Erdoğan kazandı
Seçimler, normal şartlarda 52-48 olarak sonuçlansaydı sıradan bir başarı sayılabilirdi. Fakat ekonominin, gelir dağılımının, hukukun, adaletin bozulduğu… Kısaca Türkiye’nin kişi başı gelir sıralamasında 1980 sırasına düştüğü bir ortamda Erdoğan’ın hem Meclis’te çoğunluk, hem şahsen yüzde 52 oy almış olması, sıradan değil, büyük bir başarıdır.
Tebrik ediyorum, ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum.
Merhum Demirel’in tecrübelere dayalı “boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözü, bu seçimlerde işlemedi.
Bunu objektif tahlil etmek gerekir.
Böylesine olumsuz şartlar altında bile yüzde 52 oy alan Erdoğan’ın, her şart altında kazanacağı duygusunun, önümüzdeki dönemde onu ne tür politikalara yönelteceğini de ciddiyetle düşünmek gerekir.
‘KİMLİK TENCEREYİ YENER’
Seçim akşamı, ülkemizin önde gelen sosyal bilimcilerinden Prof. Yılmaz Esmer şöyle bir tivit attı:
“Sandıkta, kimlik tencereyi yener.
Duygular, mesela korku cüzdanı yener.
Kimlikler ve kültürel fay hatları üzerinden kutuplaşmış bir toplumda, somut ekonomik vaatlerin etkisi çok sınırlıdır.”
Evet böyle de oldu. Erdoğan, toplumumuzda çok kuvvetli bir duygu olan ve aslında sağlıklı bir hayatiyet faktörü olan İslamî ve milli duyguları uzun zamandan beri politize ediyor.
2011’e kadar Avrupa Birliği söylemiyle yürümüştü. Sonra gittikçe dozu artarak, din referansları ve hainlere, dış güçler tasavvuruna karşı mücadele temel söylemi oldu.
Kendisinde bu duygular çok kuvvetli olduğu için de kitleler üzerinde etkili oluyor.
Erdoğan Millet İttifakını bile “bunlar kitapsız… terörist… dış güçler… emperyalistler” hatta “bunların hepsi LGBT’ci” gibi sözlerle, montaj videolarla karaladı.
‘HAİN MUHALEFET’ SÖYLEMİ
Hepsinden etkilisi Erdoğan’ın şahsi karizmasıdır. İçinden geldiği kitlelerle kuvvetli duygudaşlıklar kurabiliyor. Karizma sahasında henüz rakibi olmadığı gibi partisinde de halefi yok.
Bu karizmanın elektriğiyle “hain Altılı Masa – vatan müdafaasında Erdoğan” şeklinde bir kutuplaşma yaratıldı. Güçlendirilmiş parlamenter sistem metnini bile “dışarıda hazırlayıp ellerine verdiler” diye karaladı! Halbuki bu metni hazırlayanlar Erdoğan’ın yakından tanıdığı, bir kısmına geçmişte “hocam” dediği, bir kısmıyla da yine eskiden beraber çalıştığı saygın Türk hukukçulardı.
Böylesine bir kutuplaşmada ekonominin etkisi zayıf kaldı tabii…
Erdoğan kamu kaynaklarıyla bir tür siyasi sınıf da yarattı. Bunlar elbette iktidara sadık kalacaktı. İktidarla doğrudan ilişkisi olmayan dar gelirli kitleleri ise seçim ekonomisiyle bir öcüde tatmin etti… Fakat nereye kadar?
ÖNÜMÜZDEKİ AĞIR SORUN
Seçim ekonomisinin en tipik ve vahim örneği “128 Milyar dolar”dır. Kabaran borçlar, bütçe açığı ve Merkez Bankası rezervlerinin tarihimizde emsali görülmemiş diplere düşmesi… İktisatçı Uğur Gürses’in, “Merkez Bankası’nın Döviz Pozisyonu”nu gösteren şu grafiğine bakın:
2000 krizinde bile sadece eksi 8.4 imiş. Şimdi eksi 61.9, çünkü seçim öncesi dövizi tutmak için harcandı.
Artan risk primi, borçlar, bütçe açığı… Cumhurbaşkanı, “dostlarımızdan” Merkez Bankası’na “depo edilen” kaynak geldiğini söyledi ama kendisi de “geçici rahatlama” dedi. Seçim öncesi yani…
Seçim zaferi kazanan Erdoğan’ın önündeki en büyük sorun bu…
Millet İttifakı ortodoks iktisat reformlarıyla dış kaynak sağlayacaktı, Turgut Özal ve Kemal Derviş gibi… Erdoğan ne yapacak? Kısıklı ve balkon konuşmalarında muhalefeti aynı sözlerle suçlamaya ve ideolojik politikalarına devam edeceğini gösterdi; sağlam oy tabanını böyle sağlıyor çünkü.
Ekonomide ise “faiz indi, enflasyon da inecek” dedi ama bunu yıllardan beri söylüyor.
Bu defa sorun, karizmanın bile altında kalkamayacağı kadar ağır gözüküyor. Bakalım ne yapacak. Bence kurallı devlet yönetimine ve ortodoks ekonomiye dönmekten başka çare yok.
Yarın devam edeceğim.