Neden çatışıyoruz?
Türkiye’nin sorunları derin ve ancak ortak akıllı çözülebilir, fakat hepimizin basit sihirli çözümleri var! Mahallelerimizden biri “gelecek yüzyıl bizim medeniyetimizin yüzyılı olacak” diyor, “faiz sebeptir” diyerek dünyada iktisat ilminin bilmediği sihirli formüller geliştiriyor… Bizim gençliğimizde “yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir” diye bir slogan vardı… Başka bir mahallemiz “Cumhuriyet’in kurucu değerleri”ne dönmekten bahsediyor...
Hamasetin ötesinde ne derin fikir eserleri, ne de 21. Yüzyıla hitap eden ciddi araştırmalar var…
1970’lerde coşkuyla haykırılan sol sloganlar artık eski havasını kaybetse de sihirli kavramlara, “biz”i yücelten, “öteki”ni dışlayan keskin ideolojik sloganlara ne kadar düşkün olduğumuzun örneklerinden biriydi.
GELENEKSEL-MODERN GERİLİMİ
Dün T24’ün “Yıllık Buluşmalar” konferansında araştırmacı Bekir Ağırdır, gençlerin Ak Parti’ye uzak durduğunu, şehirleşmenin AK Parti’den uzaklaşmaya yol açtığını anlattı. Geleneksel şehir, kasaba ve köyde “herkes aynı ayıp, aynı suç duygularına hakim olduğu bir yerde aynı iyi doğru güzeli öğreniyorlar”dı. Ama gençler “çokluğun, çoğulculuğun bir arada olduğu metropollerde büyüdüler. O yüzden ne yaparsanız yapın öğrendikleri doğu iyi güzel kavramları bizlerden farklı…”
Tabii ki bu noktada AK Partili ailelerin “çocuklarımıza laf geçiremiyoruz” yakınmasını hatırlamak lazım.
Batı’nın şehirleşme ve sanayileşme tarihinde sosyolog Durkheim “mekanik dayanışma” ve “organik dayanışma” kavramlarıyla aynı değişimi anlatmıştı: Herkesin “mekanik” olarak aynı değerlere, davranışlara sahip olduğu geleneksel toplumdan, gelişen iş bölümü ile ayrışan ve organizasyonlarda, kurum ve şirketlerde çalışan modern topluma geçiş.
Sosyolog Tönnies de geleneksel toplumu “cemaat”, bireyleşmiş modern toplumu “cemiyet” diye tanımlamıştı…
TARİHİN SİYASETE ALET EDİLMESİ
En belalısı ikisinin arasında iki üç, belki daha fazla nesillerin yaşadığı geçiş dönemidir: Bazı kesimlerde bir “anomi” yani değerlerin aşınması krizi yaşanır; ne geleneksel, ne modern değerler… Bazı kesimlerde ise, Şerif Mardin’in gösterdiği gibi değerler etrafında bir tür ‘yeniden kabileleşme’ gettoları…
Bekir Ağırdır’ın da vurguladığı gibi, siyasetçilere, aydınlara, kamuoyunu etkileyen herkese düşen görev “uzlaşma” ve “birlikte yaşama” değerlerinin gelişmesine çalışmaktır. Ama biz keskin ideolojilerin sihirli lafları ve sert siyasi güç kavgaları etrafında kutuplaşıyoruz, ‘siyasi kabileler’ gibi didişip duruyoruz. Tarihi de istismar ediyoruz.
Muhaliflerini ‘hain’ diye suçlamayan ‘güçlü iktidar’ gördük mü?!
Tarihçi Peter M. Holt, Malazgirt’te ‘büyük tarih’in akışının değiştiğini yazar. Anadolu’nun vatanlaşmasının temelinde Malazgirt vardır. Bu tarih bilinci ve bu vatan bilinci hepimizindir ama Cumhurbaşkanı, Malazgirt’te Cumhur İttifakı’na oy istiyor, muhalefeti ağır sözlerle eleştiriyor... Lozan hakkındaki sözlerini biliyorsunuz.
Milli Mücadele harikasını da muhafazakâr iktidara karşı istismar etmek aynı şekilde yanlıştır.
ÖNÜMÜZDEKİ YÜZYIL
Konferansta iktisat tarihçisi Şevket Pamuk, yüz yıllık cumhuriyet tarihimizde kalkınma ortalamasının vasat olduğunu anlattı. Afrika ve Güney Amerika’nın bir parmak üstünde, Uzak Doğu’nun gerisinde… Prof. Pamuk, uzlaşmanın sağlandığı, istikrarlı ve kurumsal politikaların uygulandığı dönemlerde ise başarılı olduğumuzu belirtti.
Her birimiz kendi yüce ideolojimizi savunmak ve tarihi bu yönden istismar etmek için kavga ederken, ülkemizi kutuplaştırıyoruz, kalkınmamızı frenliyoruz… Nasıl bir akıl bu?!
Konferansta tarihçi Ali Yaycıoğlu, resmi ya da gayri resmi yaygın tarih anlatılarımızın “büyük tıkanıklığı” izah edemediğini anlattı. Siyasetin tarihi istismar etmesinin hem siyasette hem tarihe bakışlarda çarpıklık yarattığı belirtti. Yaycıoğlu’nun “anti tarih” tezini ayrı bir yazı konusu yapmayı düşünüyorum.
Konferansta Prof. Evren Balta, yaşamakta olduğumuz yeni soğuk savaş döneminde, askeri olmaktan çok iktisadi ve teknolojik faktörlerin başat rol oynayacağını, yatırım ve ticaretin “dost ülkeler arasında” gelişeceğini anlattı! Bizim dost ülkelerimiz??.
“Eksen kayması” savrulmalarını yaşayan dış politikamız, önümüzde nasıl bir yüzyıl olduğunun farkında mı? Bizler farkında mıyız?!.
Sürekli tekrar edeceğim; itidal, hukuk, kurumlar, kurallar, özgürlük, bilim, teknoloji…