Meclis’te şiddet
İYİ Partili Trabzon milletvekili Hüseyin Örs, Meclis’te iktidar partili Zafer Işık’ın saldırısına uğradı, kalp sorunu da olan Örs yoğun bakıma kaldırıldı. Çok şükür hayati tehlikesi yok.
Saldırgan Zafer Işık’ın “iktidar partili” olduğunu belirtmem sebepsiz değildir. Bu saldırı “güç zehirlenmesi”nin körüklediği tahammülsüzlüğün bir dışavurumudur.
İşte, öfkeyle doldurulmuş partizanların saldırısına uğrayanlar dün de bugün de muhalefet liderleridir; son örnekler Kılıçdaroğlu’na ve Meral Akşener’e saldırılardır… Dövülerek hastanelik edilenler muhalif politikacılardır; Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ… TV konuşmasının ardından saldırıya uğran İYİ Partili Buğra Kavuncu… Dövülenler muhalif gazetecilerdir; Yavuz Selim Demirağ, Levent Gültekin…
İttihatçılardan ve Tek Parti’den gelen kötü bir gelenek… 21. Yüzyılda çoktan aşmış olmamız gerekirdi. Fakat siyasetin öfke dili öfke duygularını körüklüyor. Hele de “bunlar daha iyi günleriniz” diyerek devletin zirvesinden manen aklanınca, güç zehirlenmesi böyle saldırganlıklara dönüşebiliyor.
ŞİDDET DİLİ
1970’lerde de siyasetin dili böyle öfkeliydi. Soğuk Savaş’ın en şiddetli ideolojik kavgalarını bu topraklarda gençlerimizin birbirini öldürmesiyle biz yaşamadık mı?!
12 Eylül darbesine karşı olmamız, darbeye giden yolda siyasetin yanlışlarının üstünü örtmemeli.
Reform dönemlerinde ise rasyonel bir dilin ortaya çıktığını hiç akıldan çıkarmamalıyız; her zaman örnek verdiğim Turgut Özal’ın 24 Ocak 1980, Kemal Derviş’in 14 Nisan 2001 reformları sürecindeki konuşmaları…
1990’larda da siyaset dilimiz, rekabetin kabul edilebilir çerçevesi içindeydi… Merhum Turgut Özal’la merhum Erdal İnönü’nün sevimli, hicivli, seviyeli tartışmalarını özlememek mümkün mü?
Ne zaman bozuldu?
28 Şubatçıların “irtica” söylemiyle körüklediği nefret dili aşılabiliyordu. Fakat partilerin salı günleri grup toplantılarının mitinge çevrilmesi öfkeli popülizm dilini körükledi… CB sisteminde de bu dil, maalesef zirveye çıktı.
YIL 2014
Bugünkü yazım “Meclis’te şiddet” başlığını taşıyor. Sekiz yıl önceki bir yazımın başlığı da aynı idi. Erdoğan uzayan iktidarın verdiği güç duygusuyla, reformlar dönemindeki rasyonel dili bırakmış, hamasete ve muhalefet hakkında öfkeli bir üslûba yöneliyor, diğer partilere de sirayet ediyordu. Şöyle yazmıştım:
“Siyasi hayatımızı zehirleyen öfke dilinin hiçbir demokraside benzeri yoktur. Salı günü taşkın miting konuşmalarıyla geçirilen grup toplantıları da hiçbir olgunlaşmış demokraside görülemez.” (11 Nisan 2014)
Dönemin Meclis Başkanı Cemil Çiçek, Turgut Özal ekolünden gelen Ak Partili bir siyasetçidir. Meclis Başkanı olarak, önce 2012’de, ardından 5 Mart 2013’te Meclis’teki partilere gönderdiği yazıda çok önemli bir uyarıda bulunmuştu:
“Grup toplantılarındaki siyasi atmosfer ve atılan sloganlar, izleyicilerdeki hassasiyeti üst noktalara taşımaktadır. Böyle bir durumda farklı partilere mensup seçmenlerin aynı binada toplanıp birbiriyle karşılaşması güvenlik bakımından arzu edilmeyen sonuçlara yol açabilir.”
Çicek, Meclis çalışmaları açısından bu uyarıda bulunmuştu ama siyaset öfke ve hamaset diliyle tabanları motive etmek tutkusundan vazgeçmeyecekti.
SEÇİMLERE DOĞRU
Hukukumuz zayıf, siyasi kültürümüz duygusal olduğu için bizde siyaset her zaman çok sert kavgalara sahne oldu. Bunun yanında 1950’den sonra hemen bütün partilerde grup toplantılarında milletvekilleri kendi liderini, İnönü’yü, Menderes’i, Demirel’i, Ecevit’i, Türkeş’i eleştirebilirdi.
CHP İnönü’nün tekliflerini reddederdi…. DP grubu Menderes hükümetini düşürmüştü... AP grubu Demirel’in bütçesini reddetmişti!...
Bugün ise grup toplantıları, milletvekillerinin miting kalabalığı gibi liderini alkışladığı propaganda seanslarına dönmüş vaziyette…
İktidarın bir milletvekili çıkıp da kendi grubunda enflasyon konuşması yapabilir mi?! “2023 Hedefleri”nin neden yarısının bile gerisinde kaldığımızı sorabilir mi?
Artık görmeliyiz, öfke ve kutuplaşma, yanlışların düzeltmesini engelliyor, “istenmeyen olaylar”ı körüklüyor.
Korkarım seçim sürecinde öfkeler daha da körüklenecek! Seçimlerden sonra sağduyuya dönebilsek bari... Yazık oluyor ülkemize.