Siyasette kıble
Erdoğan nihayet kıbleyi de siyaset konusu yaptı. Ayakkabıyla girilen bir ofiste, Kılıçdaroğlu’nun, yerde serili seccadeyi görmeden bastığı besbelli olduğu halde… Kendisi de özür dileyerek bunu açıkladığı halde… Diyanet, seccadenin kutsal olmadığını, temiz elbise gibi özen gösterilen bir nesne olduğunu açıkladığı halde…
Erdoğan yine seçim mitinginde seccade konusunu “Kıble”ye bağladı:
“Kıbleyi bilmeyenler tabii ki seccadeye ayakkabı ile basarlar. Ama bunlara asıl kıblenin neresi olduğunu 14 Mayıs’ta siz belirleyeceksiniz.”
Tek kelimeyle vahim… Kıbleyi bilenler, bilmeyenler diye milleti tasnif etmek ve seçimde kendisine verilecek oyların “asıl kıblenin neresi olduğunu” göstereceğini söylemek! Kendisine verilmeyecek oylar ne oluyor bu tasnifte?!.
ERDOĞAN 2015
Ulvi değerler siyasette kullanılır mı? En iyisi kendisi cevap versin buna:
“Din üzerinden siyaset yapmak, dini ideolojik bir araç haline getirmek dine, demokrasiye ve insanlığa karşı suikast düzenlemekten farksızdır.” (7 Temmuz 2005)
Başbakan Erdoğan bu sözleri, Sun Valley Konferansı’nda dünyadaki en büyük 250 şirketin yöneticilerine hitaben yaptığı konuşmada söylemişti.
İslam dünyası hakkında doğru tespitler de vardı konuşmasında:
“Bugün Müslüman toplumların büyük bir bölümünde karşılaştığımız durum da İslamiyet’in özünde yatan toplumsal değerlerin siyasi amaçlar doğrultusunda istismar edilmesi ve dogmatik bir sistem içinde yanlış uygulanmasından kaynaklanmaktadır…”
Erdoğan aynı konuşmasında laikliğin bir “sosyal barış prensibi” olduğunu da söylemişti.
‘İki Erdoğan’ olgusu gerçektir. İşte, bu sözlerin sahibi Erdoğan’la son dönemdeki Erdoğan…
UMUDUMUZ MEHMET ŞİMŞEK!
Mesele siyasetin de ötesinde derin bir toplumsal problemdir: Değerlerin, simgelerin, kutsalların, hamasetlerin kavgasına dalarak asli sorunlarını düşünemeyen ve çözemeyen toplum!
Erdoğan “İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır” da demişti. (4 Haziran 2020’dir.) Dini ilimlerde de iktisatta da karşılığı olmayan siyasi bir söylemdir bu. Emirle faizi indirtince yatırımların artıp sorunların çözüleceğini umuyordu. Bunu “nass var” diyerek savunuyordu.
Peki, 2005’te “dogmatik” dediği bu politikaların sonucu ne oldu?..
Ekonomi öyle sıkışmış durumda ki, umudumuz Mehmet Şimşek’tir, gelmese bile ilgilenmesidir! Şimşek, Merkez Bankası’nın kesin bağımsız olmasını, faizin de fiyatın de piyasada oluşmasını savunan ve kendi ifadesiyle “Hiç kimse Türkiye’yi Avrupa’dan koparıp atamaz, Avrupa Birliği bizim ilham kaynağımızdır” diyen bir iktisatçıdır. (23 Mart 2018)
CB sistemine geçince Erdoğan Şimşek’i azledecek, yerine Albayrak’ı getirecektir; sonrası malum.
ORTA GELİR TUZAĞI
Erdoğan, 2002’de Kemal Derviş’ten devraldığı iktisat programını ve Ecevit’ten devraldığı AB sürecini Ali Babacan ve Mehmet Şimşek gibi kaliteli isimlerle birlikte başarıyla yürütürken dini referanslarla konuşmuyor, hatta yanlış buluyordu. Ama “benim tezim” diyerek farklı bir kulvara yönelip de ekonomi bozulmaya başladığında yoğun dinî referanslarla kitlelerin sadakatini sağlamak istiyor.
Bu, siyasetin rasyonelleşmesini frenliyor. İşte, ekonomi alarm veriyor, siyaset seccade kavgası yapıyor!
Seküler olsun, dinî olsun, sürekli değerler kavgası yapan bir toplum ekonomide Uzak Doğu performansını gösterebilir mi? Hiçbir devirde gösteremedik. Hâlâ “orta gelir tuzağı”nda debeleniyoruz.
KÜLTÜREL FAY HATTI
Meselenin temelinde derin kültürel fay hattımız, din-laiklik kutuplaşması var. Erdoğan’ın CHP’yi sürekli Tek Parti otoriterizmiyle resmetmesi, “camilerimizi yaktılar” diye dahi konuşması seçmen tabanını nasıl konsolide etmek istediğini gösterir.
Eski kavgalara takılmak, iki tarafta da siyasetin demokratikleşmesini ve rasyonelleşmesini frenliyor. Daima “düşük verimli” bir ülkeyiz.
Kılıçdaroğlu ve Millet İttifakı ise, tarihten gelen bu kutuplaşmayı bırakıp siyasetin gündemine başka kavramlar öneriyor: Kuvvetler ayrılığı, hukuk devleti, güçlü kamu kurumları, denetim ve denge, kadın, liyakat, kurallı piyasa ekonomisi…
Değerlerimiz çatışma değil özgürlük alanımızdır. Devlet yönetiminde ise hukuk ve rasyonellik esas olmalıdır.
Türkiye er geç bu yola girecek, buna ulaşacaktır.