Dış güçler yine saldırıyor
Derecelendirme kuruluşu Moody’s Türkiye’nin notunu B2’den B3’e düşürdü. Ekonomistler B3 notunun Nikaragua, Kırgızistan gibi ülkeler için verildiğini söylüyor.
Haber bu… İki türlü düşünebiliriz:
• Diyebiliriz ki, dış güçler yine saldırıyor. Cumhurbaşkanımız “2022 yılı en parlak yılımız olacak” dedi. (18 Ocak) Gerçekten de ilk çeyrekte büyümemiz yüzde 7.3 olarak gerçekleşti. Bizi kıskanıyorlar. Not düşürme, dış güçlerin yeni bir saldırısıdır.
• Ya da analitik bakabiliriz: Moody’s hangi gerekçelerle notumuzu düşürmüş, o gerekçeler doğru mu? O gerekçeler doğru ise not kıracak ağırlıkta sorunlar mı?
ANALİTİK DÜŞÜNMEK
Birinci tarz düşünme kolaydır; kime inanıyorsanız onun dediğini doğru sayarsınız. Doğru çıkmazsa dış güçler, üst akıl, dava, devrim, emperyalizm falan gibi soyut gerekçeler zaten şablonda hazırdır…
İkinci tarz yani analitik düşünme ise evvela sorgulayıcı zihin gerektirir. Asgari bilgi yoksa zaten ‘doğru mu?’ sorusu zihinde doğmaz. Dahası, araştırma gerekir.
Türkiye’de 1939 yılında ilk defa toplanan Maarif Şurası’nda yine ilk defa özgür konuşmalar yapılmış, tören nutuklarında göklere çıkarılan eğitimin ağır sorunları ortaya konulmuştu.
Alman Prof. Ernst Hirsch, uzun konuşmasında, Türk öğrencilerde merak ve araştırma ruhu olmadığını, ders notlarını ezberlemeyi ‘çalışmak’ sanmaları yüzünden gerçek anlamda ‘öğrenme’nin gelişmediğini anlatmıştı.
Asırların oluşturduğu bu zihin yapısının sonuçlarını, bugün PISA sınavlarında, bir facia tablosu olan LGS sonuçlarında görüyoruz.
Siyaset ve ideolojideki karşılığı ise kör taraftarlıktır.
Gelişmiş ülke olmamızın önündeki en büyük engelin bu zihin yapısı olduğunu düşünüyorum; her sorunumuzdan daha önemli…
MOODY’S NE DİYOR?
Bu açıdan baktığımızda, Moody’s notumuzu iki sebepten düşürmüş:
-Bir, ödemeler dengesi üzerinde artan baskılar ve döviz rezervlerindeki sürekli düşüş…
Bunlar maddi gerçekler değil mi? İktidarın ekonomi politikası, TL’ye değer kaybettirip ihracatı artırarak dış ticaretin fazla vermesi, ülkenin döviz kazanması olduğu halde, daha üç gün önce bizim Merkez Bankası açıkladı: 8 aydır üst üste açık veren cari denge 14 ayın zirvesine çıktı, 32.7 milyar dolara ulaştı!
Moody’s de bunu söylüyor!
Döviz rezervleri mi? “128 Milyar dolar” tüketildikten sonra, dövizi dengeleyebilmek için 70 milyar dolar daha tüketildiğini, üstelik KKM için Hazine’ye şimdilik 40 milyar TL yük bindiğini bizim iktisatçılar söylüyor.
Yine, Moody’s de bunu söylüyor!
-İki, hükümetin ‘alışılmışın dışında ekonomi politikası’ uygulaması…
Bu yüzden ekonomi politikaları kalıcı güven ve istikrar yaratmıyor. Hem “Faiz sebeptir” diye direteceksiniz, hem buna inanmayan, yüzlerce yıllık ekonomik tecrübelerle oluşmuş klasik iktisada göre hareket eden iç ve dış ekonomi dünyasına ‘gelin yatırım yapın’ diyeceksiniz! Olur mu?.. Olmadığı ortada…
OLMAZSA OLMAZ!
Sayın Erdoğan’ın, derecelendirme kuruluşları hakkında, “Hans Corc ne derse desin… Bunların hedefi benim… Yüzde 7 büyüdük, işlerine gelmiyor” gibi açıklamaları var.
Halbuki büyüme kredi pompalayarak şişirilmiş ise, bunun krize yol açacağı, iktisat ilminin gerçeğidir.
Hemen bütün derecelendirme kuruluşları on yıl önce Türkiye’ye “yatırım yapılabilir ülke” notu vermişti. Gerekçeleri şuydu:
“Türkiye’nin makul ve azalan borç yükü, güçlü bankacılık sistemi, orta vadedeki olumlu büyüme görünümü ve görece zengin ve çeşitlenmiş ekonomi…” (6 Kasım 2012)
Hani bunlar ‘dış güçler’di?..
Milyar dolarlık şirketler olan bu kuruluşlar, teknik hata yapabilirler ama bir ülkeye düşmanlık ederek o ülkeye milyarlar yatırmış, borç vermiş müşterilerini aldatmayı göze alabilirler mi?
Şunu önemle belirteyim; yargı bağımsızlığı, yargı kararlarına iktidarların uyup uymaması, Merkez Bankası’nın hali gibi “kurumsal” faktörler ülke değerlendirmelerinde çok etkili olmaktadır. Benim “Laf Dinlemedi” kitabımda ayrıntılar, örnekler görebilirsiniz.
Netice: Rasyonel analitik düşünce ve güçlü kurumsal yapılar, olmazsa olmazdır. Özal ve Derviş gibi yapısal, kurumsal reformlar olmadan olmuyor zaten.