Niye böyle?
Bugün seçim var. İki elim kanda olsa elbette gidip oyumu kullanacağım. Sanırım bütün tarihimizdeki en yüksek katılım olacak. Çükü tam seferber haldeyiz.
Niye böylesine seferberiz?
Yüzde 80-90 gibi katılımlar niye gelişmiş ülkelerde görülmez?
Gelişmiş ülkede kurallar ve kurumlar güçlüdür, siyaset ergenlikten çıkmış, olgunlaşmıştır. Başa kimin gelip gittiği önemlidir ama hiç de hayat memat meselesi değildir.
Almanya’da Merkel gitti, Scholz geldi, ne değişti? Sermaye, medya, kamu kadroları ve yargı el mi değiştirdi?..
Hukuka güven duyan, ekonomisi de refah yaratan ülkelerde katılımların düşük olması, düzene, sisteme güven sebebiyledir.
YÜZ YILDA NE KADAR?
İktisat tarihçisi Şevket Pamuk, 1913 yılında kişi başı gelirde Osmanlı’nın Fransa ve Almanya’nın üçte biri, İngiltere’nin dörtte biri düzeyinde olduğunu yazar. (Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Küreselleşme, İktisat Politikaları ve Büyüme, İş Bankası yay. s. 143)
İktisat tarihçisi Charles Issawi dörtte, beşte bir civarında rakamlar verir.
Savaşların tahribatı ve trajik demografik değişimler yüzünden cumhuriyet çok daha yoksul bir seviyeden yola çıktı.
Issawi, hukuk ve kurumlaşmada en ileri İslam ülkesinin, Osmanlı mirasıyla birlikte Cumhuriyet Türkiyesi olduğunu, ikinci sırada İran’ın geldiğini yazar. (Cross-Cultural Encounters and Conflicts, s. 95)
Doğru, fakat mesafe kapanmadığı gibi daralmış da değil. Bugün kabaca, bizde kişi başı gelir 10 bin dolarsa, Batı Avrupa’da 30-40 bin dolar civarında…
Son on yıldaki aşağı gidiş olmasaydı daha iyi olurduk ama ‘sınıf atlamış’ olmazdık. Son on yılı görmek için Hakan Kara hocamızın grafiğine bakmak kafidir.
VATANSEVERLİK, MİLLİYETÇİLİK
Dünkü ve bugünkü parti ve lider kültlerimizi bir tarafa bırakalım, düşünmemizi engellemesin... Gerçek şudur: Bütün tarihimizde kabaca on yıl büyüme, ardından kriz ve küçülme gibi bir devrevîlik gözüküyor. Genel kalkınma performansımız, Şevket Pamuk Hocamızın dediği gibi “vasat”tır.
Artık, niye diye düşünmenin vakti gelmedi mi? Bunca şehitler vermiş, Milli Kurtuluş mucizesini başarmış bir milletiz… Ama iş gelişmeye, kalkınmaya gelince “vasat”ta kalıyoruz.
21. Yüzyılda bile vatanseverlik, milliyetçilik deyince hamasi duygularımız, hainlerle mücadele heyecanımız kabarıyor da, niye Yunanistan’ın bile gerisindeyiz, niye dünyada ilk 100’e giren bir üniversitemiz yok, niye sürekli cari açık veriyoruz diye düşünmek pek çoğumuzun aklına gelmiyor!
Hah, işte sorun burada: Türkiye’yi gelişmiş ülkeler seviyesine ulaştırmak için zorunlu olan rasyonel, analitik düşünmede yeterli seviyede değiliz! Bakın, PISA sınavlarında da “vasat”tayız işte!
BİLİM VE HUKUK
Singapurlu Müslüman Kishor Mahbubani “The New Asian Hemisphere” adlı kitabında Uzak Doğu kalkınmasını sağlayan politikaları anlatır. Hiçbir komplekse kapılmadan Batı’ya öğrenci gönderdiklerini, bilime öncelik verdiklerini belirtir. Birçok örnek verir. Mesela Güney Kore “Araştırma Geliştirme” için 1994 yılında 9.8 milyar dolar ayırmış, 2004’te bunu 19.4 milyar dolara çıkarmış… Kalkınan Asya’nın dünyaya teknoloji ihracatı 1980’de yüzde 7 imiş, 2001’de yüzde 25’e çıkmış… Dünyada endekslere giren bilimsel yayınlarda payı 1990’da yüzde 16 iken, 2004’te yüzde 25’e çıkmış. (S. 58-58)
Bu sayede G. Kore’de kişi başı gelir 30 bin dolardır!
Ve hukuk… Mahbubani, hukuku bilim kadar önemsiyor. Çin’in diktatörlük olduğunu, fakat yatırım güvenliği ve iktisadi faaliyetlerde hukuk güvenliği olduğunu anlatıyor. Gelinen ekonomik seviyenin Çin siyasi sistemini de liberalleşmeye zorladığını belirtiyor. (S. 85-90)
Düşmanlar… Tamam da güçlü olmanın da refahın da yolu gelişmiş ülke seviyesine çıkmaktır, bunun da yolu rasyonel, analitik düşünce, bilime yatırım, hukukun üstünlüğü, liyakatli kurumlar…
Mahbubani, “meritokrasi”nin Uzak Doğu kalkınmasındaki en önemli prensiplerden biri olduğunu da anlatıyor. (s. 66-73)
Kafamızdaki eski ezberlerin, bitmez tükenmez kavgaların biraz dışına çıkarak artık bu gerçekleri görmemiz gerekmiyor mu?