OHAL yetkileri anayasaya aykırı
OHAL döneminde hükümetin elde ettiği bazı olağanüstü yetkiler, Meclis’te kabul edilen bir kanunla devam ediyor!
OHAL yok ama bazı OHAL yetkileri yürürlükte!
18 Temmuz’da kabul edilen bu kanuna göre, OHAL yetkilerinden olan gözaltı sürelerinin uzatılması ile kamu görevlilerinin “iltisak” denilerek sorgusuz sualsiz işten atılması bir yıl süreyle daha devam edecek…
İktidarın teklifinde süre üç yıldı, fakat “OHAL altında seçim” itirazları üzerine süre 1 bir yıla indirildi.
Terörle irtibat ve iltisak şüphesiyle soruşturulan kişi ve şirketlerin malvarlıklarına kayyım atanarak TMSF’ye devredilmesi yetkisi ise üç yıl daha devam edecek.
Eski TMSF yöneticilerinden Abdullah Güzeldülger, Karar TV’te orada mekanizmanın nasıl işlediğini anlatmıştı! (22 Haziran)
Konuya iki açıdan bakacağım; siyaset ve hukuk.
DAHA FAZLA GÜÇ
İktidarın elindeki devlet yetkilerini, artı yargıyı ve kamu ekonomisini kullanarak ‘aykırı sesler’i kısıtlaması yetmiyor olmalı ki yeni düzenlemeler getiriyor.
Bütün demokratik ülkelerde hem iktidarlar karşısında, hem büyük sermaye karşısında özgürce yayın yapılabilmesi için destekleyici fonlar ve bu fonlardan yayınlanan serbest yayınlar vardır. Bizde ise bütün kaynaklarını şeffafça açıklayan Medyascope gibi yayın kuruluşları bile AB’den fon desteği aldığı için iktidarın hedefi oldu.
Hatta “beşincikol” gibi çağımızda artık demokrasilerin çoktan terk ettiği otoriter kavramlar bile kullanılıyor.
İktidarın kendisi “İnsan Hakları Eylem Planı”ı için bile AB’den fon almadı mı?..
Önemli olan; desteğin editoryal bağımsızlık ilkesine uygun, açık, şeffaf ve denetlenebilir olmasıdır.
Türkiye’de 1950’den bugüne, hiçbir iktidarın elinde CB sisteminde olduğu kadar yetki ve güç yoğunlaşması olmamıştı.
Ama bu yetki yoğunlaşması “verimli yönetim”e engelidir; bu bir tabiat kanunudur.
GÜCÜN DOZU
Tarih bir laboratuvar gibi bunu ispat ettiği için zamanla “kuvvetler ayrılığı, denetim ve denge, bağımsız yargı, fikir ve ifade hürriyeti” gibi büyük felsefi fikirler gelişti.
Hiçbir milletin tarihinde bu fikirler ve kurumlar yoktu. Tarih romantizmiyle bu anayasal değerleri ihmal etmek, milletçe geleceğimizi karartır.
Bilimde ve sanayide olduğu gibi anayasal devlet kavramında da önden yürümüş olan Batı’dan, Locke’dan, Montesquieu’dan, Hayek’ten alıntılar yapmayacağım. Hocamız Ali Fuat Başgil’den tarihî değeri de olan kısa bir alıntı yapmak istiyorum…
Merhum Başgil 1949’da, iktidara geleceği anlaşılan Demokrat Parti’ye, kuvvetler ayrılığına dayalı yeni bir anayasa fikrini kabul ettirmek için şöyle yazıyordu:
“Siyaset insan ihtirasının en çok kabardığı bir sahadır... Binaenaleyh her konudan çok anayasanın kabaran bu ihtiraslara meydan vermeyecek mükemmeliyette olması lazım…” (Vatan gazetesi, 20 Ocak 1949)
Başgil bütün ömrünce kuvvetler ayrığı, bağımsız yargı ve anayasa mahkemesi, çift meclis gibi iktidarları “denetleyecek ve dengeleyecek” hukuk müesseselerini savundu ama DP buna yanaşmadı.
AYM NE DİYOR?
Anayasa Mahkemesi’nin OHAL yetkileri hakkında çok sayıda kararı vardır. Kısa özet olarak, OHAL’in yürürlükte olduğu sırada temel hak ve özgürlükler Anayasa’nın 15. maddesine göre, olağanüstü şartların, mesela darbeyi bastırmanın “gerektirdiği ölçüde” kısıtlanabilir…
Ama, OHAL kaldırılmışsa, demek ki “şartlar” normalleşmiştir, bu durumda Anayasa’nın 13. maddesine göre normal anayasal hukuk devleti ilkeleri geçerlidir.
Temel hak ve hürriyetler “anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı” şekilde kısıtlanamaz.
Anayasa Mahkememiz 14 Kasım 2019 günlü kararında, OHAL döneminde KHK’larla konulup sonra Meclis’te iktidar çoğunluğunca yasalaştırılan ölçüsüz kısıtlamaların, OHAL’den sonra devam ettirilmesini anayasaya aykırı bularak iptal etmiştir. (K: 2019/85)
Başka kararları da vardır.
Bu kararlara rağmen iktidar, bazı OHAL yetkilerini devam ettirmek için yine kanun çıkardı.
Devam eden atamalarla AYM’deki üye kompozisyonunun değişeceğini mi düşünüyor, AYM’de dosyaya sıra gelene kadarki uygulamayı mı öngörüyor bilmiyorum, ama yanlış yapıyor.
İyi yönetim ilkesi “daha fazla güç” değil, daha fazla kurumlaşma, daha fazla rasyonelleşme ve ihtisaslaşmadır. İktidarın kendi performans grafiğinden de belli değil mi?