İki megaloman
İki megaloman ve fanatik lider Ortadoğu’da yangınları körüklüyor: Donald Trump ve Benjamin Netanyahu.
Washington Post yazarı Greg Sargent, iki yıl önce “Trump’ın narsizmi ve megalomanisi demokrasimizi tehdit ediyor” diye yazmıştı. Azil soruşturmasının ve yaklaşan seçimlerin korkusuyla Trump şimdi megalomanisine uygun bir “büyük iş” yapma arayışında…
Aralık 2017’de Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmişti, şimdi “Yüzyılın anlaşması” diye yaldızladığı Filistin’i kuşa çevirme projesini Netanyahu ile birlikte açıkladı. Trump’un üslubuna bakın:
“Benim vizyonuma göre…
Ben İsrail için çok şey yaptım...
ABD büyükelçiliğini Kudüs’e ben taşıdım…
Golan Tepeleri’nin İsrail’e ait olduğunu ben tanıdım…”
Bu üslup hem narsist ve megaloman kişiliğin dışavurumlarını yansıtıyor, hem Evanjelist Amerikan seçmenine sesleniyor.
TRUMP-NETANYAHU
Bunlar gerçekten hiçbir Amerikan başkanının yapmadığı şeyler... Bütün eski başkanlar İsrail’e öncelik verse de “dengeli” davranmak gerektiğini görmüşler, gerektiğinde İsrail’i frenlemişlerdi.
Filistinliler de ABD’nin arabulucuğunu kabul etmişlerdi.
Özellikle 1977’de Başkan Jimmy Carter, 1994’te Başkan Bill Clinton hem İsrail Başbakanı Yitzak Rabin, hem Filistin lideri Yasir Arafat’la uzun görüşmeler yaparak, bir araya gelerek belli uzlaşmalar sağlamışlardı.
Yitzak Rabin’in fanatik bir Yahudi tarafından 1994’te “İsrail’e ihanet etti” diye katledildiği hatırlamalıyız.
Bu isimleri saygıyla anıyorum. Jimmy Carter ABD’deki siyonist etkisine karşı mücadele bile vermişti.
Bütün bu tecrübeler, göstermişti ki, ancak iki taraflı görüşmelerle ve mutabakatla yürünecek uzun bir yolun sonunda “barış”a varılabilir…
Megaloman Trump ile aşırı sağcı dinci başbakan Netanyahu bunu dinamitlediler!
MESİH İSRAİL’İ BEKLİYORMUŞ!
Trump bir yandan magalomanik motivasyonla “hiçbir ABD başkanının yapamadığı işleri yapmak” gibi delice bir tutkuyla, öbür yandan azledilme veya seçimleri kaybetme korkusunun verdiği delice bir oy hırsıyla yapıyor bunları.
Tomthy Weber “Kıyamete Giden Yolda” adlı kitabında, Evanjeliklerin İsrail hakkındaki itikatlarına inanan Amerikalıların sayısını 40-45 milyon olarak tahmin eder: Kıyamete doğru büyük bir savaş olacak, İsrail çok kanlı bir zafer kazanacak, İsa Mesih gökten inecek!..
İsrail kazandığı kadar kazansın, bu yüzden ‘kıyamet savaşı’ çıkarsa da çıksın!
Bağnazlığı görüyor musunuz; Nazizm, Bolşevizm gibi!
Bu mariz itikatta Amerikan süper gücünden kaynaklanan güçlülük kompleksi de önemlidir. Trump “Yeniden Büyük Amerika” demiyor mu; herkesi tehdit etmiyor mu?
Netanyahu ve bakanları ülkeleri tehdit ederken “taş devrine çeviriz” gibi laflar etmiyorlar mı? (İstihbarat Bakanı Katz, 14.12.2017)
ANLAŞMA DEĞİL DAYATMA
Trump onursuz işlerinden dolayı azil soruşturması geçiriyor. Netanyahu hakkında yolsuzluk soruşturması yürüyor. “Büyük iş” gösterisiyle yere göğe sığmayan egolarını da kurtarmak istiyorlar.
Filistinlilerle görüşmeden bu iki fanatik politikacının hazırladığı planın adı da görkemli: “Yüzyılın anlaşması!”
Ne anlaşması?! Tek taraflı dayatma!
Filistin halkını yok sayan, masaya çağırmayan, Hitler-Stalin usulü diplomasi!
Şartlarını okumuşsunuzdur. İsrail’in işgal ettiği topraklar yetmiyormuş gibi Batı Şeria’nın yüzde 30’u İsrail’e verilecek!.. Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğu tanınacak!...
Karşılığında elli milyar dolar diye söylenen rüşvet!
Mahmut Abbas kesin dille reddetti, “ABD’nin arabulucuğunu kabul etmeyecekleri” de açıkladı.
TEMEL SORUN
‘İslam dünyası’ hamaseti yoğun ama realitesi cılız bir kavram.
Türkiye elbette itiraz ediyor. Elbette itiraz etmeli… Fakat…
Cumhurbaşkanın bizzat söylediği gibi Suriye’de “Astana süreci diye bir şey kalmadı!”
“Dostum Putin” gerçek yüzünü İdlib’de gösteriyor!
Başka “dostum” kimler var? Çok değil..
Ekonomide sıkıntılarımız billi…
Türkiye için en üstün ilke, “önce Türkiye”dir.
Kaldı ki, Trump-Netahyahu saldırganlığı sürdürülebilir değildir: Kendi ülkelerinde bile güçlü değiller. Dünyada tepkiler artacaktır. Türkiye tek başına değil, dünyada barış isteyen herkesle birlikte hareket etmeli, yalnızlıktan sakınmalıdır.
Klasik deyişle, “dostları artırıp düşmanları azaltmak.”
Uzun vadede en önemlisi, temel problemin bilimde, teknolojide, devlet organizasyonunda, eğitimde “az gelişmişlik” olduğunu Müslümanların görmesidir.