik grupların mevzilerini tahkim etmek için kullandıkları figürlere dönüştüğü için ciddi bir anlama ve anlatma problemi yaşıyoruz. Bu kitapta Fikret’i hain veya kahraman, dost veya düşman ilan etmeksiniz, doğruları ve yanlışlarıyla, meziyet ve zaaflarıyla bir insan olarak anlatmaya çalıştım…”
Fikret öyle karmaşık bir dönemin şairidir ki, son halife Abdülmecid Efendi, oğlu Şehzade Ömer Faruk ve diğer bazı şehzadeler Fikret’in hayranları ve dostlarıdır. Hatta Veliahtlığı döneminde Abdülmecid Efendi, Fikret’in İstanbul’a lanetler yağdırdığı “Sis” adlı şiirini yağlı boya tablo yapıp ona hediye etmiş. Şehzadeler onun öğrencisi.
FECİ BİR DÖNEM
Ayvazoğlu doğru bir metot ortaya koyuyor:
“Bugünden bakarak dün olup bitenler hakkında kolayca hüküm verebilir, birilerini kolayca mahkum edebilir veya beraat ettirebiliriz. Doğru olan, anlamaya çalışmaktır, bugünün kavgalarını düne, dünün kavgalarını bugüne taşımadan…”
Bütün sosyal bilimlerde geçerli bir metottur bu.
Evet Fikret mümin Müslümanları rahatsız eden birkaç şiir yazdı, bilhassa “Tarih-i Kadim” şiiri. Fakat Ayvazoğlu, Osmanlı’nın feci çöküş döneminde Akif gibi mümin bir şairin “ağzım kurusun, yok musun ey adl-i ilahi” diyerek feryad ettiğini hatırlatıyor…
Ayvazoğlu kitabında iki şairin de cami ve dindarlık konularında şiirlerini mukayese ediyor, dikkat çekici benzerlik var.
Fikret’in sonradan “irfanım tebdil-i tabiyet etti” veya “terk-i tabiyet etti” demesine giden süreci bu kitapta okumak lazım; Yakup Kadri’nin tanıklığıyla…
1890 Şubatında Süleyman Nazif’e yazdığı mektup Fikret’in nasıl bunalmakta olduğunu, nasıl bir “me’yus” yani “yeis” içinde bunalmış olduğunu gösteriyor:
“Yeis… Yeis… Yeis… Me’yusum kardeşim. Şiddetli bir buhran-ı infial içindeyim. Sönüyorum…. Koca bir alem içinde yalnızım Nazif…”
ŞAİR RUHU
Fakat iyimser olabileceği, geleceği içim umutlandığı zamanlarda, mesela Meşrutiyet ilan edildiğinde “Millet Şarkısı”nı yazacaktır. “Rücu” şiirini yazarak, “Sis” şiirinde İstanbul’a yağdırdığı lanetleri geri alacaktır.
Şair ruhunun iniş çıkışları…
Kitapta şairin oğlu Haluk’u da izlemek mümkün. Fikret’in şiirlerde idealize ettiği fakat gerçek hayatta soğuk ve katı davrandığı oğlu Haluk sürekli sevgi özlemi içinde… Memleketle kültürel bağları da koptuktan sonra Protestan papazı oluyor. Annesi Nazıma hanım bunu kabul etmiyor. Hazin bir hikaye…
Edebiyatçı Beşir Ayvazoğlu’nun kitabı birinci elden belgelere, tanıklıklara, muazzam bir arşiv araştırmasına dayanıyor. Şimdi “Erol Güngör’ün Hayatı” üzerine çalışıyor, dört gözle bekliyorum.